"Senelerce Senelerce Evveldi"

Selçuk Altun,"Senelerce Senelerce Evveldi"de (Sel yay.) malülen emekli havacı pilot Kemal Kuray'ın İstanbul'dan Buenos Aires'e dek uzanan iz sürmesini anlatıyor. Mezarlık yamacında bir mahallede yaşayan, hava kuvvetleri kent bandosundan emekli, mezarlık görevlisi bir baba ile yetimhane kökenli bir annenin çocuğu olan Kemal Kuray'ın tek hedefi başarılı bir savaş pilotu olmaktır. Okulda iyi bir öğrenci olmanın yanında genel kültür açısından kendi kendini eğitir, yabancı dil öğrenir, yazları çırak olarak çalıştığı müzik mağazasında iyi bir müzik zevkine sahip olur. Kemal hedefine ulaşır, Hava Harp Okulu'na girer. Çalışkanlığı okulda da sürer ve harb okulunu üçüncülükle bitirir. Çok az mezuna nasip olan pilotluk eğitimine seçilir. Başarılı bir pilot olur. Kurmaylık eğitimi için harp akademisine gireceği sırada yaptığı bir uçuşta uçağı arızalanır ve uçağı paraşütle terk etmek zorunda kalır. Canı gibi sevdiği uçağı gözünün önünde düşüp infilak eder.

Kazadan sonra Kemal psikolojik bunalıma girer. Artık pilotluk yapamayacaktır. Masabaşı görevde iş hayatına konstantrasyon sağlasın diye on seçkin yedek subayın çalıştığı gizli bir çeviri grubunda görevlendirilir. Grubun en yetkin ve gizemlilerinden, sivil hayatta New York'da teknoloji danışmanlığı yapan Suat Altan'la tanışır. Bu çelimsiz adamın bir nevi hamisi olur.

Masabaşı görev de Kemal'in psikolojik bunalımları aşmasına yetmez. Tekrar pilotluğa dönemeyince malülen emekli olmayı düşünmeye başlayan Kemal, Edgar Allen Poe tutkunu Suat'ın ikiz kardeşi Fuat'tan, şizofrenik arkadaşının öldüğünü ve Suat'ın kendisine 2.4 milyon dolar karşılığı her ay ödenecek 5 bin dolar, Balat'ta bir daire ve özel bir mektup bıraktığını öğrenir.

Mirası kabul eden Kemal Kuray'ın Balat'a yerleşmesi ile roman yeni bir ivme kazanıyor. Okumayı, araştırmayı seven Kemal'le birlikte geçmişten bugüne Balat'ı kavrıyoruz. Zamanında aynı dairede yaşamış Vladimir Nadolsky'nin mirasçısı Haluk'u bulma teklifi üsteğmen Kemal'i maceralara sürüklüyor. Yarım yüzyıllık bir telgrafın yardımıyla arayacağı Haluk Batumlu'yu bulma çabası, "göz gör(e)meden gönül sever mi? sorusuna cevap aramak da olacaktır. Kemal, izleri sürerken her karşılaştığı kişinin trajik hikâyesini dinler. Bu hikâyeler kendi içlerinde bütünlük taşısalar da bir takım gizlerin çözülmesine de yardımcı olur. Poe'nun Annabel Lee şiirinin de özel bir işlevi var. Sırlar sakladığı gibi, verdiği şifrelerle de kahramana yol gösterir.

1956 tarihli kısa telgraf Eskişehir'in Mahmudiye ilçesinden yollanmıştır. II. Mahmud'un saf kan Arap atları yetiştirmek için kurduğu harasıyla ünlü Mahmudiye'de edindiği bilgilerle Eskişehir'de, Haluk'un arkadaşı, özgün lületaşı ustası Hasan Gezgin'i bulur. Hasan Gezgin, arkadaşı Haluk'un 50'li yılların solcularından olduğunu, bu sol maceralarının tüm arkadaş grubunun hayatını kararttığını anlatır. Polis takibinden kaçıp Mahmudiye'ye arkadaşının yanına sığınan Haluk bir de trajik aşk macerasının kahramanı olmuş, Mahmudiyeli iki ailenin hayatını alt üst etmiştir. Haluk gönlünü çaldığı kasabanın en güzel kızlarından Nalan'ı kaçırıp, Tirebolu'ya diğer yakın arkadaşı Halit'in yanına sığınmıştır.

