Ölü Bir Dilde Aşk

Hindoloji ve dilbilim uzmanı Amerikalı profesör Leopold Roth, tam bir Hindistan aşığıdır. Sanskritçe’den Kamasutra’yı çevirmektedir. Hindistan hakkında verdiği derse kayıt olan Lalita Gupta’ya ilk görüşte âşık olur. Lalita’nın bedeninde Hindistan’ın canlandığına, yaşadığına inanır. Lalita’ya büyük bir tutkuyla bağlanır. Oysa Lalita, kendini bir Hintli değil bir Amerikalı olarak hissetmekte, ailesinin anavatanı Hindistan’a hemen hiç ilgi duymamaktadır. Profesör Roth, Lalita’nın babasının ülkesine düşkünlüğünden, kızlarının Hindistan’ı tanıması, ülke geleneklerine uyması, hatta bir Hintli gençle evlenmesi arzusundan yararlanarak Hindistan’a sahte bir okul gezisi düzenler. Lalita, basketçi sevgilisinin de katılacağı umuduyla dahil olduğu gezi aslında sadece onun için düzenlenmiştir. Yolculuğun başında büyük tepki gösteren Lalita, zamanla kaderine boyun eğer, hatta bu gezinin keyfini çıkartmaya başlar. Profesör Roth’un Kamasutra’yı rehber edinerek sabırla yürüttüğü bir planla da Lalita onunla sevişmeye başlar.

Ölü Bir Dilde Aşk’ın konusunu anlatmaya kalktığımızda ortaya böyle bir özet çıkıyor. Ama roman konusunun yanında yazım tekniği ile de ilgiye değer. Öncelikle de konusundan çok anlatımı ilginizi çekiyor. Kaynakçasından, dizinine dek bir bilimsel eser havasındaki romanda profesör Leopold Roth’un Kamasutra çevirisi, çeviri hakkındaki yorumları, Hint asıllı asistanı Anang Saighal’ın Roth’un ölümünden sonra çeviriyi toparlarken eklediği dipnotlar ana metni oluşturuyor. Bu ana metin birçok “bilimsel eser”den (!) ve daha önce Kamasutra hakkında çalışma yapmış ya da Hindistan’da yaşamış kişilerin kitaplarından, profesörün çevresinde yer alan aile dostları ya da oğlunun sevgilisi gibi kişilerin anı ve romanlarından yapılmış alıntılar tamamlıyor. Bunlara profesörün kendine has yorum tekniğinin ürünü olan çizgi roman, oyun vb. görsel materyal de ekleniyor. Gerçekle yapıntı iyice birbirine karışmış durumda ve kitapta yer alan Kamasutra çevirileri dahil her metinin doğruluğundan kuşkulanıyorsunuz.

Romanın yazarı Lee Siegel’le kahramanının birbirleriyle örtüşen hayat hikayeleri ve yazar Siegel’in de romana yan bir karakter olarak sık sık dahil olması eseri iyice ilginçleştiriyor. Açıkça söylemek gerekirse başlangıçta oldukça kafa karıştırıcı gelen, okumayı güçleştireceğini düşündüren bu yapı sayfalar ilerledikçe zorlaştırma bir yana okumayı kolaylaştırırken kitabı eğlendirici hale de getiriyor.

Ölü Bir Dilde Aşk Kamasutra eksenli bir Hindistan romanı olarak da okunabilir ama esas olarak günümüz toplumunda kadın – erkek aşkı ve cinselliği bağlamında insan ilişkilerinin teşhir edildiği ve sorgulandığı bir roman. Lee Siegel, aşk, vefa, dosluk gibi birçok yüce sayılan niteliğin insan ilişkileri içinde nasıl değer kaybettiğini, görmezden gelindiğini ya da anlamlarının değiştirilip tamamen farklı, hatta zıt yorumlanabildiğini başarıyla anlatmış.

Lee Siegel, Vatan Kitap’ta yayınlanan söyleşisinde “bir ülkeyi sevmek kolaydır ama bir insanı sevmek hiç de o kadar kolay değildir!” diyor. Sanırım Ölü Bir Dilde Aşk’ın vermek istediği mesaj da bu.

Ölü Bir Dilde Aşk, tüm ilginç özellikleri bir yana iyi bir roman. 1999’da yayınlandığında ABD’de çok satanlar listelerine girmesi, New York Times tarafından “Yılın En Kayda Değer Romanı” seçilmesi, Pulitzer Ödülü’ne aday gösterilmesi boşuna değil. Keyifle ve merakla okunuyor. 480 sayfa su gibi akıp gidiyor.

09.09.2010

Yorumlar