Birgün kapınız çalınsa ve size son Bizans Sultanı olduğunuz söylense. Üstelik bu oldukça inandırıcı kanıtlarla anlatılsa ne yapardınız? Selçuk Altun, Bizans Sultanı’nda (Şubat 2011, Sel yay.) bu sorunun cevabını arıyor. Bizans resmi tarihine göre son imparator XI. Konstantinos, İstanbul’un Fethi sırasında Osmanlı kuvvetleriyle çarpışırken ölmüştür. Ama bazı tarihçiler XI. Konstantinos’un Osmanlı kuvvetlerinin elinden son anda kurtulduğunu ve bir Ceneviz gemisi ile İstanbul’dan kaçtığını yazmaktadır. Bu tezlerine kanıt olarak da İstanbul düştükten sonra imparatorun cesedinin bulunmamasını göstermektedirler. Selçuk Altun, XI. Konstantinos’un öldürülmediği, kaçtığı tezini geliştirerek kurmuş romanını. Bu teze göre XI. Konstantinos, Ceneviz gemisiyle İstanbul’dan kaçtıktan sonra İtalya’da gizlenip sürgün hayatı yaşamış ve 1475’de ölmüştür.
Bizans Sultanı, kahramanının yaşam öyküsü ile başlıyor. Galata’da yaşayan muhafazakâr bir ailenin çocuğu. Anneannenin karşı çıkmasına rağmen anne bir Amerikalı ile kısa süren evlilik yapmış. Kahramanımız iki buçuk yaşındayken boşanmışlar. O zamandan beri babasını görmemiş. Hacı anneannesinin elinde babasız büyümüş. Onu çocukluğunu ve okul hayatını izleyerek tanırken Galata’yı ve çeşitli milletlerden, dini inanışlardan halkını da tanıyoruz.
Kahramanımız han ve apartman sahibi anneannesinin desteği ile New York’da ekonomi okuduktan sonra Londra’da doktora yapmış, İstanbul’a döndükten sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde ders vermeye başlamış, doçent olmuştur.
Selçuk Altun’un roman kahramanları hem varlıklıdır hem de zevk sahibi, kültürlü kişilerdir. Bizans Sultanı’nının kahramanı da benzer niteliklere sahip. Kitap okumayı, satranç oynamayı, gezmeyi seviyor. Hayatını değiştiren haber de 15 Haziran 2008’de Eritre’ye uçmadan önce geliyor. Suıltanahmet’teki Four Seasons Otel’de kendisine olmayan Bizans tahtı teklif edilirken kahramanımızla birlikte Bizans tarihinin bilinmeyen derinliklerine dalıyoruz.
Konstantinos 1475’de ölmeden önce gizli servetini ve sürgündeki tahtını yanından ayrılmayıp, kendisine hizmete eden üç soyluya emanet etmiştir. Onlar da Türkçede “hukukun muhafızı” anlamına gelen Nomo adlı bir gizli örgüt kurmuş hem serveti koruyup büyütmüş hem de Konstantinos’un vasiyetini yerine getirmek için onun tahtını devredecek seçkin torunları arayıp bulmuşlardır. Şimdi de sıra kahramanımızdadır. XV. Konstantinos unvanıyla Nomo’nun başına geçmek ve milyarlarca dolarlık serveti yönetmek için XI. Konstantinos’un vasiyetinin son maddesini yerine getirmesi gerekmektedir. Vasiyetin içeriğini öğrenebilmesi içinse altı aşamalı bir sınavdan geçecek yani asaleti ve nitelikleriyle bu göreve uygun olduğunu kanıtlayacaktır.
Tüm bunlar gerçek olmasa da kahramanımız iyi bir satranç oyuncusu olarak oyuna kışkırtıldığını düşünerek altı aşamalı sınavdan geçmeyi kabul eder. İlk iki ay Bizans Tarihi hakkında eğitim aldıktan sonra sınavdan geçecektir. Kahramanımız bu iş için Londra’daki Bizans Tarihini Araştırma Merkezi’ne gider. Bizans tarihi ile ilgili kitapları hatmederken öğrendiği bilgileri bizimle paylaşmayı ihmal etmez. Kahramanımız kitaplarla yetinmez, İstanbul’da daha önce ziyaret etmediği 22 Bizans Anıtı’nı ziyaret eder ve gördüklerini, öğrendiklerini de bize aktarır.
Aktardığı bilgiler, verdiği kitap adları daha fazlasını merak eden okurlar için kuşkusuz özendiricidir ama bu yoğun bilgi akışının çoğunun biz okurların aklında kalmayacağını belirtmeliyim. 1123 yıllık (330 -1453) Bizans tarihinin bu anekdotal kısa özetinin bize öğretttiği en önemli şey siyasetiyle, kültürüyle, sanatıyla bu muhteşem ve ilginç imparatorluk hakkında hemen hiçbir şey bilmediğimiz olsa gerek.
