Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı

Mustafa Kutlu, her yıl düzenli olarak bir hikaye kitabı yayınlıyor. Bu yılın kitabı Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı ( Ağustos 2009, Dergah yay.). Kitap uzun bir hikayeden oluşuyor. Kutlu, kitabın adına uygun olarak Tahir Sami Bey’in hayatını hikaye ediyor. Tahir Sami, unutulmuş, kimsenin uğramadığı bir devlet dairesinde arşiv memurluğu yapan kitap aşığı biri.

Hikayenin anlatıcısı Mustafa Bey kendini şöyle tanıtıyor; “Ben maariften emekliyim, ama talebeliğimden beri amatörce yazar çizerim. Tarih merakım vardır. Taşra kökenliyim, Erzincanlı” (s.27). İstanbul sokaklarında dolaşıyor. Kenarda kıyıda kalmış tarihi eserleri, binaları kaşfediyor. Onlarda yaşananların hikayelerini öğrenmeye çalışıyor. İzlenimlerini çok satmayan bir gazetede yayınlatıyor. Bir kitabı da var. Hiç bilmediği bir sokaktan geçerken bir yapı dikkatini çekiyor. Fatih zamanından kalma bir medrese olarak tahmin ettiği, bir çok kereler elden geçmiş, ilaveler yapılmış, orijinal görüntüsü bozulmuş ilginç bir çehre kazanmış bu bina bir devlet dairesi çıkıyor. Merak edip içeri girdiğinde önce çaycı Şeref ile daha sonra diğer beş çalışanla tanışıyor. Yazarın ilgisini en çok arşiv memuru Tahir Sami (Tokaç) çekiyor. Tahir Sami ana binaya sonradan eklendiği anlaşılan bölümde arşivcilik yapar görünüyor ama aslında iş yokluğunu da fırsat bilip kendinden önceki arşiv memurundan kalan eski gazeteleri köy haberleri için tarıyor. Çünkü “Köylüm” adlı iki aylık bir dergi çıkartmakta. Biraz sohbetten sonra tam anlamıyla bir kitap tutkunu olduğu özellikle köyle ilgili kitap, gazete, dergi, belge topladığını öğreniyor anlatıcımız. Tahir Sami'yi sık sık ziyaret edip hayat hikâyesini yazmaya karar veriyor. Tahir Sami bu teklife önce hayatının hiçbir ilgi çekici yanı olmadığını söyleyip, “Kim, ne için okuyacak bunu” diyerek karşı çıksa da fahiş hataları düzeltmek ve “mahremane söylediği şeyleri” yazmaması kaydıyla kabul ediyor.

Yazar Mustafa Bey de “Bizim geleneğimizde, ahlakımızda, örtümüzde zaten özel hayatın gizli noktaları açıklanmaz” diyerek Tahir Sami Bey’i ikna ediyor.

Yazar, Tahir Sami’nin hayatını dip dedesi kömürcü Süleyman efendinden başlayarak anlatıyor. Süleyman’ın oğlu Tahir’in ciltçiliği meslek edinmesi. Ciltçilik mesleğinin babadan oğula geçmesi, Tahir Sami’nin babası Ziya’dan öğrendiği ve pek de severek yapmadığı ciltçilik mesleğinin kitap yayıncılığındaki, gelişmeler sonucunda gözden düşmesi ile baba dostu bir hakimin desteği ile devlet memurluğuna girmesi ve arşivci olması anlatılıyor.

Mustafa Kutlu tüm bunları anlatırken düz ve yüzeyde kalan bir anlatımı tercih etmiş. Karakter tahlillerine girmemiş. Tahir Sami’nin aile hayatı, özellikle çocuk yaşta sakat kaldıktan sonra evin tüm yönetimini ele alan ablası Nebahat’la ilişkilerinin daha derinlemesine anlatılması belki de Tahir’in sadece kitaplarla bir hayatı tercih etmesi ve kitaplarını feda etmemek için evi terk etmesini ve başka yer aramayıp arşive sığınmasını daha iyi anlamamızı sağlardı. Tahir Sami’nin tutunamayanlardan olduğunu hissediyoruz, ama tam anlamıyla kavrayamıyoruz.

