Son Eseri

Halide Edib Adıvar'ı Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal gibi klasikleşmiş, temel eserleri ile tanıyoruz, seviyoruz. Oysa 82 yıllık hayatında çok verimli bir yazarlık birikimi var. Bunların arasında yayınlattığı 20 roman önemli yer tutuyor. Bu romanların birçoğunun yeni basımlarının sıkça yapılmadığını biliyoruz. Son Eseri de (Can yay. 2008) bunlardan. Roman, önce 13 Eylül - 12 Aralık 1913 tarihlerinde Tanin gazetesinde tefrika edilmiş, 1919'da da kitap olarak basılmış. Halide Edib, 1939'da yapılan ikinci baskıda romandaki "lisan mübalağları" ve "vakaların bariz tezatları"nı düzeltmiş. Mehmet Kalpaklı romanı yayına hazırlarken, "yazarın özgün diline ve üslubuna sadık kalmış" ve "günümüz okuru için anlaşılması zor olabilecek kelimelerin anlamları sayfa altında küçük notlarla göster"miş.

Doğrusu romanı okumamın sebebi adı oldu. "Son Eseri" ilginç ve garip bir isim. Sanki Halide Edib'in son eseriymiş gibi bir izlenim doğuruyor. Roman, "Romancı Niçin Yazar" başlıklı bir yazı ile başlıyor. Bu yazıyı önce Halide Edib'in okuyucuya bir hitabı gibi okuyorsunuz ama sonra romanın anlatıcı kahramanı Feridun Hikmet'in yazdığını anlıyorsunuz. Günümüz postmodern roman yazarlarını kıskandıracak bir giriş… Romanın bütününün de postmodern olup olmadığı üzerinde tartışılmalı.

Feridun Hikmet, 37 yaşında, yazar olarak tanınmış, kitaplarından gelir elde edebilen bir romancı. Son zamanlarda tıkandığını, yazamadığını hissediyor. İnsanlardan sıkılıyor, hayattan tad alamıyor, sessiz bir yere çekilip roman yazabilmek arzusu ile karısı ve çocuklarıyla Çamlıca'ya gidiyor. Amacı yalnızca roman yazmak değil, çocuklarıyla ve karısıyla sakin bir yaz geçirmek. Orada karısının ilk eşinin kız kardeşi ressam Kamuran ile karşılaşıyor. Bu karşılaşma onu rahatsız ediyor. Hem karısının eski kocası ile bir bağ olması sinirlendiriyor, hem de sıradan romanda yazılana benzer bir ilişki doğması… 12 yıllık evlilikten sonra karısı ile ilişkilerinin gevşemiş olması ile ressam Kamuran'ın gizemli çekiciliği biraraya gelip olayların gelişmesini sağlıyor. Kamuran'ın Feridun Hikmet'in resmini yapması bu ilişkiyi daha da geliştiriyor. Feridun Hikmet, ne kadar istemese de sıradan bir roman havasında gelişiyor her şey. Aslında hem Feridun Hikmet'in yaşadıklarını, hem de yazdığı romanı okuyoruz. Kamuran da Feridun Hikmet'in hislerini karşılıksız bırakmıyor. Ama ağabeyinin karısını elinden alıp, mutsuzluğa mankum eden bir adamla böyle bir ilişkiye girmek onu ürkütüyor, kaçırtıyor. Feridun Hikmet, Kamuran'ın izini sürüyor, onu Berlin'de buluyor. Feridun Hikmet ve Kamuran çok kısa süre de olsa aşk hayatı yaşıyorlar. Durumu haber alan ağabey, olaya müdahale ediyor, iki sevgili ayrılıyor. Kitaba adını veren "Son Eseri" de buradan çıkıyor. Feridun Hikmet, "Allaha ısmarladık Kamuran! Sana ithaf ettiğim ömrüm, bu Son Eserim herhangi bir şaheserden fazla sana layık olduğuna eminim" diyor.

Yorumlar