Nijinsky'nin Günlüğü'nden Nijinski Öyküleri'ne

Vaslav Nijinski, gelmiş geçmiş en büyük bale sanatçısı olarak tanınıyor. 1890'da Kiev'de Polonyalı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. On yaşındayken Saint Petersburg İmparatorluk Tiyatrosu dans okuluna girmiş. Büyük bir başarı göstererek iki yıl sonra İmparatorluk Tiyatrosu'nda dans etmeye başlamış. Rus Balerinleri'nin Paris'teki ilk turnesi için oluşturulan gruba seçilmiş. 1909'da Paris'te dans ederken salonda onu izleyenler arasında Proust da varmış. Proust, Guermantes Tarafı'nda Nijinski'yi şöyle tanımlamış; "Yabancı bir dans topluluğundaki ünlü ve dahi bir dansçıydı (...), yüzü pastel renkte, bakışları esrik, genç bir deli." Bu başarılı Paris turnesi onun dünya çapında meşhur olmasını ve zamanının en büyük dansçısı olarak kabul edilmesini sağlamış. Bir yıl sonra yeniden Paris'e gelmiş, ününün doruğuna ulaşmış. Kendisini keşfeden Diaghilev'in dans grubu ile bir çok turnelere katılmış ve bir Güney Amerika turnesinin ardından karısıyla birlikte Saint Moritz'e yerleşmiş. Geçirdiği ağır şizofreni nedeniyle dansı bırakmış. 19 Ocak - 4 Mart 1919 tarihleri arasında Günlük'lerini orada kaleme almış. Daha sonra hastalığı ağırlaşınca Lipotmezov Akıl Hastanesi'ne kapatılmış. 1950'de Londra'da ölene kadar hayatı çeşitli hastanelerde geçmiş.

Nijinski'nin Günlüğü, yazılmalarından çok sonra bir rastlantı sonucu kızı Kyra'nın eşyası arasında bulunmuş. Günlük Rusça yazılmış, bir kaç sayfası da Lehçe'ymiş. Nijinski, güzel cümleler kurma derdinde olmadığı, sadece anlaşılmayı arzuladığı için, belki de sadece iç dökmek amacıyla yazdığından özgün metin yinelemeler ve eksiklerle doluymuş. Günlük ilk olarak İngilizceye çevrilmiş. Bu çeviri pek başarılı bulunmamış. Ama daha sonra, İngilizce çeviri esas alınarak Gallimard Yayınları'nca Fransızca'da yayınlanmış. Fransızca baskıda Nijinski'nin cümleleri dil bilgisi kurallarına uygun hale getirilmiş ve böylece metin daha okunaklı hale gelmiş. Yapı Kredi Yayınları, Orçun Türkay'ın çevirisi ile yayınladığı "Nijinsky'nin Günlüğü"nü Gallimard'ın bu baskısını esas alarak yayınladı geçen yıl Temmuz'da.

Ferit Edgü, kendi deyimiyle "Dans sanatının gelmiş geçmiş en büyük efsanesi"ni gençlik yıllarından beri izlermiş. Dans sanatıyla ilişkisi olmamasına rağmen bu büyük dansçıya ilgi duymasında kuşkusuz Nijinski'nin tımarhanelerde noktalanan trajik hayat hikayesinin büyük payı vardır. Ama Ferit Edgü, onun Nietzsche, Hölderlin, Van Gogh, Artaud, Nerval, bir İsviçre tımarhanesinde yaşayıp ölen Robert Walser soyundan bir sanatçı olmasından daha çok etkilenmiş.

Fransızcası ilk kez 1953'de yayınlanan Nijinski'nin günlüğünü 1958-59 yıllarında okumuş Edgü. "Daha sonra 1995'de Actes Sud Yayınevi, Nijinski'nin ardında bıraktığı dört defteri birarada yayınladı. Böylece, Gallimard'ın yayımladığı "Günlük'ün Nijinski'nin yakınları tarafından kuşa çevrilmiş, beğenmedikleri bölümleri makaslanmış bir metinden başka bir şey olmadığını gördüm" diye yazıyor.

Ferit Edgü, Nijinski'nin bir buçuk ayda yazdığı bu günlüklerin bir şizofrenin sabuklamaları olarak da, bir yaşamın birebir tanıklığı olarak da okunabileceğini yazıyor ve "Ben Nijinski adındaki bir dansçının içdökmeleri olarak okudum" diyor.

Ferit Edgü, Nijinski'nin günlüklerini okumakla kalmamış onları "tekrar" yazıya geçirmiş. Yaptığı, Günlük'leri okuyup onlardan esinlenme ya da kendince yeni bir eser yaratma değil. Var olan bir metinden ona yeni hiçbir sözcük katmadan yapılan bir yeniden yaratım. "Benim izlediğim yol, resim sanatı örneğini devam ettirirsem, diyebilirim ki, merceğimi karşımdaki resmin belli bölgelerine çevirmek oldu. Bu ayrıntıları alıp büyüttüm. Kısacası bir ayrıntı seçip onu çerçevelemekten ve onlara birer ad vermekten başka bir şey yapmadım. Bu nedenle de onlara gerçek sahibinin adını verdim: “Nijinski Öyküleri."

Ferit Edgü'nün Nijinski Öyküleri'ni (Sel Yay.) yazarken kullandığı yöntem bana geçen yıl yayınlanan Hüseyin Cöntürk'ün Çağının Eleştirisi (Yapı Kredi yay.) toplu eserlerinde rastladığım bir yöntemi hatırlattı; hipertekst (altmetin). "Hipertekst" kavramını Ege Berensel, kitaptaki sunuş yazısında, "Bir yazarın kendinden önceki yazarlara metinlere saygı göstermek ya da onları gülünç duruma düşürmek, onlardan kurtulduğunu ya da bağlandığını dile getirmek için yaptığı hatırlatmalar, göndermeler, bağlanmalar; bir metni alıntılar mozaiği, heterojen bir yapı, bir çokluk olarak görmek, farklı unsurların, sözcelerin, yazınsal türlerin bir araya geldiği yazınsal bir uzam olarak algılamak düşüncesi" olarak tanımlıyor. "Bir metnin, kendinden önce üretilmiş başka bir metinle kurduğu ilişkilerin bütünüdür" diyor Hipertekst için.

Ferit Edgü, Nijinski Öyküleri'nde metni eksilterek yeni bir hipertekst (altmetin) yaratıyor. Ama anlama, bağlama müdahale etmiyor, değiştirmiyor. Yeniden yapılandırmıyor. Nijinski'nin günlüğünden metni hiç değiştirmeden, sadece eksilterek yeni, kısa hikayeler üretiyor. Bu hikayeler bütün olarak okunduğunda okurda belki de günlüktekinden daha da net, anlaşılır bir Nijinski portresi oluşturuyor. Ama her hikaye tek başlarına okunduğunda yepyeni birer eser ile karşı karşıya olduğumuzu ve eğer bu metinlerin (hikayelerin) Nijinski'nin günlüğünden üretildiğini bilmesek onları ayrı bir bağlamda okuyup değerlendirebileceğimizi söylemeliyim. Ferit Edgü hem kitaba verdiği isimle, hem de yazdığı önsözle böyle bir sapmaya/yönelmeye izin vermiyor. Kendi ürettiği metni olmasını arzu ettiği yere koyuyor, Nijinski'ye saygı göstermek amacıyla anlamsal ve bağlamsal olarak üst metne bağlı bir altmetin olarak yaratıyor.

Yorumlar