Tahir Sami’nin karşı cinsle ilişkileri sorunlu. Orta üçteyken yaşadığı kırık aşk hikayesi bunun temelinde yatan olay gibi görünüyor. Sahaflar Çarşısı’nın en kıdemli esnafı İskender Bey’in “Kitap aşkı başka sevda kaldırmaz. (...) Kitapsever mücerret bekâr kalmalıdır” (s.74) sözünü düstur edinen Tahir Sami zamanla aşk olarak sadece kitaplara bağlanıyor. Ama kalbinin bir yerinde hâlâ karşı cinse ilgi var. Ergenlik yıllarında Hayat dergisinde görüp fotoğrafından âşık olduğu eski sinema artisti bir prensesin resimlerini ömrü boyunca toplamış, onlardan albümler oluşturmuştur. Ömrünün ikinci baharında antika merakına kapılıp Kapalıçarşı’da dolaşırken rüyalarının aşkının bir benzerine rastlıyor. O günden sonra haftada iki gün çarşıya gidip kadının çalıştığı antikacının vitrinine uzun uzun bakıyor. Kadın da bu ilgiyi fark ediyor ve bir gün Tahir Sami’yi içeri buyur ediyor. Katrin Hanım kendini tanıtıyor ve Tahir Sami ile sohbet ediyor. Ne yazık ki bu ilgi bir aşka dönüşemiyor, çünkü kadın dükkanı satıp çocuklarının yanına Fransa’ya gidiyor.

İş arkadaşı Hülya’nın yakınlaşma çabalarına karşılık vermemesinin sebeplerini ise bilemiyoruz. Grace Kelly benzerliği ile Katrin’e duyulan aşk işlenmiş ama Hülya’nın aşkının karşılıksız kalmasının ayrıntılarına girilmemiş. Sanırım Katrin’le yaşananlar özel’e Hülya ile yaşananlar mahrem’e giriyor. Özel hayatı hikaye ederken mahrem bölgelere girmeme anlayışı Tahir Sami’nin daire çalışanlarından Hülya Hanım’la ilişkisini anlatırken derinlemesine konu ediliyor (s.100-101). Yazar, kişinin özel hayatının mahrem köşelerini bilme arzusunun “bizim süflî (aşağılık) arzularımızın eseri” olduğunu düşünüyor. Ulvi olanın yazılması gerektiğini düşünüyor. Ulvi olanın anlaşılması için süflî olandan söz edilmesi gerekse bile bunun bir ölçüsü olduğunu savunuyor. Bu tür sahneleri yazmayı edebiyattan saymadığını belirtiyor. Hikaye, hiç de gerekmediği halde Hülya Hanım’la Tahir Sami Bey’in yakınlaşmalarının arşivin en dip ve en karanlık köşesine gitmelerine kadar vardırılıp sonra da “bundan ötesini anlatmam” diye kesilip, iki sayfa boyunca konu tartışılıyorsa yazarın bu konuda ciddi bir ikilem içinde olduğunu söylemeliyiz. Çünkü hayatı anlatılan Tahir Sami’nin daha baştan mahremane şeylere girilmeme ricası var. Biz okurlar da mahremi de anlat diye bir talepte bulunmadığımıza göre yazarın lafı oraya getirip sonra da yarıda kesmesi ve tartışma başlatması oldukça manidar. Üstelik kitabın adında “özel hayat” ibaresi varsa.

Mustafa Kutlu, Tahir Sami’nin hayatını yazıya geçirirken belirli bir yapı, denge gözetmemiş, kaleme geldiği şekliyle anlatmış gibi görünüyor. Tahir Sami’nin hayatını belirleyen çok önemli olaylar bir kaç cümle, en fazla bir paragrafla geçilirken dergi çıkartması bize gereksiz gelen diyaloglarla ve ayrıntılarla 17 sayfa sürüyor. Oysa, doğrusal anlatımı yazarın hikayesini anlattığı kahramanıyla yaşadıkları ile kırarken, bir yandan da kahramanın metne tekziplerini ekleyerek epikleştiriyor. Ama kahramanın itirazları metinle kaynaşmamış, eğreti durmuş olmalı ki iki defadan sonra son veriliyor.

Tahir Sami’nin hayatı tamamen iş yerine bağlı sanki. Tüm kitap aşkına, dergi çıkartma çabalarına rağmen esas yaşamak istediği yer sığınıp yalnızlığını yaşadığı arşiv. Dairenin kapatılacağı, çalışanların emekli edileceği haberi Tahir Sami’nin geleceğini karanlıklaştırıyor. Bundan sorasını “Ölmeye yatmak” diye adlandırabiliriz.

Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı’nda Mustafa Kutlu kişinin mahrem’ine girmeden özel hayatını yazmayı denemiş. Böylece ortaya bir özel hayat hikayesi değil, anlatıcının bildirdiği ve dışarıdan göründüğü kadarıyla bir hayat hikayesi çıkmış. Diğer yandan da herkesin “hayatım roman” diyebileceğini, her hayatın kendine has, merak uyandıracak yanları olduğunu göstermek istemiş sanki.

Yorumlar