Ölümsüz Olduğum Zamanlar

Ölümsüz Olduğum Zamanlar (Nisan 2009, Notos Kitap) geç kalmış bir ilk roman. Muammer Kırdök, 1957 doğumlu. Yoğun bir iş hayatı olduğu söylenen bir işadamı, bir sanat koleksiyoncusu. “Yıllar önce yurtdışına çıkarak Viyana’da işletme okumuş, antikacılığa başlayıp Özbekistan, Endonezya, Zaire tekstil sanatları, Anadolu kilimleri konusunda uzmanlaşarak dünyadaki çeşitli müzelere ve koleksiyonlara önemli parçalar satmış, kitaplar yayımlamış. Bu işleri bıraktıktan sonra hem Avrupa’da, hem de Uzakdoğu’da yeni firmalar kurarak iş yaşamının içine iyice gömülmüş. Ama edebiyata olan bağlılığını ve sıcaklığını hiç yitirmemiş, devamlı okuyarak defterler dolusu notlar tutmuş, öyküler yazmış, roman taslakları hazırlamış” deniyor tanıtımlarda.

Ölümsüz Olduğum Zamanlar’ın kahramanı düşkünler evinde kalan bunamış babası ve arasının bozuk olduğu ablası dışında bir yakını olmayan reklamcılık yapan genç bir adam. Yalnız, sıkıntılı bir hayatı var. Aynı işyerinde birlikte çalıştıkları sevgilisi ile de diğer çalışanlarla da içaçıcı bir ilişkisi yok. Bir gece aslında boş olması gereken üst katta yaşadığı komşusu Semira’nın gelişi ile hayatı değişiyor. Semira’nın gösterdiği teklifsiz yakınlık kahramanımızı çok etkiliyor. Ertesi gün ortadan kaybolan Semira’nın izini sürüp bu genç kadının gizemini çözmek istiyor. Çünkü çok kısa bir süre birlikte kaldığı kadına aşık olmuştur ve Semira kaçmak zorunda kalmasa ondan da aynı karşılığı bulacağını düşünmektedir. Babasını, ablasını, sevgilisini ve işini bırakıp Semira’nın peşine düşer. Semira’nın peşine düşmesinin nedenini anlamlandıramıyoruz. Sonuçta yaşanan yarı düşsel bir gecedir ve kadın ona umut verici bir şey söylememiş, izini sürmesini gerektiren bir imada bile bulunmamıştır. O nedenle her şeyi bırakıp gitmesinin bir açıklaması yok. Çünkü hasta baba, sürdürülen ilişki gibi kalmasını gerektiren birçok neden var.

Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ından beri yarı hayal bir sevgilinin izini İstanbul’un sırlarla dolu yerlerinde sürmek birçok romanın konusu oldu. Bu romanlarda kahramanlar aradıkları sevgiliyi değil hayatlarının anlamını bulmaya çalışıyorlardı aslında. Karşılaştıkları kişiler, bulundukları mekânlar, yaşadıkları olaylar bu anlama ulaşma yolunda işaretler oluyordu. Muammer Kırdök de romanını bu yolda geliştirmiş. Acaba Ölümsüz Olduğum Zamanlar’ın kahramanı yola düşmeyip normal hayatını sürdürse roman nasıl gelişirdi? Belki de yaşadıkları da onu hayatın anlamı konusunda benzer sonuçlara vardırırdı.

Muammer Kırdök iyi bir anlatıcı, çok bildik gelen bu konuyu bile başarıyla anlatmayı başarmış. Aradığı sevgiliyi yolculuğunun/romanın bir yerinde bulmasına rağmen kahramanını aramaktan caydırmaması da romana biraz farklılık katmış. Çünkü önemli olan aranana/sevgiliye ulaşmak değil aramaktır. Böylece arayış romanlarının bir parodisini yaptığını söyleyebiliriz. Ama roman bu postmodern eğilime yönelmiyor ve kahraman sonucunda bellekiçi yolculuğu diyebileceğimiz macerasını tamamlıyor. Anlatılan her şey sadece bir düş müydü? Gerçeklik dediğimiz ne kadar düşsel ya da kurmacadır? Romanın sonunun başına bağlanması ve roman kahramanın her şeyi hemen unutan babasına yaşadıklarını anlatmaya karar vermesi de roman kahramanının hayal ettiği/düş gördüğü müddetçe yaşadığını düşündürüyor.

13 Ağustos 2009

Yorumlar