Emeric Pressburger, senarist, film yönetmeni ve yapımcı olarak Dünya sinemasına önemli katkılarda bulunmuş bir isim. Filmleri Britanya'da şimdiye kadar yapılmış en sıra dışı eserler arasında sayılmış. Oscar almış. Birçok ödüllü filmin yanında iki önemli romana da imza atmış ve bu romanlar dünya edebiyatının kült kitapları arasına girmiş.
Imre József Pressburger, 1902'de Macaristan'ın Miskolc
kentinde orta sınıf bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Edebiyat
kariyerine Berlin’de gazeteler için kısa öyküler yazarak başlamış, ardından o
zamanlar dünyanın en güçlü film şirketi olan UFA'da senarist olarak iş bulmuş.
1933'te Nazi Partisi'nin yükselişiyle birlikte Paris’e kaçmış. İki yıl
sonra, Londra'ya taşınmış ve İngiliz film endüstrisinde başarıyı yakalamış.
İlk romanı “Killing a Mouse on a Sunday” 1961’de
yayınlanmış. İspanya İç Savaşı’nın ardından Fransa’da sürgünde yaşayan kötü
ünlü bir eski haydudun İspanya’da yaşayan ve ölmek üzere olan annesini ziyarete
etmek için hayati tehlikeye rağmen İspanya’ya dönüşü anlatılıyormuş. Roman
olumlu eleştiriler almış, sinemaya da başarıyla uyarlanmış.
Biz Emeric Pressburger'i ikinci romanıyla, Türkçe’de ilk
kez Filiz Çakır’ın çevirisiyle yayınlanan "Cam İnciler"le tanıyoruz.
Cam İnciler ilk roman kadar şanslı olamamış. Hakkında sadece bir eleştiri
yazısı çıkmış, dört bin adetlik ilk baskı zar zor satmış ve sonra unutulmaya
terk edilmiş. Yeniden keşfi ancak 2015’te tekrar basılmasıyla olmuş.
"Cam İnciler", 1965 yılında Londra'da yaşayan
piyano akortçusu Karl Braun'un hikayesini anlatıyor. Karl Braun görünüşte savaş
sırasında Almanya’dan İngiltere’ye kaçmış birçok sürgünden biridir. İngilizlerin
Hamburg’a yaptığı bir hava saldırısında eşini ve çocuğunu kaybeden Braun, sürekli
yas içerisinde yaşamaktadır. Piyano akortçuluğu yaparak geçimini sağlayan bu
kültürlü Alman beyefendi, papyonu, ağarmış saçları ve zinde yapısıyla yeni
komşularının hemen ilgisini çeker, sempati toplar. Onun da kendileri gibi
Hitler'in baskıcı rejiminden canını kurtarmak için İngiltere'ye sığındığını
düşünürler. Oysa bu sıradan beyefendi aslında Nazi savaş suçlusu Dr. Otto
Reitmüller’dir.
Dr. Otto Reitmüller insanlar üzerinde çok tehlikeli
deneyler yapan bir beyin cerrahıdır. Deneylerinde kullanacağı insanları toplama
kamplarından seçer ve birden fazla beyin ameliyatından geçen bu deneklerin
hiçbiri hastaneden canlı çıkamaz.
Karl Braun kimliğiyle yaşamını sürdüren Dr. Otto
Reitmüller için görünürde her şey yolunda gitmektedir. Sıradan insanınkine
benzer bir hayat sürer. Genç bir kadınla gönül ilişkisine girer, lokantalara,
klasik müzik konserlerine gider, tatil planları yaparlar. Ancak gazetelerde Nazi savaş suçlularının
aradan geçen yirmi yıla rağmen nasıl yakalandıklarına dair haberler artmaya
başlayınca Braun'un ruhsal dengeleri bozulur. Kendisinin de benzer şeklide
yakalanıp yargılanacağından endişe etmeye başlar. Artık herkesten
şüphelenmektedir.
Emeric Pressburger kahramanının yaşadığı ruhsal değişimi
ustaca anlatıyor. Dr. Otto Reitmüller'in geçmişinden kaçamayacağı korkusuyla
yaşayan Braun'un gittikçe artan paranoyası ile gerilimin dozunu artıyor. Başta
sempatik görüne piyano akortçusu korkunç bir savaş suçlusu olarak
belirginleşmeye başlıyor.
Emeric Pressburger, Nazi savaş suçluları konusuna
tersten, onların bakış açısından bakıyor. Sanıyorum romanın ilk yayınlandığında
beğenilmemesinin, görmezden gelinmesinin nedeni de bu. Klasikleşen Holocust
Edebiyatının tipik örneklerine tamamen zıt bir yapıda. Savaş suçlularının
genellikle sapkın veya sadist olarak tasvir edildiği bu tür eserlerin aksine,
Pressburger Karl Braun karakteriyle soykırımın faillerinin sıradan insanlar olabileceğini
örnekliyor. Dr. Otto Reitmüller toplama kamplarından getirttiği insanların
beyinlerini açarak yaptığı ölümcül deneylerin büyük bir insanlık suçu olduğunu
hiçbir zaman düşünmemiş. Ona göre bu çalışmalar tıp bilimine büyük bir
hizmettir.
Emeric Pressburger kahramanı Karl Braun’ın ruhsal
durumunu ve onun dinginlikten panik haline geçmesini ustaca anlatıyor. Karl
Braun canını kurtarmak ve kendini güvenli bir yere, birçok Nazi savaş
suçlusunun kaçtığı Arjantin’e atmak için işe koyulur ve roman tam bir gerilim
halini alır. Braun'un gerçekten takip edilip edilmediğini ve şüphelerinin sonucunda
korkuya kapılmasıyla ortaya çıkan hayal gücünün ürünü olup olmadığını romanın
sonuna kadar anlayamayız.
Eleştirmenler Nazi zulmünün dehşetini yaşamış bir Macar
Yahudisi olarak Emeric Pressburger'in kendi geçmişinin de romana yansıdığını
düşünüyor. Yazar, Braun'un serüveni aracılığıyla kendi geçmişiyle, hayatta
kalanların suçluluğunun ağırlığıyla ve o karanlık dönemde işlenen vahşetlerin
ardındaki motivasyonları anlama arayışıyla yüzleşiyor, diyorlar.
İnsan doğasının karmaşıklığını, savaşın açtığı derin
yaraları ve tarihin karanlık sayfalarını anlamak ve ahlaki sorgulamalar yapmak için
dokunaklı bir keşif olarak nitelenen "Cam İnciler" usta işi anlatımı,
sürükleyici kurgusu, sıra dışı karakterleri ve etkileyici sonuyla iyi bir
roman. (30.06.2023,Hürriyet Kitap - Sanat).
Yorumlar