GELİN BAŞI

"Zarını atmak" diye bir deyim vardır. Usta bir yazar ya da şair henüz ilk ürünlerini yayınlayan yazara, şaire destek olur, onun adını verir. Hulki Aktunç, Seray Şahiner için zarını atmış. İlk kitabı Gelin Başı'na (Can yay.) önsöz yazmış. Kitabın kapağında da bu durum "Hulki Aktunç'un önsözüyle" ibaresiyle belirtiliyor. Ben, önsözleri genellikle en son, kitabı bitirdiğimde okurum. Çünkü önsözler, konu edinlikleri kitapla ilgili bir şeyler açıklar, okuru yönlendirirler. Bu durum bana okuma özgürlüğüm önsözü yazan tarafından elimden alınmış gibi gelir. Çünkü onun gözlüğü, yorumları, bakış açısı ile kitabı okuyormuş gibi olur insan.

Gelin Başı'nı okumaya başladığımda da Aktunç'un önsözünü sona bıraktım. İyi de etmişim, "bir Seray Şahiner öyküsü" başlıklı yazıda Aktunç bu "genç, çok genç" yazarı sunmakla kalmıyor, hem hikayeciliği hakkında genel bir yorum yapıyor, hem de bazı hikayeleri için söz alıyor.

Seray Şahiner, günümüz hikayeciliğinin genel eğiliminden farklı bir anlayışta. Anlatımında dobralık, samimiyet var. Leyla Erbil'in ilk dönemleri gibi. Kendi hikayelerini anlatıyor. Tanıdığı, bildiği bir çevreyi, yaşadığı, şahit olduğu olayları…

Kadınların kahramanı olduğu hikayeler. Cihangir'den, Etiler'den değil, Bahçelievler Soğanlı'dan, Fatih' Sofular mahallesinden söz ediyor. Ve Seray Şahiner hep aynı anlatım yöntemini kullanıyor, hikayelerini aynı yapıda kuruyor. Önce üçüncü tekil anlatımda yazarın kaleminden okumaya başlıyoruz hikayeyi, sonra birinci tekil anlatımda hikayenin kahramanı sözü alıyor. Bu anlatım farkı italik yazı karakteri ile de belirginleştiriliyor.

İlk hikaye, Sorumlu ile Sorunlu'da bir araştırma şirketinde anketör olarak çalışan Zeynep'in "ilk beyaz saç, otuzuncu yaş gününün ilk hediyesi" duygusunu yaşadığı işgününü anlatıyor. İşinde bir türlü terfi edememiş, özel hayatında yeni bir statü olarak düşündüğü evlenme hedefini gerçekleştirememiş ve otuz yaşının ilk gününde kendisiyle hesaplaşma içinde. Buzdolabı Süsü Misali'nde, sevgilisiyle birlikte olmakla evsahibi olmayı birbirine karıştıran bir genç kadının hikayesi anlatılıyor. Kadın evi o kadar sahipleniyor ki, işi buzdolabı süslerine, dantel raf örtülerine kadar vardırıyor. Öğrenci evini kırk yıllık aile evine çeviriyor. Sevgili bu işten bunalınca da ayrılmaya karar veriyor. Ayrılma anlarında hâlâ aklında tüp kapalı mı, ütünün fişi çekili mi, mutfak perdeleri ne kadar da kirlendi gibi evsel ayrıntılar var. "Tel"siz Duvaksız'da "Mercan ve Selman evleniyor, gelinliksiz, davetiyesiz, pastasız, çiçeksiz…" Ve Mercan, parasız, pulsuz, yoksul ailesine gelecek yeni konuğu, bebek beklediğini anlatmak için kocasının işten dönmesini beklerken bir düğün bile yapamadık diye düşünüyor. Kitaba adını veren Gelin Başı'nda, kuaför koltuğunda oturmuş saçlarının yapılmasını izleyen bir gelin adayını dinliyoruz. "Güzellik merkezi olma hayalinde bir mahalle kuaförü" burası. Müşterileri de, çalışanları da ona göre. Sibel, saçı yapılırken, hiç de istemediği bu evliliğe hazırlık sürecini, yaşanan tartışmaları aklından geçiriyor. "Bekaret"ini kaybetmiş olmasının sorun olabileceğini düşünüyor; Gerdek gecesi bir aile faciası yaşanır mı? Yedi Ağlı Don'da, konfeksiyon atölyesi sahibi Fidan'ın ağzından islami tarikatların örgütlenmesinin bir örneğini dinliyoruz. Kadınların, genç kızların masummuş gibi gözüken organizasyonlarla önce başörtüsüne, sonra çarşafa bürünmelerini ürettiği yedi ağlı donları kimlerin satın alıp giydiğini öğrenmeye çalışırken dinliyoruz. Tanga Don Hissi'nde bu kez sınıf atlamış bir kadın var. Çalışmış, didinmiş, başarılı olmuş, para kazanmış ve dergilerde gördüğü gibi bir yaşam oluşturmuş kendine. Şık, güzel giyiniyor. Pahalı ve ince zevkle döşenmiş bir evi var. "Ailesi içinde ‘Hanım’ sıfatını alabilmiş nadir insanlar"dan. Özenilen, beğenilen, steril, hijyenik bir hayat. Her şey bir gün evinin olduğu İstiklal caddesinde bitmez tükenmez kaldırım onarımları başlamasıyla çığrından çıkıyor. Esme Hanım'ın sinirleri yerinden oynuyor ve bir daha da kendine gelemiyor. Ve sonunda gürültünün aslında kendine huzur verdiğini keşfediyor. Ailesinin yanına, Bahçelievler'e Soğanlı'ya daha çok gitmeye başlıyor. Yalnız ama Gururlu, İadesiz Taahhütsüz, Harmandalı ve İlk Öpüşte Aşk'ta aşkı arayan, kaybeden, bulan genç kadınların hikayeleri var.

Seray Şahiner, gündelik hayatın içinden hikayeleri gerçekçi bir dille anlatıyor. Humoru, kara mizahı var. Anlatımı akıcı, rahat. Gözlem gücü kuvvetli. Kendine has bir üslubu var. Aynı anda kullandığı üçüncü tekil kişi (yazar) anlatımı ve birinci tekil (kahraman) anlatımı işlediği konuyu enine boyuna, dört bir yandan göstermesini sağlıyor. Hulki Aktunç, zarını atmakla haklı. Gelin Başı, bizi iyi bir hikayeci ile tanıştırıyor.

Yorumlar