Benim Bütün Günahlarım

Sibel K. Türker’in yeni romanı Benim Bütün Günahlarım’ın (Turkuvaz, Haziran 2010) anlatıcı kahramanı Toros, “Cebinde azımsanmayacak miktarda bir parayla yolunu büyük büyük bir şehre düşürmüş otuz iki yaşındaki çelimsiz, tuhaf tavırlı, kaçamak bakışlı, eni konu kararsız bir adam”dır. Okumanın ve bilginin hikmetinden geçirdiği acı tecrübeler sonucunda vazgeçmiştir. Yaşama dair korkularıyla baş edebilmek için yeni yöntemler aramaktadır. Toros, “Sorum” adı verdiği hayali bir kişilik yaratmıştır ve onunla konuşup dertleşmekte, onun önerileri ile hareket etmektedir. O olmadan hiçbir şey yapamayacak bir ruh halindedir.

Romanın ilk bölümünde Toros’un ucuz bir otel odasında geçirdiği amaçsız günlerine şahit oluruz. Toros’un otel hayatı, onun yalnızlığının boyutlarını keşfetmemizi sağlar. Evini, annesini, yeni evlendiği eşini terk edip yollara düşmüş ve sonunda Ümran Oteli’nde yaşamaya başlamıştır. Bir buçuk aydır bu oteldedir. Babasından kalan miras ve annesinin yolladığı paralarla hiçbir şey yapmadan yaşamaktadır. İnsanlarla bağlantı kuramaması temel sorunlarından biridir; ya insanların ona yönelik eylemlerine tepki veremez, içinden söylenir ya da sıradan bir soruya bağırarak cevap vermek gibi abartılmış tepkiler, karşılıklar verir.

Toros’un kişiliğinin bu şekilde oluşmasında otoriter babasının, şefkatli annesinin etkileri olduğu anlaşılıyor. Baba da anne de Toros’un “normal” biri olmasını beklerler. Toros babasının kurduğu işin başına geçmeli, evlenmeli, çoluğa çocuğa karışmalı, herkes gibi bir hayat sürmelidir. Toros’un gençlik çağlarında işaretlerini vermeye başlayan “farklılığı”nı babası anlayamaz. Toros’un kendisinden beklenenleri bir başına yapamayacağını anlayınca olaya el koyar ve uzak bir akrabanın kızı Şirin ile Toros evlendirilir. Şirin, “sessiz, sözsüz, bakışsız” bir kızdır. Evlendikleri gece Toros, Şirin’e “benden bir şey bekleme” der ama anne-babası gibi Şirin de onun derdini anlamayacaktır. Karı koca ilişkisi kuramazlar. Şirin, iyi bir ev hanımı olur, hasta kaynanasına bakar, gönlünü kazanır.

Babası Toros’un mutsuzluğunu fark eder ve ona bir erkeğin ancak mutsuzlukla erkekliğe ulaştığını söyler. Yaşayacağı derin tatminsizlikler işinde başarılı olmasını sağlayacaktır. Adam gibi adamın hayatta her şeyi yarım yamalak olmalıdır. Şimdi Toros için de mutsuz bir aile yaşantısı kurulmuştur ve mutsuzluğunu iş hayatında başarısı ile dengeleyip deste deste paralar kazanmalıdır.

Toplum içinde görünür olamamasının, önemsenmemesinin nedeninin bir türlü barışamadığı, zaman zaman kendi dışında bir varlık gibi hissettiği beden yapısı olduğunu düşünür Toros. 1.78 boyunda 57 kilo ağırlığındadır. Kara kuru bir adam olmasa belki insanlar onu fark edecek, önemseyecek ve hayatı daha başka olacaktır. Bu düşünce onu bir spor merkezine yöneltir.

Toros’a göre anlatılmaya değer hayatı “Olimpia Spor Merkezi”nden itibaren başlıyor. Spor merkezinde çalışan Zeki hoca ve otelde tanıştığı Canan bey onun hayatında bağ kurduğu iki kişi olacaktır. Kişisel gelişme uzmanı Canan bey, Toros’un sürekli baş ağrısını fiziki bir temasla, ilaçsız olarak tedavi ederek onu kendine bağlar. Zeki Hoca, spor salonuna devam eden güçlü, kuvvetli, kaslı adamların tam tersidir. Tombul kısa bacakları, kendinden önde giden göbeğiyle spor eğitmeninden çok matematik hocasına benzer. Güzel vücutlar oluşturmaya uğraşır ama güç beyindedir diye inanır. 80’li yılların öncesinden gelen sol fikirleri savunur. Sevdiği herkese gönlünü ve evinin kapısını açar.

Toros, Canan beyle dostluğu geliştirir. İşyerine gidip rezalet çıkartır. Canan Beyle evine gidip aşırı titiz ve sinirli eşi Canan Hanım’la ve “cam çocuk” İlya ile tanışır. Canan beyin mutlu gibi görünen hayatının trajik gerçeğini öğrenir. Canan bey insanlara mutluluk öğütleri satarak geçinmektedir ama bu öğütlerin kendi hayatında bir faydası yoktur.

