İstanbul Ansiklopedisi

İstanbul, ansiklopedisi olan nadir kentlerden. Üstelik bir değil birden çok ansiklopedisi olan bir kent. Son örnek de İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti desteğiyle NTV Yayınları’ndan çıkan İstanbul Ansiklopedisi. Yayın koordinatörlüğünü Sevin Okyay’ın yaptığı İstanbul Ansiklopedisi’nde kültür, bilim, sanat, edebiyat, basın dünyasından tanınmış 150’yi aşkın yazar ve fotoğrafçı İstanbul’u anlatıyor.

Ansiklopedinin danışma kurulu üyelerinden Enis Batur, giriş yazısında Reşat Ekrem Koçu’nun 1940’larda başlayıp 1975’de ölümüne kadar sürdürdüğü ve 11. Cildinde 175. Fasikülünde “Gökçınar” maddesinde kalan çalışmasını ve Tarih Vakfı’nın 90’lı yıllarda yayımlanan 336 yazarlı 10.000 maddeden oluşan 8 ciltlik, 4608 sayfalık Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’ni bu alanda yapılmış önemli çalışmalar olarak anıyor. Bunların yanında 1968’de Yeni İstanbul gazetesinin Mithat Sertoğlu’na hazırlatıp ek olarak verdiği tek ciltlik Resimli Büyük İstanbul Ansiklopedisi ve Tercüman gazetesinin 1982 yılında başladığı, dördüncü ciltte “Ozansoy” maddesinde kalan İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi de bu alanda yapılmış çalışmalardan hatırlananlar. Tabii ki her yeni ansiklopedi her an değişen ve gelişen İstanbul’a taze ve farklı bir bakış demek.

İstanbul Ansiklopedisi’nde mimari, doğa, müzik ve gösteri sanatları, mitoloji, deprem, yangın, salgın hastalıklar gibi kentin sosyo-ekonomik yaşamını doğrudan etkileyen toplumsal olaylar, yerler, semtler, kurumlar, İstanbul’dan etkilenmiş ya da İstanbul’u etkilemiş isimler yer alıyor.

350 maddeden oluşan 1009 sayfalık tek cilt İstanbul Ansiklopedisi’nin diğerlerinden önemli bir farkı var, ortalama üç sayfa süren her maddesinin başlı başına birer makale gibi olması amaçlanmış. Yani, bir bilgiye gereksinim duyulduğunda bakılacak değil de baştan sona okunabilecek yapıda maddeler. Batur, ansiklopedinin yapısını “Kimi maddelerin daha akademik bir üslup ve anlayışla, kimilerininse özgün birer deneme tadında kaleme alınacağı bir alaşım yaratma fikri üzerinde baştan uzlaşmıştık” diye anlatıyor. Bu nedenle de “her maddenin imzalı bir metin olması gerektiğine” karar vermişler danışma kurulu olarak. Koçu’nun öznelliği ile Tarih Vakfı’nın nesnelliği arasında denge bulmaya çalışan bir bakış açısı geliştirmeye çalışmışlar.

İstanbul Ansiklopedisi, Celal Şengör ve Necdet Özgül imzalı “İklim ve Jeoloji” başlıklı makale ile başlıyor. 23 sayfalık bu kapsamlı makaleyi Necmi Karul’un “Tarihöncesi İstanbul”, Sacit Pekak’ın “Bizans İstanbulu”, Ekrem Işın’ın “Osmanlı İstanbulu”, Doğan Kuban’ın “Cumhuriyet İstanbulu” başlıklı makaleleri tamamlıyor. Bir ansiklopedi maddesinden çok daha uzun olan bu makaleler ansiklopedinin temellerini atıyor diyebiliriz sanırım.

Ansiklopedinin alfabetik kısmı ise Ayfer Tunç imzalı Sait Faik Abasıyanık maddesi ile başlıyor. Ayfer Tunç’un kaleme aldığı madde Batur’un girişte “özgün birer deneme tadında” dediği maddelerden olsa gerek. Zira, Sait Faik hakkında bir ansiklopedide arayacağınız doğum ve ölüm tarihleri, yaşam öyküsü, eserlerinin listesi gibi şeyler yok. Ayfer Tunç, Sait Faik’i bir yazar olarak eserleriyle değerlendiriyor, İstanbulla ilişkilendiriyor. Abasıyanık maddesini izleyen Abdullah Biraderler maddesini Bahattin Öztuncay yazmış. Öztuncay’ın yazım tarzını “akademik bir üslup” sayabilir miyiz bilemem ama kronolojik bir sıra izlediğini ve Abdullah Biraderler hakkında etraflı bilgi verdiğini söyleyebilirim. Ardından İnci Enginün imzalı Abdülhak Hamid maddesi geliyor, onu da “akademik bir üslup” sayabiliriz sanırım. Hamid’in eserleri ve İstanbul’la ilişkisi hakkında bir makale bu. Enis Batur imzalı Adalar maddesi ise hem akademik sayılabilecek bilgileri içeriyor, bir tarihçe yapıyor hem de deneme tadında. Onu izleyen Esra Koç imzalı Fikret Adil ise tam anlamıyla klasik bir ansiklopedi maddesi. Fikret Adil’in hem kişi olarak, hem de eserleriyle İstanbul’la ilişkisinin yoğunluğu düşünülürse oldukça kısa tutulmuş. Ard arda okuduğumuz bu beş madde belki danışma kurulunun arzu ettiği “alaşım”ı ve “bütünlük”ü sağlayabilmiştir ama bir okur olarak bana oldukça eklektik geldi. Bazı makaleleri de sanki daha önce başka yayınlarda okumuşum hissi uyandı.

Ansiklopedinin tümünün deneme tadında ya da akademik üslupta yazılmış olması bütünlük duygusunu daha güçlü verirdi sanırım. Maddeler ilgili kişi, kurum ya da yer hakkında temel bilgileri içeren birer kutu ya da ayrı yazı karakteriyle dizilmiş paragraflar ile desteklense iyi olurmuş. Bir ansiklopedide aradığımız bilgi verme niteliği böylelikle daha güçlü yerine getirilirmiş. NTV’nin İstanbul Ansiklopedisi tanıtımında söylendiği gibi “bir tür sübjektif ansiklopedi” olmuş. Klasik anlamda gerektiğinde bakılacak, bilgi alınacak bir ansiklopedi değil. Parça parça ya da eğer zamanınız varsa, tamamı okunacak bir çalışma.
13.01.2011

Yorumlar