Bir Ömrün Kıyılarında



Orhan Suda hem siyasi çevrelerde hem de edebiyat dünyasında genç kuşaklarca ismen bilinen ama pek tanınmayan biri. Bunda kuşkusuz onlarca yıldır yurtdışında yaşamak durumunda kalması büyük bir etken olmuş. Yeni basımı yayımlanan Bir Ömrün Kıyılarında (Haziran 2011, Literatür yay) ve Orhan Suda - Halim Spatar Mektuplar (Haziran 2011, Literatür yay) ile yıl başında yayımlanan Nezihe Meriç - Orhan Suda Aix-Londra-İstanbul Mektupları (Ocak 2011, Yapı Kredi yay.) moda deyimle Orhan Suda’nın görünürlüğünü artırdı.
Bir Ömrün Kıyılarında ailenin öyküsü ile başlıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Ankara'da yaşanmış çocukluk anıları ile sürüyor. Şefkatli üvey babanın sevgisini hissederek büyüyor. Ankara’nın ünlü Taş Mektep’inde Türkçe öğretmenine duyduğu gizli aşk, Nurullah Ataç’ın Cevdet Kudret’in edebiyat dersleri okuma tutkusunu iyice artırıyor. 16 yaşında bir lise öğrencisiyken, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalışıyor. Sabahattin Eyuboğlu, Melih Cevdet Anday, Orhan Veli, Oktay Rifat gibi şair ve yazarlarla iş arkadaşı oluyor. Suut Kemal Yetkin’in Sanat ve Edebiyat dergisinde çalışıyor. Kısa bir süre Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünde okuyor. Liseye Edebiyat ve Latince bölümüne dönüyor.
Orhan Suda ketum biri. Tarih vermeyi hiç sevmiyor. Biyografisinde doğum tarihi yok, kitapta da hemen hiç tarih vermiyor. İlk verdiği tarih 1949. Kuyumcu babası alkolik olup evi geçindiremez hale gelince dayısının yanına Gölköy’e gidiyor, Kastamonu Lisesi’ne yazılıyor. Gidip gelmek zor olunca yatılı oluyor. Ve bir sabah okulun duvarlarına yazılmış komünizmi öven sloganlarla uyanıyorlar. Beş zanlıdan biri Orhan Suda. Orhan Suda dayısı dahil kimseyi duvarlara yazı yazmadığına inandıramıyor. Kastamonu’dan ayrılıp İzmir’e annesinin ve kardeşlerinin yanına gidiyor. Okuldan kopuyor, çok yoksul ve sıkıntılı bir yıl geçiriyor. Ankara’ya dönüyorlar, İstatistik Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başlıyor, İsviçre’ye öğrenci olarak yollanması söz konusu. O sırada tutuklanıyor. Yıl 1952 Eylül’ü, Orhan Suda ünlü 1952 Tevkifatı kapsamında tutuklanıyor. Suda şimdi biz okurlarına bazı şeyleri açıklamak durumunda. Tatlı tatlı çocukluk, ilk gençlik hatıralarını anlatırken siyasi faaliyetlerini es geçmiş. Ankara’da Atatürk Lisesi yıllarından itibaren TKP üyesi olduğunu bu tutuklama ile birlikte öğreniyoruz. Sansaryan Hanı’nda sorgulanmasını, Harbiye Askeri Cezaevi'ndeki günleri, daha sonra dost kalacağı ve mektuplaşmalarını okuyacağımızı Halim Spatar’ı ve Ruhi Su, Ahmed Arif, Enver Gökçe gibi TKP’lileri anlatıyor ama nasıl partili olduğunu, ne gibi eylemler yaptığını ne bize ne de sorguculara anlatmıyor. Sadece diğer tüm hücre arkadaşlarının itiraf ettiğini öğrenince o da TKP üyesi olduğunu kabul ediyor. Tahliye sonrası İzmir’de, Ankara’da gazetecilik, 27 Mayıs darbesi olurken “sakıncalı” askerlik, Aziz Nesin’in Düşün Yayınları’nda çalışması. Suda Yayınları’nı kuruşu.
Orhan Suda aşklarını, evliliklerini de birer cümleyle geçiyor. Eşi Sevgi Hanım birden bire beliriyor kitapta. Siyasi dönüşümünü Troçkist olmasını da anlayamıyoruz. 1978’de yayınevini kapatıp Fransa’ya gidişi de bir bölüm başında aniden oluyor. Halim Spatar’a yazdığı bir mektuptan Troçki’nin Lenin kitabını çevirip yayımlaması nedeniyle ceza yediğini öğreniyoruz. Bu arada karşılıklı mektuplaşmalardan ve Orhan Suda - Halim Spatar Mektuplar kitabında yer alan parçalardan Halim Sptar’ın da kaleminin kuvvetli olduğunu, yazsa anılarından çok şey öğrenebilecğimizi fark ediyoruz. Bakalım Spatar kuşağının ketumiyetini yıkacak mı?
Bir asra yaklaştığını (!) tahmin ettiğimiz hayatı öylesine renkli ve dolu dolu geçmiş ki Orhan Suda’nın tüm ağzı sıkılığına rağmen kalemi kuvvetli olduğu için keyifle okunan ama ayrıntıları merak edilen bir yapıt ortaya çıkmış. Keşke önemli dönemeçleri atlamadan, kendini gemlemeden yazsaymış diyorum. Böylece Cumhuriyetin önemli yıllarına dair kıymetli bir tanıklık da ortaya çıkacakmış. Neyse ki anılardaki eksikleri Nezihe Meriç ve Halim Spatar’la mektuplaşmaları bir nebze tamamlıyor.
14.07.2011

Yorumlar