Aksak Ritim ya da Çingeneler Zamanı’nda bir kara roman

Gaye Boralıoğlu Aksak Ritim’de (İletişim Yay.), 15 yaşındaki çiçekçi kız Güldane ile otuzlu yaşlardaki Şoför Halil’in gerilimli ilişkilerini anlatıyor. Roman da adını hem bu ilşkinin bir ileri bir geri giden bir türlü düzen bulmayan havasından, hem de çingene danslarının meşhur ağır aksak ritiminden alıyor.

Güldane, biraz yabani, biraz hırçın. Henüz hayat yolunun ilk basamaklarında olmasına, tüm toyluğuna rağmen feleğin çemberinden geçtiğine inanan dobra bir kız. Kolay lokma değil. İstanbul’da, yoksul bir çingene ailesinin zorluklarını ve hoşluklarını yaşıyor. İlk gençliğinin heyecanları gönlünü ve bedenini yokluyor. Aşkı, cinselliği, karşı cinsi merak ediyor. Görülmek, benzerlerinden ayrılmak, beğenilmek istiyor.

Bazı geceler kardeşi Yunus’un organizasyonuyla gösteri düzenliyorlar. Banyo penceresini aralayıp mahallenin gençlerine para karşılığı masumane striptizler yapıyor. Bu gösterilerden birinin sonunda babasının kuşkulanıp mahallenin gençlerinden birini bıçaklayıp hapse düşmesi hem aile, hem de Güldane için dönüm noktası oluyor. Zaten bir ana caddede arabalara çiçek satıp para kazanmaya çalışan Güldane, bir anda ailenin tek para kaynağı haline geliyor.

Güldane’nin çiçek satmaya çalıştığı arabalardan biri de lüks bir jiptir. Jipin şoförü her defasında çiçek alacakmış gibi camı açıp, Güldane’yi çağırmakta ve çiçeği alıp para ödemeden yeşile dönene trafik ışığından faydalanıp gaza basıp gitmektedir. Güldane, sürekli sinir eden bu arabanın şoförüne kendince bir ceza verir. Bir gün adam yine aynı oyunu oynayacakken çiçeği uzatmak yerine adamın gözüne çimento tozu atar. Çiçeği aldığını sanıp gaza basan adam jiple bir alışveriş merkezi inşaatının çukuruna uçar. Jipin şoförü Halil’dir.

Uzun süre hastanede yattıktan sonra sağlığına kavuşan Halil işinden atılmış, taksi şoförlüğüne başlamıştır. Yavaş yavaş kazanın nasıl olduğunu hatırlar ve kendisine bu saldırıyı yapan Güldane’nin peşine düşer. Kızı bulduğunda da tutup köprüden Haliç’e atar.

Şans eseri boğulup ölmeyen Güldane, Halil’in peşine düşer. Güldane’nin Halil’i bulması şiddet ve aşk arasında salınan bu garip ilişkinin yeni bir evreye girmesini sağlar.

Metin Kaçan’ın Ağır Roman’ı ve tabii Kustirica’nın Çingeneler Zamanı filmi, Türk romanının şehirli çingenelere Marquez’in, Latin Amerika’nın Büyülü Gerçekçilik’inin üslubuyla bakmasının yolunu açtı. Çingenelerin dünyası gerçekle masalın birbirine karıştığı bir üslupla anlatılmaya başlandı. Onların gündelik hayatları büyülü bir ortam olarak sunuldu. Her hallerinin, tavırlarının altında bir gizem, hoşluk, tuhaflık bulunmaya, sunulmaya başlandı.

Aksak Ritim’de, Gamze Boralıoğlu iki ayrı anlatım tarzını bir arada kullanmayı denemiş. Güldane’yi, ailesini ve mahallesini anlatırken Büyülü Gerçekçiliğe, Halil’i, Halil’in Güldane ile ilişkisini anlatırken kara roman özellikleri gösteren gerilimli anlatımı kullanıyor.

Romanın ustaca kurulmuş bir yapısı, kurgusu var. Hikaye zaman zaman aksasa da, bir sinema filmi gibi akıyor. Geçişler başarılı. Sahneler belleğimizde görselleşiyor. Halil’in yalnızlığının, saldırganlığının ve Güldane’ye böylesine saplanmasının nedenlerini de, Güldane’nin ruh halini de, Halil’e ilgi göstermesinin nedenlerini de olayların akışı içinde, izaha gerek kalmadan kavrıyoruz. Ritim’de tek aksayan yer Güldane’nin ailesini ve mahallesini anlattığı bölümler. Ne kadar içeriden bir bakış geliştirilmeye çalışılsa da sanki sözünü ettiğim Kaçan’ın ve Kustirica’nın yapıtlarının parodisi yapılıyormuş hissi oluşuyor. Güldane’nin ailesi ve mahallesi sahicileşmiyor ve biz okurları gerçeklikleri konusunda ikna edemiyor. Özdeşleşemiyoruz. Belki de bunun nedeni içeriden bir bakışla anlatmaya çalışılması ya da yan karakterler üzerinde derinleşilmemesi, romanın sadece iki ana karakterle yürümesi... O bölümler ağırlıklı olarak Halil’in dışarıdan bakışı ile anlatılsaydı ve içeriden bakışta Güldane’nin özel hayatı ile yetinilseydi sanırım inandırıcılık oranı daha artardı. Üstelik roman üçüncü şahıs’la anlatıldığından yapı olarak bu mümkün.

Sonuç olarak, Aksak Ritim, keyifle okunan, akıcı anlatımı ile okuru kendine bağlayıp son sayfaya gelmeden elden bırakılmayan romanlardan. Tavsiye ederim.

2009, sabitfikir.com

Yorumlar