“Her şeyin sonundayım”


Tezer Özlü yaşamını yazdıklarına yansıtan yazarlardan. Ferit Edgü’nün “Her şeyin sonundayım”ın girişinde belirttiği gibi “yapıtı içindeki yanardağın lavlarından oluşmuş”. Tezer Özlü’nün bu özelliğini en çok romanıları Çocukluğun Soğuk Geceleri’nde ve Yaşamın Ucuna Yolculuk’ta hissederiz ve yazarın hayat öyküsünü merak ederiz. Kimi günce ve anlatı parçalarından oluşan Kalanlar (1990) ve Leyla Erbil’le mektuplaşmaları (1995) hep bu merak ettiğimiz yaşamdan anıları taşır bize. Tezer Özlü ile Ferit Edgü’nün mektuplaşmalarından derlenen “Her Şeyin Sonundayım” ( Mart 2010, Sel yay.) da bu tür bir çalışma, biyografiye katkıda bulunuyor.

“Sevgili Ferit, Bu sabah mektubunu bulmak, okumak, bana hem yaşamı hem de sonundaki ölümü daha dayanılır kıldı. Birden yüksek dağlar, henüz boz rengi olan yamaçlar, tepelerdeki beyaz kar, sessiz, küçük İsviçre köyleri anlam kazandı ve buraya geldim geleli ilk kez ayağım yere değdi…” diye yazıyor bir mektubunda Tezer Özlü. İki iyi yazarın, yakın dostun içtenlikle kaleme aldığı mektuplar bunlar. Tezer Özlü’nün yaşamındaki iki dönüm noktasına tanıklık ediyoruz. Birincisi 1966 -68 arası; ilk eşi Güner Sümer’den ayrılma evresinde hissetiklerini, yaşadıklarını yansıtıyor. İkinci öbek mektuplar da 1984 yılına, Hans Peter Marti ile evliliği, Zürih’e yerleşmesi ve kansere yakalanması gibi önemli olaylara rastlıyor. Bir yandan da Almancada Auf den Spuren eines Selbstmords (Bir İntiharın İzinde) adıyla yayınlanan romanının türkçede Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla yayınlanmasının öyküsünü okuyoruz.

Ferit Edgü bazı mektupları yaşayan ya da ölmüş kişileri üzmemek için yayınlamamış. Onun dışında bir iki özel isim hariç herhangi bir müdahalede bulunmadığını yazım yanlışlarını düzeltip yayınladığını yazıyor. Kitaba Tezer Özlü’nün fotoğrafları ve bazı mektupların tıpkı basımlarının eklenmesi iyi olmuş. Sondaki zaman dizin de okuduklarımızı anlamlandırmada yardımcı oluyor. Bir de Mübin, Asaf gibi sadece ön adı kullanılan kişilerin tam isimleri ve bazı muğlak kalan yer ve zamankar açıklayıcı birer dipnotla verilse her şey daha da berraklaşırmış.

“Her şeyin sonundayım” mektubun yazarların kaleminde bir edebi tür olduğunun somut kanıtı gibi. Okuduğumuz satırlar yayınlanacağı düşünülmedikleri için hesapsız, kitapsız, içten. Mektuplar ayrıca Tezer Özlü’nün ruh halini, dünyaya bakışını kendi anlatımıyla hissetmemizi sağlıyor. Eserlerini tekrar okumaya özendiriyor. Zaten bu tür kitapların bir işlevi de budur.

8 Nisan 2010

Yorumlar