MİMOZA'DA ELLİ GRAM

Mimoza, Bursa'da bir birahane. Dışarıdan bakıldığında dikkati çekmeyen, sırrını ele vermeyen bir mekan. İsmini mimoza çiçeğinden değil de bir pavyon konsmatrisinden alıyor. Birahanenin Azbulunur lakaplı sahibi, gerçek adıyla Ender, hayatında ilk kez bir kadına aşık oluyor. Bu kadın, birahane sakinlerinin anlatımında iyice küçümseniyor, "iki ayağı üzerinde yürüyen koca memeli bir beygir", "gülerken kişneyen iri dişli bir canavar" gibi sözlerle tanımlanıyor. Ama Ender, bu kadına aşık olmuş, onun için malını mülkünü harcamış. Sonunda bu birahaneyi açınca da "Mimoza" adını koymuş. Birahanenin sadece maç akşamlarında altı masası ve bar tabureleri doluyor ama yalnızca maç izlemeye gelenlerin birahanenin gizemli havasını solumaları mümkün değil. Mimoza bir sığınak. Ölümü bekleyenlerin sığındığı bir yer. Sürekli sakinleri mümkün olduğunca az şey yiyerek, bolca içki içerek sığındıkları bu birahanede ölümü bekliyorlar. Cemil Kavukçu'nun son hikaye kitabı Mimoza'da Elli Gram (Can yay.) buranın sakinlerinin hikayelerini anlatıyor. Hikayelerin anlatıcısı Ressam Rasim, "Aslında buranın adı KİMSESİZ ADAMLAR SIĞINAĞI olmalıydı. Bu öneriyi getirdiğimde Erkek, Harun Abi, Taksici Hasan Baba, Seyhun ve Doktor buna şiddetle karşı çıkmışlar, bir hata işlemişim gibi bakmışlardı yüzüme. Buraya gelenler kimsesiz değildi, bu mekan geniş bir aileydi. Doğruydu, buna katılıyordum, bu kapıdan girince kalabalık ve sıcak bir ailede buluyordum kendimi. Ama dışarı adımımı attığımda hemen kimsesiz oluveriyordum. Sonuçta burası bir sığınaktı, hem de kimsesiz adamlar sığınağı, neden anlamak istemiyorlardı" diye anlatıyor birahaneyi.

Mimoza'da Elli Gram, İkizce adlı hikaye ile başlıyor. İkizce, "Karacabey Ovası'nda Apolyont Gölü'ne hâkim, adını aldığı deve hörgücü gibi iki tepenin eteğine kurulmuş" bir köy. Yamaçta, köyü kuşbakışı gören bir evde iki arkadaş buluşmuşlar. Ressam Rasim evin sahibi, içkiyi bırakmış, alkolizmden kurtulmak için buraya sığınmış. Bir arınma döneminde. Zaman zaman içinde filizlenen içki içme isteğini köylülerden Dayı'nın getirdiği boğma erik rakısı ile ya da göl kıyısındaki Kaleci İlhan'ın Yeri'ne yaptığı kaçamaklarla gideriyor. Anlatıcı, arkadaşını ve yeni yaşam biçimini görmenin yanı sıra büyük bir projeyi gerçekleştirmeye gelmiş; Ressam Rasim anlatacak ve o Mimoza'nın hikayelerini yazacak.

Günler sonra Rasim anlatmaya başlıyor. Rasim, tek tek Mimoza sakinlerini anlatırken bir yandan da nasıl alkolizmin batağına saplandığını da anlatıyor. İşini durduk yerde bırakmış, resim yaparak geçineceğini ileri sürerek sürekli içki içmeye başlamıştır. Karısı evi geçindirmenin yanında, Rasim'i de bu alışkanlığından uzaklaştırmaya çalışmakta ve bunun sonucunda evde sürekli sıkıntılı bir hava solunmaktadır. Evin bir odası Rasim için resim atölyesi haline getirilmiştir. Eşden dosttan küçük şiparişler gelmekte, Rasim, portreler çizmektedir. Ama bu durum onu hiç mutlu etmez ve karısının içki içmesin diye harçlığını iyice kısmasına rağmen Mimoza'ya daha çok sığınmaya başlar. Kağıt peçetelere Mimoza'nın sakinlerinin portrelerini çizer. Bu portreler birahanenin sahibi tarafından denetlendikten sonra duvara, özel bir bölüme asılmaya başlar. Mimoza'da Elli Gram'da anlatılan hikayelere bu resimler de eşlik ediyor.