Spor merkezinde bedenini geliştirmeye başlaması ile Toros’un hayatı da karakteri de değişmeye başlar. Hayali arkadaşı Sorum gitmiş yerini yetmiş yaşlarında Ayhan Işık bıyıklı biri olan Muamma almıştır. “Kas filan yapmaya uğraşacağına aklını kullan biraz!” diye öğüt verir Muamma.

İki bölümden oluşan romanın ikinci bölümünde oldukça değişmiş bir Toros’la karşılaşırız. Vücudu geliştikçe medeni cesareti artan Toros, ilk bölümde okuduğumuz korkularından sıyrılır, sosyalleşir. Konuşkan, küstah ve kötü bir adam halini alır. Başka bir Toros’tur o artık.

Toros’un yaşadığı bu ruhsal değişimin nasıl olduğunu anlatmıyor Sibel K. Türker. Bunu sadece vücut geliştirme çalışmalarına bağlayamayız herhalde. Böylesine derin bir kişilik değişikliğinin nedenlerini bilmediğimiz için de Toros’un tavırlarını adlandırmamız, anlamamız pek mümkün olmuyor. Romanın ana karakterine yabancılık çekiyoruz. İlk bölümde ne yaptı, nasıl davrandıysa tersini yapıyor.

Toros’un gözüne spor merkezinin temizlikçisi Gülümse çarpar. Güzel değildir, bir derinliği yoktur ama adını beğendiği için ona aşık olur. Onu görebilmek için sık sık spor merkezine gider. Bir ay kadar Gülümse’yi takip eder ve sonunda ona aşkını ilan eder. Gülümse, Toros’u reddeder. Toros, ısrarcı olur ama ikna edemez. Bunun üzerine Zeki Hoca’dan kendisine yardımcı olmasını ister. Zeki Hoca, Gülümse’nin çok çileler çektiğini, yaralı olduğunu söyleyerek “Daha fazla incinmesini istemem” der ve Toros’u reddeder. Ama Toros’un çok istekli olduğunu anlayınca aracı olmaya razı olur. Bir gün evinde Gülümse ile Toros’u buluşturacaktır.

Toros’la Gülümse, Zeki Hocalarda buluşmazlar ama birlikte olmaya başlarlar. Sibel K. Türker, bu gelişmeyi de anlatmıyor. Toros, kendisini reddeden Gülümse’yi nasıl ikna etti bilemiyoruz. Ama sonuç olarak Toros bir ev tutmuş, Gülümse işten ayrılmış, birlikte yaşamaya başlamışlardır. Daha önce kadınlarla hiç ilişki kuramayan Toros, Gülümse ile iyi bir ilişki kurar, bol bol sevişirler. Ama zamanla Gülümse tipik bir ev kadınına dönüşür. Toros da ona uyup evin erkeği rolüne bürünür. Bu oyun fazla sürmeyecektir.

Eve dönmeyeceğini anlayan annesi para yardımını kesince Toros Gülümse’nin karnındaki çocuğu Canan Bey ve karısı Canan hanıma para karşılığı satarak maddi sorunlarını çözme yoluna gider. Toros doğacak çocuğunu karısının haberi olmadan satacak ve bundan hiçbir rahatsızlık duymayacak kadar kötü biridir artık. Ama bu plan da bozulur.

Sibel K. Türker oldukça iyi bir anlatıcı, hem Toros’un “hastalıklı” denilebilecek ruh halini anlamamızı, kavramamızı sağlıyor hem de onun yaşam biçimini, çevresini kafamızda canlandırabiliyoruz. Toros’u merkeze alarak “normal” diye insanlara dayatılan hayatların aslında hiç de normal olmadıklarını da çarpıcı bir biçimde veriyor. Toplumsal eleştiriler geliştiriyor, geleneksel aile yapılarını, ilişkileri sorguluyor. Zeki Hoca, Canan Beyler, Gülümse’nin geçmişi ve Toros’a Şirin’le birlikte yaşaması öngörülen hayat... İkinci bölümde Toros değişim yaşamasaydı belki daha belirgin olarak kavranabilecek trajediler bunlar. Toros bu hayatları yaşamayı reddederek, yalnız kalarak, hiçbir yere, kişiye, eve bağlanmayarak doğru mu davranıyordu, diye sormamıza bile yol açabilirdi. Ama sonuçta Toros da vücut geliştirme kursu sayesinde kendini normalleştirdi ve kendisine önerilen “normali” yaşadı. Toros’un memleketine dönüşü onun artık “normal” bir insan olarak ihtiyaç duyduğu paraya ulaşmak için annesinin şartlarını kabul edeceği bir aile kuracağı anlamına geliyor herhalde. Tabii uzun otobüs yolculuğunda fikir değiştirmezse.

Benim Bütün Günahlarım’ın sonu ise “bir kitabın bir gün mutlaka bitirileceği fikri” ile yazılmış. Zeki Hoca ve arkadaşlarının Toros’u dövmesi ise kötülerin cezasız kalmadığı eski Türk filmlerinden sahneleri hatırlatıyor.

01.07.2010

Yorumlar