James Joyce yeniden...



Sadık Türksavaş’a

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 27. maddesine göre “ Koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder” yani bir eseri yayınlamak için yazarının ölümünden 70 yıl sonrasına kadar eser sahibinden ya da mirasçılarından izin almanız ve telif hakkı ödemeniz gerekir. James Joyce’un torunu Stephen James Joyce da bu maddeye dayanarak dedesinin birçok eserinin çeşitli dillerde yayınına izin vermiyordu.

James Joyce 13 Ocak 1941’de ölmüştü. 2011’de yani bu yıl itibariyle kanunun 70 yıl boyunca süren koruması bitmiş oldu. Artık herhangi bir izin alma gereksinimi olmadan Joyce’un eserleri basılabilecek. Sanıyorum birçok yeni çeviri göreceğiz.

James Joyce’u Türkiye’de kitaplarıyla tanıtan Murat Belge’nin Dublinliler ve Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’dir. Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi Türkçede ilk kez 1966’da basılmış, ikinci baskı 1983, 1989-94 arasında üç kez daha basılmış, sonra telif hakkı sorunu nedeniyle günümüze dek bir daha basılamamış. Dublinliler’in Murat Belge çevirisiyle tam metin olarak ilk baskı tarihi 1987, 2000’de sekizinci baskısı yapılmış o da bu yıla dek bir daha basılamamış. Benzer bir kaderi Zeynep Avcı’nın çevirdiği Giacomo Joyce adlı kısa metin yaşamış, Türkçede ilk baskısı 1986’da çıktıktan sonra yeni baskısı geçtiğimiz günlerde yayınlanabildi. Torun Joyce’un engeline takılmayan Türkçedeki tek eser Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Ulysses.

Giacomo Joyce

James Joyce’u tekrar okumaya Giacomo Joyce’dan (Mart 2011, Çev. Zeynep Avcı, Sel yay.) başlamak gerek sanırım. Joyce bu kısa anlatıyı Trieste’de yaşarken yazmış ve yayınlamamış. Giacomo Joyce’da Trieste’de yaşanmış kırık bir aşk hikayesi anlatılıyor. Olay yerinin Dublin dışında bir yer, kendini sürgün ettiği Kıta Avrupası’ndaki Trieste olmasıyla da Joyce’un diğer eserlerinden farklılaşıyor.

Giacomo Joyce, Joyce’un yapıtlarına kaynak metin niteliğinde. Kitabın sunuşunu yapan Richard Ellmann’ın belirttiği gibi Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, Sürgünler ve Ulysses’de bu metinden alınmış ya da yararlanılmış birçok bölüme rastlıyoruz. Giacomo Joyce Richard Ellmann’ın açıklamaları ile değer kazanıyor. Okur olarak bu kısa metnin Joyce’un eserleri için nasıl bir anahtar görevi gördüğünü anlıyoruz.

Giacomo Joyce lirik yanı ağır basan bir düzyazı. Orta yaşı geçmiş (otuzlarında) öğretmenin çok genç öğrencisine duyduğu aşkın öyküsü. Öbür yapıtlarında da izleri görülen bu sevda öyküsünde birlikteliklerini engelleyen yaş farkının yanı sıra sevgiliyle arasındaki toplumsal farklar da anlatılıyor. Sevgilinin yaşam biçiminde varlıklı bir Avrupalı aile betimleniyor. Trieste’nin, İtalya’nın, Avrupa’nın o günkü durumu betimlenerek bu sevda öyküsü daha da somutlanıyor. Anlatıcı (James Joyce) bu kültürün dışındandır ve dışarıdan bir bakışla sevdiğinin toplum içindeki konumunu, kendi için anlamını sorguluyor. Diğer yandan da adını İtalyanca okunuşuyla (Giacomo) yazmasında da simgelendiği gibi Kıta Avrupasıyla özdeşleşme, tam olarak oralı sayılma arzusunu da vurguluyor. Ama tam olarak benimsenmemiştir, benimsiyememiştir Kıta Avrupasını. Bir başka deyişle Joyce’un sevdası özlemi olur.

Dublinliler

Dublinliler (2011, çev. Murat Belge, İletişim yay.) James Joyce’un tek öykü kitabı. Eserlerinin esin kaynağı olan Dublin’e ilk ve bütüncül bir bakış. Murat Belge’nin önsözde belirttiği gibi tek tek okunabilecek bu 15 hikaye bütün olarak “Dublinli olma” halini anlatan tek bir anlatı olarak da değerlendirilebilir. Çocukluk, gençlik, ortayaşlılık ve toplumsal yaşam üzerine hikayeler birbirini izleyip tamamlayarak Joyce’un Dublin’i terk edip Kıta Avrupası’na kendini sürgün etmesinin de nedenlerini anlatır satır aralarında.