Cemil Kavukçu, yalın anlatımıyla Mimoza'nın duvarlarındaki portrelerdeki müdavimlere can katmış. Hemen her müdavimin hikayesi resimlerle buluşup gerçeklik kazanıyor. Hikayeler birinci tekil kişi ağzından anlatıldıkları için oldukça sahiciler de. Sanki Mimoza'nın bir masasında oturmuş Ressam Rasim'i dinliyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Mimoza'nın müdavimleri ortayaşı aşmış, hayatın sonuna doğru yürüyen kaybedenler. Kaybettiklerinin bilincindeler ama yine de tutunacak bir dal aramayı da ihmal etmiyorlar. Sürekli oynadıkları şans oyunları bunun bir göstergesi. Ama o tutunacak dalı bulamayacaklarını, hayatlarını değiştiremeyeceklerini de biliyorlar için için. Kaçınılmaz son ölümdür ve Mimoza ölümü bekleme odası gibidir. Sessizce aralarından ayrılan müdavimlerin ruhları için yine sessizce kadeh kaldırırlar. Yalnızlıklarında, mutsuzluklarında soluk alma alanı gibidir Mimoza. Evlerinden kaçıp bir an önce orada olmak ve bir günü daha tüketmek için can atarlar. Birahanenin müdavimleri onların asıl ailesi halini almıştır. Orada biraz olsun yalnızlıklarını, çaresizliklerin unuturlar.

Kitabın son hikayesi Leyla Bir Özge Candır'da baştaki gibi anlatıcı yine yazar. Bir bayram günü ayrı kentlerde yaşayan beş arkadaş, birer şişe "Ayı Kanı" şarabı almış Cerrah Köyü'nün bir kaç kilometre dışındaki köyün adıyla anılan derenin kenarındaki düzlüğe gitmiştir Sadece bayramdan bayrama görüşmekte, hasret gidermektedirler. Ressam Rasim de bu arkadaş grubunun bir üyesidir. Ressam Rasim'in hâlâ Mimoza'ya devam ettiğini, gelen telefondan karısının hâlâ onun için endişelendiğini öğreniriz. Arkadaşlardan Salibey "Sizin bir kitap projeniz vardı, ne oldu?" diye sorar. Rasim, "Benim resimler tamam" der ve yazarı göstererek "Hikayeleri yazmasını bekliyoruz" diye ekler. Salibey, "onu daha çok beklersin. Bu iş yattı desene" diye cevap verir. Yazar, "olur mu ya" diye karşı çıkar, "yazıyoruz ya işte" diye ekler. "Neyi yazıyorsun?" sorusuna da "Her şeyi" diye cevap verir.

Mimoza'da Elli Gram, hikaye kitabı olarak sunulmasına karşın, bir roman olarak da okunmalı bence. Çünkü o yapıda. İlk hikayedeki Ressam Rasim'le, son hikayedeki Rasim birbirlerine tam anlamıyla denk düşmeseler de kitap hikayeden çok romana yakın duruyor. İlk hikayede Rasim, alkolizmden kurtulma denemeleri yaparken ve geçmişi için "yaşama sırtını dönmüştü o yıllarda" denilip, artık yeni bir hayata başladığı anlatılsa da son hikayede Mimoza müdavimliğine devam ediyor. İlk ve son hikayedeki tek ortak nokta yazarın Rasim'in çizdiği portreleri hikayeleştireceğidir.

Mimoza'da Elli Gram, roman da olsa hikaye de keyifle okunan bir kitap. Cümlelerin arasından sıcaklık akıyor, dünyasına sizi katıyor ve kitabı bir solukta okuyorsunuz. Zaten edebiyat eserinin bir işlevi de budur. Anlatılanların ne kadarı gerçek, ne kadarı kurmaca bilemem ama birbirini tamamlayan hikayelerle son sayfalara doğru ulaştığınızda Mimoza'nın varlığına da sakinlerinin gerçekliğine de ikna oluyorsunuz. İçinizden bir otobüse atlayıp Bursa'ya gitmek, o birahanede bir kenara oturup müdavimleri izlemek geliyor.

Yorumlar