602. Gece

“Hiçbiri, tüm o gecelerin içindeki büyülü 602. Gece kadar altüst edici değildir. Bu garip gecede sultan, Şehrazat’ın dudaklarından kendi hikayesinin döküldüğünü duyar. Tüm diğer hikayeleri ve dolayısıyla kendisini kapsayan o hikayenin başını duyar” demiş Borges ve 602. Gece hikayesi “adeta Binbirgece Masalları’nın kendisidir” diye sözü bağlamış. Bu satırları okuyan Murat Gülsoy, yeni bir keşif yapmanın heyacanı ile kitaplığına koşmuş, Binbirgece Masalları’nın 602. Gece’sini açmış ve hayal kırıklığına uğramış. Çünkü Şehrazat, “diğer masallar gibi bir masal anlatıyordu”r. Borges’in dediği gibi kendi hikayesinden söz etmiyordur. Kurmacalarında sık sık okuru yanıltan Borges, bu kez bir makalesinde okurunu aldatmıştır. Üstelik Binbirgece Masalları hakkındaki Borges’in bu yargısı Todorov gibi önemli kuramcılarca kabul görmüş, gerçekliği araştırılıp soruşturulmadan tartışılmış, üzerinde konuşulmuş.

Çarpıcı olan Borges’in bu yargısının (ya da iddiasının) postmodernizmin önemli dayanak noktalarından olması. Gülsoy’un yazdığına göre John Barth, “Yorgunluğun Edebiyatı” adlı postmodernizmin manifestosu olarak kabul edilen makalesinde Borges’den bu alıntıyı tezlerine kanıt olarak sunarken Binbirgece Masalları’nda böyle bir gece olmadığını belirtmeyi de ihmal etmez. Gülsoy, araştırmalarını derinleştirdikçe çarpıcı bilgilere ulaşmış ve bize aktarmış. Postmodern kuramsal metinlerde bu tip sorunlar olduğunu tespit etmiş. Örneğin postmodern kuramcıların yazılarının denetlenmeden yayınlandığını düşünen Alan Sokal’ın keyfi ve spekülatif yargılarla dolu ama postmodern jargonla yazılmış makalesi postmodern kültürel çalışmalar dergisi Social Text’de hemen kabul görmüş, hakem heyetinden geçirilmeden yayınlanmış. Daha sonra Sokal yazının içeriğinin tamamen uydurma olduğunu açıklayınca ortalık karışmış.

Murat Gülsoy Kendini Fark Eden Hikaye altbaşlıklı 602. Gece’de Borges’ten yola çıkarak edebiyatın modernizmden postmodernizme evrilmesini inceliyor. Modern’in ne zaman postmodern olduğu önemli bir tartışma konusu çünkü postmodern yapıtın net bir tanımı yapılamıyor. Postmodern kuramcılar bir yapıta postmodern derse o postmodern sayılıyor. Oysa postmodern sayılan Joyce, Proust, Wolfe, Pound, Kafka, Faulkner gibi yazarların birçok ürünü aslında modernizmin öncü başyapıtları. Postmodern kuram onları sahiplenmeye çalışıyor. Bir açıdan bunu normal sayabiliriz, çünkü adı üzerinde postmodern, modern sonrasıdır, onun mal varlığı üzerine kurulmuş bir yapıdır. Modern olmasaydı postmodern olmayacaktı.

Türk edebiyatına baktığımızda ise tartışılan kimin modern sayılacağı. Henüz postmodern’lik pek telaffuz edilmiyor. Gülsoy, Orhan Pamuk’un Tanpınar’ın modern bir yazar olup olmadığını sorguladığı makalesinden yola çıkarak bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyor. Nazım Hikmet’ten başlayarak, Garip, İkinci Yeni, 50 Kuşağı yazarları, Sevim Burak, Bilge Karasu ve nihayet Oğuz Atay’a dek bir çok isim saymak mümkün ama bunlar modernist miydi yoksa modernizmin yöntemlerini kullanmakla yetinip Nazım Hikmet örneğinde somut olarak gördüğümüz gibi modernist bir dünya görüşü savunmadılar mı?

Murat Gülsoy, Fowles’un Fransız Teğmeninin Kadını adlı romanının postmodern edebiyat için iyi bir örnek olduğunu söylüyor. Belki de ilk kez bu denli somut bir postmodern edebiyat tanımlaması okumamızı sağlıyor. “Fransız Teğmeninin Kadını’nın sofistike bir yapısı ve anlatım biçimi vardır; oyunludur, geçmiş anlatım biçimlerinin parodisini yapar, metakurmacasaldır, geniş kitlelere ulaşacak denli “kolay”dır, popüler kültürün içine kolayca eklemlenmiştir (sinemaya uyarlanmıştır). Postmodernist romanın özellikleri adeta bu romana bakılarak belirlenmiş gibidir.”

Murat Gülsoy “602. Gece: Kendini Fark Eden Hikaye” adlı 81 sayfalık ilk makalesi ile kuramı örnekleriyle tartıştıktan sonra Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay ve Orhan Pamuk’u “modernist arayışın duraklarından biri olan metakurmaca üzerinden” okuyor, yorumluyor. Kitabın girişinde yer alan “Duvarı delmelisin” diye başlayan ve Kafka’nın Şato’sundan alındığı söylenen ve yaygın kabul gören alıntının izini nasıl sürdüğünü anlatarak bir anlamda kitabı başa döndürerek sözü tamamlıyor.

22.10.2009

Yorumlar