Vakıf

Lara Berkes, babasından miras kalan para ile kurduğu Yaşamı Sürdürebilme Vakfı aracılığıyla, yine babasının vasiyetine uyarak dünyadaki kötülük ve haksızlıklara karşı mücadele vermektedir. Lara’nın yakın arkadaşı Selin insan ticareti ile ilgili bir çalışma sürdürürken Meksikalı insan tacirlerinin eline düşmüştür. Zapatistalar, FBI ve bir Amerikan gizli servisinin (NSA) işbirliği ile Selin kurtarılır.

İnsan ticaretinin kurbanlarından Bingöllü Ali, Selin'e ilginç bilgiler aktarmıştır. Bu ticaretin içinde Hades adını kullanan zengin bir Türk de vardır. Hades'in izini süren Lara ve arkadaşlarının yolu Irak'ta Erbil'e düşene kadar gerilim dolu bir takip izleriz.

Selim Yalçıner'in ikinci romanı Vakıf (Şubat 2009, Özgür yay.), "Ceset Dökmek Yasaktır" alt başlığını taşıyor. Bu Meksika'da duvarlarda görülebilen bir yazı. Tahmin edebileceğiniz gibi roman boyunca ortalığa bolca ceset saçılıyor. Yalçıner'in ilk romanı Vasiyet'te tanıttığı kahramanı Lara, 68 kuşağından Avusturyalı anne ile büyük bir holdingde üst düzeyde çalışan Türk babanın kızı, genç, güzel, alımlı ve zeki. Üniversitede felsefe master'ı yapıyor. İnsani yardım vakfının başkanlığı ona dünya sorunları ile ilgilenme, deşme, soruşturma fırsatını tanıyor. Böylelikle okurlar onun ve vakfının aracılığıyla olayların görünmeyen yönlerine bakma olanağı buluyor. Bestseller tarzında yazılan roman dünya siyasetinin sorgulanmasında iyi bir araç haline geliyor. Örneğin insan tacirlerinin izini sürerken, organ ticaretini, polis örgütlerindeki çürümeleri, polis-mafya ilişkilerini, Zapatistalar'ı sorgulayabiliyor. Zaman zaman anlatılanlar, yorumlar uzayıp okuru romandan uzaklaştırsa da bu konularda ilginç, bilinmedik bilgilerin sahibi olabiliyorsunuz. Tek sorun Lara'nın konumlanmasında.

Lara, Vakıf'ta isminin de esinlediği gibi iyice Lara Croft halini almış. Lara, gizli servis ajanları ile operasyonlara katılıyor. FBI'ın cesetlerin sokaklara döküldüğü bir yerde bir yardım vakfının başkanını operasyona dahil etmesi pek inandırıcı değil. Lara, olayları otel odasından izleyebilirdi. Lara'nın James Bond'vari bir kahraman olması isteniyorsa da o zaman, yardım örgütlerinin istihbarat teşkilatları ile olduğu söylenen ilişkiler deşilebilir, Lara örneğin yakın ilişkide olduğu NSA tarafından ajan eğitiminden geçirilip yarı sivil bir ajan haline getirilebilirdi. O zaman gizli operasyonlarda Lara'nın varlığını garipsemezdik. Lara'nın olağanüstü güçlere sahip olması, medyumluk yeteneğinin keşfi ise bana pek gerekli gelmedi.

Lara'yı yarı sivil bir ajan olarak benimsersek babasının eski arkadaşı NSA'dan Jack'in Hades'in izini sürmesi de daha çok anlam kazanıyor. Hares, hem legal hem de illegal işler yapan biri. Dünyanın her yerinde iş yapıyor. Doğrudan ya da dolaylı yönettiği birçok şirket var. Bir yandan da silah, uyuşturucu, insan kaçakçılığı yapıyor. Büyük silah kaçakçılarının Roma'da yaptığı gizli toplantının ele geçirilmiş görüntüleri Lara'yı iyice Hades'e doğru yönlendiriyor. İnsan kaçakçılığının izini sürerken silah kaçakçılığına, kara mayınlarının izine ulaşıyor.

Roma'daki toplantının görüntülerinden edinilen bilgiler onları İskenderun’a, Mersin'e, Mardin Kızıltepe'ye oradan da Erbil'e yönlendirecektir. Burada devreye önceki romandan tanıdığımız Türk ajanlar devreye giriyor. Lara da onlarla birlikte silah kaçakçılarının peşine düşüyor. Hem de yanına Meksika'da tecavüz kurbanı olmuş Selin'i ve Bingöllü Ali'nin ağabeyini de alarak… Hares'in silah kaçakçılığı rotasını bulup, işlerini bozuyorlar ama kaçakçıları yakalayamıyorlar. Hares'in yakalanması bir yana kimliği bile çözülememiştir. Finalde, romanın temposunu düşürme pahasına Hares'in yakalanmasının bir sonuç olmayacağı, bu işlerin hep süreceği uzun uzun izah edilse de okur olarak bizim aklımız Hares'de kalıyor.

7 Mayıs 2009, Cumhuriyet Kitap

Yorumlar