Siyaset, ticaret, adalet üçgeninde aşk ve cinayet


Hikmet Hükümenoğlu’nun polisiye romanı “Sonra Gözler Görür” (Can yay. Ekim 2024) hayali bir Anadolu şehri olan Yenikent’te geçiyor. Yenikent, Kuzey Ege ya da Güneybatı Marmara’da küçük bir şehir. Kitabın arka kapağında belirtildiği gibi “Haritada belirsiz bir nokta: Yenikent”. 

Hikmet Hükümenoğlu romanları için hayali adalar, hayali kentler kurmayı seviyor ama insan ister istemez kafasında o yeri somutlaştırmaya çalışıyor. Sonuçta okuduğumuz bir bilimkurgu ya da fantastik roman değil polisiye. Zaman, mekân ve tabii kahramanlar çok önemli. Hikmet Hükümenoğlu ne kadar ad vermese de ben kafamda belli bir şehirle eşleştireceğim Yenikent’i. Koordinatlar da sadece bir şehri işaretliyor bence. Türkiye’de kâğıt fabrikası olan şehirler pek fazla değil. Marmara ve Ege’ye kıyısı olan da bir tane. Ege ve deniz vurguları olmasa her okur farklı bir şehri hayal edecektir. 

Hikmet Hükümenoğlu’nun yer adı vermemekte haklı gerekçeleri vardır mutlaka. Yanlış benzetmeler yapılmasın, gereksiz yakıştırmalarla başım ağrımasın istemiş olabilir. Çünkü güzide ülkemizde bir yandan duyarsızlık dizboyu iken diğer yanda aşırı bir hassasiyet de var.

Neyse ki romanın kahramanlarından en önemlisi Ezgi Sezgin belirgin bir şehirden, İstanbul’dan geliyor. En önemlisi dedim, onun üzerine kurulmuş gibi görünse de çok kahramanlı ve çok boyuttan anlatılan bir roman kurmuş Hikmet Hükümenoğlu. Ezgi’nin çocukluk arkadaşları Mert, Orhan, Mercan, Cüneyt ve Ezgi’nin oğlu Batu’nun, hatta Cem’in yardımcısıİskender’in açılarından okuyoruz romanı.

Tanınmış gazeteci Ezgi, kocasından boşanmış,  yüreğinin götürdüğü yere, sevgilisinin peşinden çocukluk memleketi Yenikent’e dönmüştür. Yenikent, adı “yeni” olsa da tipik bir Anadolu şehridir. Siyaset, ticaret ve adalet arasında karmaşık bağlar kurulmuştur ve yerel basının bu ilişkileri gözeterek yayın yapması gerekmektedir. Özel hayatta da pek net değildir kahramanlarımız. Mert, Orhan, Mercan ve Cüneyt, Ezgi’nin çocukluk arkadaşlarıdır ve aralarında karmaşık bir ilişkiler ağı vardır. Arkadaşlığa işler ve aşklar karışmıştır.  

Ezgi Sezgin hayatını yeniden kurmaya çalışırken gazeteci olarak izlemesi gereken ilk önemli haber bir cinayet olur.  Cinayet kurbanı Sedef, kentin en zengin ailesinin oğlu olan Cüneyt’in kardeşi Cem’in nişanlısıdır. Olayı soruşturan cinayet masası komiseri diğer arkadaş Orhan’dır. Olağan şüpheli üniversitede öğretim üyeliği yapan ve çapkınlığı ile ünlü arkadaşları Mert’tir. Kocası fabrikanın müdürlüğünü yapan diğer çocukluk arkadaşı Mercan, Cüneyt’in sırdaşıdır. Daha da hoşu yerel seçimler vardır ve Cüneyt’in annesi Zehra iktidar partisinden belediye başkanı adayıdır. 

Ezgi Sezgin fazla meraklı bir araştırmacı gazeteci olarak olaylara adeta balıklama dalış yapar. Züccaciye dükkanında fil gibi davranır ve fincancı katırlarını ürkütür. Diğer yandan da aşk hayatında hoş olmayan bir gelişme olur. Ezgi bir yandan yeni bir şehirde taşra gazeteciliğine uyum sağlamaya çalışırken bu beklenmedik travmayı da atlatmaya çalışır. Buna bir de lise son öğrencisi oğlu Batu’nun okula ve yeni arkadaşlara uyum sorunu eklenince her şey iyice karmaşıklaşır. Nihayetinde özel hayatı ile işini birbirine karıştırır, hatalar yapar.

Hikmet Hükümenoğlu bir söyleşisinde belirttiği gibi “kendi mikro-evren”ini kuruyor ama orada günümüz Türkiye’sinden bir kent ve ilişkiler ağı inşa ediyor. Hemen her Anadolu kentinde görebileceğimiz ilişkiler bunlar. Kentin en güçlü ve zengin ailesi her şeyi yönetmek, yönetemediğini de kontrol etmek, yönlendirmek istiyor.  Hikmet Hükümenoğlu Anadolu kentlerini oradaki iktidar ve güç ilişkilerini iyi incelemiş, mikro-evren’inde tek eksik iktidar partisinin il başkanı. İşin içine bir politikacı soksa iyi olurmuş. Ama onu da eklersek zaten çok kahramanlı olan roman iyice karmaşıklaşır diye düşünmüş olabilir. 

Bir cinayet varsa, katili yakalayıp adalete teslim etmekte en önemli rol polisin kuşkusuz. Bu romanda da Ezgi’nin çocukluk arkadaşı cinayet masası komiseri Orhan’ın rolü büyük. Hikmet Hükümenoğlu polisiyelerde alıştığımız komiserlerden farklı, memur ruhlu, işin kaybetmekten korkan, ama dışarıdan bakınca kibirli bir komiser yaratmış Orhan’da. Normal bir polisiyede savcıların rolü pek yoktur. Oysa “Sonra Gözler Görür” de Komiser Orhan başsavcıya danışmadan bir adım bile atamıyor. Sanki başsavcı komiser, Orhan da onun emrinde bir polis memuru gibi. Doğrusu böyle bir tipleme, günümüz Türkiye’sini düşünürsek bana inandırıcı geldi. Savcı olmasa emniyet müdürü karışırdı Orhan’ın işine.  

Son bölümlerindeki performansını ayrı tutarsak Orhan’ı bir kahraman olarak sevmedim.  Zaten Hikmet Hükümenoğlu gerçekçi bir yazar olarak kusursuz tek bir kahraman bile yaratmamış. Hatasız kul olmaz diye düşünmüş sanırım. Başta Ezgi olmak üzere herkesin kusurları, hataları, günahları var ve sevilmeyecek yanları çok. Hiçbir kahramanı tam olarak sevip benimseyemiyorsunuz. Üstelik onların hataları, körlükleri cinayetin çözülmesini, katilin ya da katillerin yakalanmasını da geciktiriyor.

Türkiye’de yaşanan her şeyin politikayla bir bağı var. Bir aşk ya da kıskançlık cinayeti gibi görünen Sedef’in öldürülmesi de büyük bir oranda siyasi ve iktidar mücadelesi ile ilişkili. Hikmet Hükümenoğlu “Sonra Gözler Görür”de bu ilişkiler ağımı ilmek ilmek çözüyor.  502 sayfalık hacmine rağmen hızla okunan, tempolu bir macera. “Sonra Gözler Görür”ü merakla, ilgiyle ve polisiye okuru olarak katil kim diye tahmin etmeye çalışarak okudum. Oldukça başarılı buldum. Hikmet Hükümenoğlu’nun yeni polisiyelerini bekliyorum. (20.10.2024)

Yorumlar