Huysuzun Teki



Vivet Kanetti’nin giriş yazısında "Elinizdeki incecik şey, ilk romanım. Bugüne dek insan içine çıkarılmamış, hiç yayımlanmamış olan. Yirmili yaşlarımın ilk yarısında yazdığım ve zaman içinde 'geçmişim' adını alacak dosya, dergi- gazete-kağıt-karton birikintisi arasında terk ettiğim” diye tanıttığı Huysuzun Teki (Mayıs 2011, Everest yay.) bir kız çocuğunun ergenlikten genç kızlığa geçiş döneminde yaşadığı ruh halini anlatıyor. Dışarıdan bakanların “huysuzluk” olarak nitelendirdikleri bu hal onu yaşayan için Dünyayı anlayıp sorgulamasının bir isyan halinde dışavurumu.
Vivet Kanetti, bu metni niye yayımlatmayıp da unutmaya terk ettiğini şöyle izah ediyor: “O günlerde, bu ince 'şey'i azıcık dinlendirip yeniden okumuş, hayretle ve tabii bir miktar hayal kırıklığıyla, benim dışımda birçok yazarın, kitabın izleriyle de dolup taştığını görmüştüm. Raymond Queneau'nun Metroda Zazie'si Sevgi Soysal'ın bir şaheseri Tante Rosa, Goscinny'nin Red Kit’leri ve Asterix’leri, gene Goscinny’nin Pıtırcık'ları Emile Ajar'ın Onca Yoksulluk Varken'i, Boris Vian'ın şiirleri (ki çoğunu ezbere bilirdim ve birkaçını, Fransa bölümü editörü Cemal Süreya olan Milliyet Yayınları'nın şiir antolojisi için çevirmiştim.) Bunlar favorilerim ve gündeliğimdi ve bakın, solukları kendi metnime kadar uzanmıştı... Tabii 'kükreme' arzusuyla dolup taşılan yaşlarda kolay kaldırılacak şey değil bu. Madem yazmak istiyordum, tamamiyle bana ait bir ses bulmalıydım, değil mi ama? Fırlatıp attım ince metni; etkilere karşı kendimi daha iyi koruma altına almak için edebi çevirileri toptan kestim."
İlk romanınızı yazıyorsanız “aman başka romanlara benzemesin” endişesi duymanız mümkün. Nereden bileceksiniz ki ilerleyen yıllarda sizin “benzememe” endişenizin “metinlerarasılık” olarak kutsanıp beğenileceğini. Kanetti, kendi metnini kuşkusuz çok daha hassas gözlerle okuyup değerlendirmiştir ama eğer o girişte söylemese okur olarak o izleri görmemiz ya da o izlerden rahatsızlık duymamız mümkün değil. Büyük puntoyla dizilmiş 95 sayfalık bu kısa metin, diliyle daha ilk cümlelerinde anlatıcı kahramanın ruh haline bizi sokuyor. “Gerçekler korkunçtur ve ben vampirleri, hayaletleri, öcüleri severim. Onlar tamamen palavradırlar; bunu düşündükçe neşelenirim.”
Orta sınıftan, okumuş, sanatsever bir ailenin iyi yetişmesi arzulanan kızı olarak kahramanımız Huysuz annesi, babası, dayısı, aile dostları profesör, annesinin arkadaşı Filiz gibi büyüklerin dünyası ile ilişkilerini, onların kendisine nasıl yaklaştıklarını anlatıyor. Okul hayatı, arkadaşlar ise daha az anlatılmış. Mizahi bir dille müthiş bir akıcılıkla gelişen metin büyük bir hızla okunuyor ve 95. sayfada bitmemişlik duygusu ile okura “devamı nerede?” diye sorduruyor. Vivet Kanetti, ilk yazımındaki haliyle bırakıldığı anlaşılan bu metnin üzerinde bir romanın gerektirdiği şekilde çalışsaymış, ayrıntılandırarak işleseymiş Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocukları’nın yanına koyacağımız bir eser ortaya çıkabilirmiş.
“Roman olmuş mu, olmamış mı”, “sonunda nereye varırdı” gibi kışkırtıcı ve gereksiz sorulara takılmazsanız Huysuzun Teki bir yeniyetmenin olağanüstü eğlenceli maceralarından bir tutam olarak keyifle okunabilir. Tavsiye ederim.
09.06.2011

Yorumlar