Hobolar trenlerin genellikle yük vagonlarında kaçak olarak ya da yürüyerek, otostop yaparak seyahat edenlere verilen ad. İşsiz kalıp yaşadığı yerde iş bulma umudunu kaybedince yeni bir iş bulmak için yollara düşmüş olabileceği gibi asla çalışmayıp sadece seyahat edenleri de varmış. Macera olsun diye yollara düşenler bunu hayat tarzı haline getirmişler. Yiyecek ve giyeceklerini dilenerek temin ederlermiş.
Ekonomik krizlerle hoboların sayısı artmış. 1906’da ABD’de
500 bin hobo olduğu tahmin ediliyormuş, bu sayı kısa sürede 700 bine çıkmış,
doruk noktasının ise 1930 krizi olduğu belirtiliyor.
Jack London’ı yollara düşüren 1893 krizi olmuş. Japonya
kıyılarında fok avcılığı yapan gemide çalıştıktan sonra ülkeye dönmüş ve bir
jüt fabrikasında ve bir elektrik santralinde yorucu işlerde çalıştıktan sonra
yollara düşmeye, dünyayı keşfetmeye karar vermiş. Hobo olduğunda Jack London henüz
on sekiz yaşındaymış. Yük trenlerine kaçak olarak binip ya da yürüyerek
binlerce kilometre kat ederek Kuzey Amerika’yı dolaşmış.
Jack London bu maceralarını 1907'de yayınlanan Yol’da anlatmış. “Demiryolu Serserileri”, “Açlar Ordusu” gibi adlarla çeşitli kereler ve Türkçeye çevrilen Yol’u bu kez özgün adıyla, usta çevirmen Levent Cinemre’nin Tükçesiyle okuyoruz (İş Bankası Kültür yay.). Cosmopolitan dergisinde tefrika edildikten sonra kitaplaşan Yol bir anı kitabı. Jack London’un ilk gençlik çağlarında yaşadıklarını öğreniyoruz.
Tatlı dilli, keyifli, kolay okunan bir anlatımla Amerika
Birleşik Devletleri'nin o zamana kadar yaşadığı en kötü ekonomik buhran
sırasında, bir hobo olarak yaşadıklarını anlatırken hoboluğun inceliklerini,
bir hobonun başına gelebilecek tatlı ve acı şeyleri de anlatıyor.
Tren çalışanlarını, özellikle hoboları yakalamayı iş haline
getirmiş frencileri ve polisleri atlatarak yük trenlerine binmek, trende
yakalanmamak nasıl mümkün olur anılarla bezeyerek kaleme almış Jack London. Yiyecek, giysi ve para nerelerde, hangi
saatler dilenilir? Hangi kentlerin sakinleri
hayırsever, hangi kentlerinkiler hobo düşmanıdır. Tutukladıkları hobo sayısına
göre maaş alan polislerden nasıl kaçılır, ellerine düşüldüğünde nasıl hikayeler
uydurularak onları hobo olmadığınıza inandırırsınız gibi bir çok pratik bilgi
de var kitapta.
Bir hobonun hayatında, tutuklanıp 15 saniye süren ve kendini
savunmak için tek bir sözcük bile ettirmeden 30 günden başlayan hapis cezaları
yediği yargılamalar da kaçınılmaz bir kadermiş. Jack London da serserilik
nedeniyle 30 gün hapis cezası yiyor ve hapishane günlerini ayrıntılı olarak
anlatıyor. Onunki biraz şanslı bir hapislikmiş ama yargısız ceza yiyen
hoboların bazılarının taş ocaklarında, çiftliklerde karın tokluğuna zorla
çalıştırıldıkları da biliniyormuş. İronik bir durum ama Jack London’ın babası
da bir dönem yakladığı hobo sayısına göre maaş alan bir polismiş.
Kelley'nin Ordusu’na katılması da önemli bir macera.
İşsizliği protesto etmek ve hükümeti yeni iş alanları açmaya zorlamak amacıyla
1894’te 100 kişi Ohio’dan başkent Washington’a doğru yürüyüşe başlıyor.
Hoboların da katılmasıyla yürüyüşçülerin sayısı kısa sürede bini geçiyor. Ülkeyi bir baştan diğerine yürüyen grubun bir
bölümünün başında "General" Charles T. Kelley varmış. Bu grubun Kelley'nin
Ordusu adını almasının nedeni de bu. Jack London grubun nehir oyunca kendi
yaptıkları ilkel sallarla seyahatini, nehir kıyısındaki kasaba ve kentlerde
yaşayanlarla ilişkileri anlatıyor.
Hoboluk aynı zamanda çok tehlikeli bir yaşam biçimi, tren
çalışanlarının ya da polisin eline düşmenin yanında kendi aralarındaki gruplaşmalar
ve kavgalar da kanlı geçiyormuş. Bir
trene atlamaya çalışırken tekerleklerin altında kalmak, hızla giden trenden düşmek,
vagonlar arasında sıkışmak ve soğuk havalarda donarak ölmek gibi tehlikeler de
var.
Kitaplarda, özellikle edebi eserlerde önsözler, dipnotlar pek
okunmaz. Levent Cinemre temiz bir Türkçeyle Jack London’ın söyleyişini
yakalayan iyi bir çeviri yapmış. Metni okurken hemen hiç dipnota bakma gereği
duymadım. Açıkçası çevirilerde, çok gerekmiyorsa çevirmenlerin ya da
editörlerin dipnot koymalarını da pek sevmem. Cinemre’nin çevirisinde bol bol
dipnot var. Akıcı çeviriyi okuyup kitabın sonuna gelince “Çevirmenden
ilgilisine paylaşımlar” başlığı altında 27 sayfalık, çok küçük puntoyla
dizilmiş bir dipnot bölümüne rastlayacaksınız. Okumadan geçmeyin. Attilâ
İlhan’ın şiir kitaplarının sonuna koyduğu “Meraklısı için notları”nı anımsatan
bu bölümde Levent Cinemre kitapta geçen terim, tarih ve kişi adlarını uzun ve
deneme tadında, samimi notlarla açıklarken kitabın daha iyi anlaşılmasını
sağlıyor. İyi bir çevirmenin ya da editörün nasıl çalıştığını da örnekliyor.
Büyük bir emek. Bu notları kendine saklamayıp paylaştığı için de teşekkür
ediyorum. (08.09.2024)
Yorumlar