Dublinliler’de Joyce sonraki eserlerinde tartışacağı meseleleri ilk kez dile getirir, ele alacağı konuların işaretlerini verir, anlatım tekniğini ve dilini oluşturacak arayışlarını yansıtır. Dublinlilerin hayatlarından kesitler verir, ustaca gözlemlerle onların hayatlarındaki çıkmazlara işaret eder. Kentin taşıdığı tüm değerlerle insanı şıkıştırıp boğmasını, adeta yaşayan ölüler haline getirmesini anlatır.

Anlatıcı kendini bir labirentin içinde hissetmektedir. Din (katoliklik protestanlık çatışması), politika (İrlanda İngiltere çatışması, milliyetçilik) aile (babanın baskıları ve belirleyici olma arzusu), kurumlar (okul ve kilisenin kişiliği belirleyen eğitim yapıları) bu labirentin çeşitli köşelerini oluşturur. Dublin de tüm bu olguları içinde barındıran kenttir. Dublin bu özellikleriyle, Kıta Avrupası ile karşılaştırıldığında taşradır. Eğer genç adam sanatçı olmak istiyorsa bu labirenti terk etmelidir.

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi (2011, çev. Murat Belge, İletişim yay.), Dublin’le simgelenen labirentin içinde doğup büyüyen ve nerede, hangi koşullarda yaşadığının bilincine vardıkça kaçma, gitme arzusu güçlenen bir gencin romanı.

Yarı otobiyografik olarak değerlendirilen bu romanda Joyce, kahramanı Stephen Dedalus'un ilk gençlik çağlarını anlatıyor. Dublinliler’de ayrıntılı portresi çizilen Dublin’de büyüyen bir genç Stephen. Yavaş yavaş içinde bulunduğu labirentin bilincine varıyor. Kendi yarattığı imgesel dünya ile gerçekliğin uyuşmadığını anlıyor. Bu gerçeklikle hesaplaşmadan sanatçı olamayacaktır. “Ben neyim, neredeyim?” diye sormaya başlıyor ve bir varlık, varoluş sorununa ulaşıyor. Aile-Dublin-İrlanda (Dil, din, milliyetçilik) labirentinin temelinde “inanç” kavramı vardır ve onunla hesaplaşmadan bu labirentten çıkamayacağını anlar. Bu hesaplaşmayı dini inancını terk ederek tamamlar. Bu terk evini, ailesini, kentini ve ülkesini terk etmesini de gerektirecektir. Çünkü o labirentte kaldığı müddetçe tekrar aynı düşünce yapısına, dini inancına dönmesi kaçınılmazdır.

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi sadece işlediği konu ile değil anlatım biçimi ile de önemlidir. Bilinçakışı tekniğinin ustalıkla uygulandığı ilk romanlardandır. Bazı eleştirmenler onun bir Bildungs (gelişim) roman olduğunu söylerler. Bu tür romanlarda kahramanlarının ergenlikten gençliğe geçiş dönemlerinde yaşadıkları psikolojik ve ahlaki değişimleri, toplumla ve aileleri ile yaşadıkları çatışmalar, çelişkiler anlatılır. Roman kahramanı bu çatışmalar içinde yavaş yavaş olgunlaşır. Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’nde de benzer bir gelişimi görürüz.

Joyce, roman kahramanının adından başlayarak gizli ve açık birçok gönderme yaparak yapıtını kurar. Stephen Dedalus, adını ilk Hıristiyan şehit Aziz Stephen’den soyadını da Yunan mitolojisinde anlatılan ve bilinen ilk heykeltraş olan Daedalus’dan (Daidalos) almış. Aziz Stephen, dini bir çatışmada şehit olmuştur. Stephen Dedalus da bir dini çatışma içindedir. Daidalos, kendi inşa ettiği labirentin içinde kısılıp kalmıştır. Labirentten çıkmak için kendine ve oğlu İkaros’a balmumundan kanatlar yapar. Uçmanın cazibesine kapılan İkaros güneşe yaklaştıkça balmumundan kanatları erir. Stephen Dedalus da soyadını aldığı Daidalos gibi labirentinden, İrlanda’dan kurtulup özgür bir sanatçı olmak istemektedir.

Murat Belge, Sonsöz’de Joyce’un geliştirdiği estetik kuramını romanda kullanmakla kalmadığını, kahramanı Stephen’in ağzından anlattığını da belirtiyor. Aristoteles ve Akhinalı Toma’dan kaynaklanan bu estetik kurama göre “Sanat duyularla algılanabilen ve akıl tarafından kavranabilen maddenin estetik bir amaçla, yani güzellik yaratmak üzere, insanca kullanılmasıdır. (...) Geçici değil kalımlı olanı vermeli, basit içgüdülere değil, düşünce ve aklî kavrayışa yol açmalıdır.”

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi konusuyla, tarıştığı meselelerle, yapısıyla, anlatımıyla, diliyle modern edebiyatın başyapıtlarından, bir klasik olarak tekrar tekrar okunmayı, tartışmayı gerektiren bir eser.

24.03.2011

Yorumlar