Kemal, Haluk'un izini sürmek amacıyla Tirebolu'ya gider Halit'i bulur. Halit, üç arkadaşın, Haluk, Hasan ve kendisinin, hikâyelerini daha da geliştirir. Halit'in anlattıklarından Haluk'un Tirebolu'dan kaçtıktan yıllar sonra Ayvalık'ta ortaya çıktığını anlar. Ayvalık yakınlarında bir zeytinlikte yaşayan Haluk'u bulduğunu ve iz sürmenin sona erdiğini düşünsek de bu karşılaşma ile kahramanızın hayatında yeni bir dönem başlayacaktır.

İz sürmenin bittiğini düşenerek döndüğü Balat'ta komşusu profesör Ali "belki de bulaştığın oyunun son perdesi henüz bitmemiştir…" der. Ali Hoca'nın ablasından miras kalan parayla Buenos Aires yoluna düşerler. Amaçları orada Ali Hoca'nın ölmeyip de yaşadığına inandığı, hayattaki tek aşkı Ester'i bulmaktır. Kemal uçakta yanına düşenlerin kırık aşk hikâyelerini dinleyerek Arjantin'e gider. Doğurusu bu hikâyeleri roman bütünlüğü içinde işlevsel bulmasam da keyifle okuduğumu söyleyeyim. Çünkü bunlara sonra bir çok yenisi ekleniyor. Neyse ki onların roman açısından birer işlevleri de var.

Kemal, Buenos Aires'te çoğunluğu Türkiye göçmeni Musevi mahallesinde yaşadığını düşündükleri Ester'in izin sürerken de ana teması kırık aşk hikâyeleri olan ama satır aralarında gizli bilgiler ve şifreler de taşıyan hikâyeler dinler. Bu hikâyeler aynı zamanda Yahudilerin Avrupa'dan Arjantin'e uzanan uzun göçlerinin de bireysel örnekleridir. Bunlara Buenos Aires'teki çoğu hala türkçe konuşan Ermeni Cemaatininin göç hikâyeleri de katılır. Kemal sonunda Ester'in izini bulur, Ali Hoca ile buluşturur ama bu da romanın bittiği anlamına gelmez. Tüm bu oyunların ardında Suat'ın olduğunu kavrar. Gizemli mektuplarla, mesajlarla, ipuçlarıyla iz sürdürten Suat'tır.

Suat'ı bulmadan tüm bu yolculukların anlamını çözemeyecektir. Suat'ı bulmasında da klavuzu Poe olacaktır. Sıkı bir Poe fanatiği olan Suat'ın defterlere onun için yazdıkları yol gösterici olur. Kemal bu arada görmeden gönlün seveceğini kanıtlayacak hayatının aşkını bulmak için tekrar Ayvalık yoluna düşer. Gözleri görmeyen Sim'in güvenini kazanıp, ona Proust'un manidar isimli Kayıp Zamanın İzinde'sini okuyacaktır. Sim'in gözlerini ameliyatla açtırmak için gittikleri Amerika'da Kemal'in yolu Poe'nun doğduğu sokağa daha sonra da müzesine düşer. Kemal’i Suat'a ulaştıracak son ipucu onu orada beklemektedir.

Romanı kısaca anlatmaya çalışırken birçok ayrıntıyı atladığımın farkındayım. Selçuk Altun, ekonomik anlatımı ile ayrıntı zengini bir roman yazmış. Onu ilginç ve sağlam bilgilerle, Türkiye'den, dünya'dan sosyal, politik ve sanatsal gözlemlerle, çoğuna yüreğiniz burkularak katıldığınız yargılarla bezemiş. Önceki romanlarındaki kitap ve resim sanatı açısından bilgi ve isim zenginliğinin yerini bu kitapta klasik müzik almış. Ama bu bilgi yağmurunu dozunda tutmayı da bilmiş. İşe macerayı, iz sürmeyi, heyacanı da katınca akıcı bir roman çıkmış.

Yorumlar