Bizans araştırmaları sürerken kahramanımız biryandan da sanal da olsa kendisine bu imparatorluk unvanının verilmesine neden olan aile tarihini ve Bizansla ilgili bir belgenin üzerinde görüp babasına ait olup olmadığını merak ettiği el yazısının izini sürerek hiç tanımadığı babasının hayat öyküsünü öğrenecektir. Ailesinin ve babasının hayatına dair bilgiler, ortaya çıkardığı sırlar altı aşamalı sınavda olduğu kadar sınav sırasında içine düştüğü ölümcül maceranın kahramanlarının kimliklerini anlamasına da yardımcı olacaktır.
Selçuk Altun’un kahramanlarının bir başka özelliği de Türkiye sınırları içinde ve Dünya çapında yaptıkları seyahatlerdir. Bizans Sultanı’nda da kahramanımız bir yandan babasının izini sürmek amacıyla Dünya kentlerini gezerken, altı aşamalı sınavın sorularını öğrenmek ve cevaplarını bulmak için de bir zamanlar Bizans İmparatorluğu’nun sınırları içinde olan Hatay, Trabzon, İznik gibi kentleri, kasabaları geziyor, gezdiriyor. Buraları ince ve zekice gözlemlerle ve olabildiğince gerçekçi bir anlayışla anlatıyor.
Babasının izinden ulaştığı Los Angeles yakınlarındaki Santa Teresa’da halasını ararken babasının soyadını taşıyan Hackett adına yedi ayrı adres görünce otel çalışanlarından birinin önerisine uyup bir özel detektife başvurur. Detektifin adı Kinsey Milhone’dir. İyi polisiye okurları için bu ad kuşkusuz oldukça tanıdıktır. Kinsey Milhone, her macerasının adını alfabenin bir harfinden alan polisiyelerde Sue Grafton’un değişmez kahramanı. Kinsey Millhone, Kaliforniya’da gerçekte varolmayan küçük bir kentte, Santa Teresa’da yaşıyor. 85 bin nüfuslu bu “kurgusal” kent “kurgusal” bir kahraman için çok uygun ama bu “kurgusal”lığıyla şimdiye dek okuduğumuz tüm Selçuk Altun romanlarının gerçekçiliğini sorgulamamıza yol açıyor. Aynı şekilde Bizans Sultanı’nda verilen tüm bilgileri de bu noktadan itibaren kuşkuyla karşılıyoruz. Yazar, bizim kültürümüzün yetmediği başka “oyun”larda yapmış olabilir. Bu esprili ama acı ders “son derece gerçekçi de olsa romanlarda her okuduğuna inanma” sözünün bir kez daha kulağımıza küpe olmasını sağlıyor. Oysa Selçuk Altun kahramanını Grafton’un Santa Teresa’yı kurgularken esinlendiği Santa Barbara’ya yollasaydı bu kuşkulara kapılmayacaktık. Hele Selçuk Altun’un da romanda bir kahraman olarak yer alması ve kahramanın hayatını belirleyen bazı kararlarda etkili olması gerçeklikle kurmaca arasındaki belirsizliği daha da artırıyor.
Kahramanımızın gireceği altı aşamalı sınav doğallıkla romanın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Nomo’nun soruları bekleneceği gibi Bizans tarihinden geliyor. Cevapları bulabilmek için de Türkiye sınırları içindeki ve Mistra gibi dışarıdaki önemli Bizans merkezlerine gitmek ve çok dikkatli ve ince zekalı olmak gerekiyor. Romanı okuyacakların keyfini bozmamak için soruları ve cevaplarını anlatmayacağım. Aynı zamanda bir satranç ustası da olan kahramanımızın cevapları bulmakla kalmayıp oyun içindeki gizli oyunu da çözmesi gerekeceğini, işin içinde birkaç milyar dolar da olduğu için sanal ya da sürgünde de olsa Bizans İmparatoru olmanın hiç de kolay olmadığını söylemeliyim.
Mistra deyince, bu Bizans tarihi açısından çok önemli olduğu anlaşılan yerle çağrışım yapan ama adı aslında “soğuk ve inatçı” bir rüzgârdan gelen bir de kadın kahramanı var Bizans Sultanı’nın; Dr. Mistral Sapuntzoglu. Bu genç, güzel ve kültürlü kadın hayatında kadınlarla doğru dürüst ilişki kuramamış, fahişelerle kendini tatmin eden kahramanımızın kalbini çalmakla kalmayacak onu İsveç’e kadar uzanan başka bir maceraya da sürükleyecektir.
Her yeni bölümde katmanları artan, dallanıp budaklanan bir roman Bizans Sultanı. Selçuk Altun içiçe geçirdiği maceraları ve olayları okurun kafasının karışmasınıa neden olmayacak bir biçimde sade bir anlatımla yazıya döküyor ve son sayfaya kadar da merak unsurunu üst düzeyde tutmayı başarıyor.
Bizans Sultanı, Bizans tarihiyle yüklü, bize kendimizi yeniden tanıtan, Anadolu’ya bir de Bizans’ı katarak bakmak gerektiğini düşündüren, kahramanını ve tabii biz okurlarını kentten kente, ülkeden ülkeye maceraların peşinde koşturan, sade ve akıcı anlatımıyla hızla okunurken edebi tadı da ihmal etmeyen bir roman.
17.02.2011
Yorumlar