Kayıp Destan'ın İzinde



Nâzım Hikmet, Çağdaş Türk Şiirinin en önemli şairlerinden. Hakkında çok araştırma yapılmış, şiiri, siyasi görüşleri, özel hayatı hakkında çok konuşulmuş bir şair. Özel hayatı ve siyasi görüşleri en ince ayrıntısına kadar incelenirken eserlerine daha çok ideolojik olarak yaklaşılmış, öyle değerlendirilmiş. Çağdaş Türk şiirinin akışını değiştiren, halen çok okunan ve çok sevilen Nâzım Hikmet’in şiirlerini edebi ve estetik açıdan inceleyenlerin sayısı ise çok az. Bu işi kitap boyutuna getirebilenler ise parmakla sayılır sanırım. Bunda kuşkusuz akademisyenler siyasi çekincelerle büyük şairden uzak durması, tutulması önemli bir etken. Erkan Irmak, Kayıp Destan'ın İzinde’de de (2011, İletişim yay.) kitabın “Kuvâyi Milliye ve Memleketimden İnsan Manzaraları’nda Milliyetçilik, Propaganda ve İdeoloji” altbaşlığından da anlaşılabileceği üzere Nâzım Hikmet’in bu iki önemli eserini inceliyor.
Yeniyazı dergisinden tanıdığımız, biyografisinden akademisyen olduğunu öğrendiğimiz Erkan Irmak, “2009 Memet Fuat Eleştiri/İnceleme Ödülü”nü kazanan Kayıp Destan'ın İzinde de Kuvâyi Milliye Destanı’nın yazılış öyküsünü araştırarak işe başlıyor. Nâzım Hikmet 1937’de hapisten çıktıktan sonra hiçbir yerde iş bulamıyor, bulduğu işlerden de ayrılmak zorunda kalıyor. Bunun nedeninin resmi kişilerce işverenlerin siyasi durumu hakkında uyarılması olduğuna inanıyor. “Yetkilileri artık yasadışı örgütlerle ilişkisi kalmadığına” inandırabilmek, iş bulmasının engellenmemesini sağlamak amacıyla Ankara’ya gidiyor. Şevket Süreyya Aydemir’in evinde verdiği bir akşam yemeğinde Kurtuluş Savaşı’nı, Milli Mücadeleyi konu alan bir destan yazması önerisini alıyor. Öneriyi getiren dönemin Emniyet Umum Müdürü Şükrü Sökmensüer’dir. Nâzım Hikmet, Sökmensüer’in önerisini rejimle barışmasını sağlayacak gayrı resmi bir bildirim olarak algılıyor. O dönem rejimle ya da devletle barışmak amacıyla şairlerin, yazarların, sanatçıların bu tür eserler verdiklerini biliyoruz. O nedenle Nâzım Hikmet’in böyle bir teklif almış olması şaşırtıcı değil. Ama Nâzım Hikmet bu öneriyi ancak 1938’de, 28 yıla mahkûm edilip tekrar hapis edilince hatırlıyor ya da ciddiye alıyor. Çünkü tüm hayatını hapislerde geçireceğine inanmaya başlamıştır artık.
1939’da Kuvâyi Milliye Destanı’nın ilk versiyonunu yazıyor. Destan’ın ilk versiyonundan parçalar mektuplar aracılığıyla dolaşmaya başlıyor, hatta şairin bilgisi dışında bazı dergilerde basılıyor. İlk versiyon, Atatürk’ün Nutuk’undan alıntılarla bezenmiş, resmi tarih görüşünü izleyen bir bakış açısıyla yazılmış. 1941’de Destan’ın beklenen etkiyi yapmadığını, durumunda bir değişiklik olmayacağını anlayan Nâzım Hikmet Kuvâyi Milliye Destanı’nı elden geçiriyor ve bugünkü haline yakın bir metin ortaya çıkıyor. Destanı basmak üzere gazetelerden, yayıncılardan tekliler alıyor ama kabul etmiyor.1950’de hapisten çıktığında yine iş bulamayan, üstelik yazdıklarını da bastıramayan Nâzım Hikmet, bir çıkış yolu olarak basılmak istenen tek eseri Kuvâyi Milliye Destanı’nı telifini peşin alarak İnkılap Kitabevi’ne satıyor. Bir süre sonra da öldürülme, askere alınma, tekrar hapis edilme gibi tehditlere dayanamayacağını anlayınca yurtdışına çıkıyor. Destan 1968 yılına kadar basılamıyor.
Nâzım Hikmet, 1942’de Destan’ı tekrar ele alıyor ve bu metni Memleketimden İnsan Manzaraları içinde değerlendirmeye karar veriyor. Yazılışı 1947 sonuna kadar süren ve tamamlanamayan Memleketimden İnsan Manzaraları şairin şiir anlayışında büyük bir değişimi ifade eden bir yapıt. Şiir yapısı içinde tiyatro, senaryo, roman, mektup gibi birçok türden yararlanıyor, türler arası ilişki kuruyor. Manzaralar, ideolojik olarak mevcut düzeni eleştiren, yeni bir dünya öneren toplumcu bakış açısıyla yazılmış, uzun bir zaman aralığını kapsayan, iki yüze yakın karakterin ve onlarca olayın yer aldığı beş yüz sayfalık dev bir eser. Erkan Irmak’ın yaptığı karşılaştırmalardan ve örneklemelerden Memleketimden İnsan Manzaraları’nın Kuvâyi Milliye Destanı ile “tümüyle çatışan ideolojik bir arka plana sahip” olduğunu görüyoruz. Nâzım Hikmet, Destan’nı Manzaralar’a katarken ideolojik olarak da ana metne uyumlu hale getirmiş. Destan’ın resmi tarih anlayışını yansıtan dizelerini eser dışında bırakmış.
Erkan Irmak yaptığı karşılaşmadan Kuvâyi Milliye’nin alt başlığına yakışır şekilde destan tanımına uyduğunu kahramanlarını yücelttiğini oysa Manzaralar’ın hem biçimsel olarak hem de yazılışı, kahramanlarını işleyişi ile “bir modern epik” olduğu sonucuna varıyor.
Erkan Irmak’ın Kayıp Destan'ın İzinde’si Nâzım Hikmet’in iki büyük eserine getirdiği edebiyat içi ve eleştirel yaklaşım açısından dikkate değer bir çalışma, Kuvâyi Milliye Destanı’nı ve Memleketimden İnsan Manzaraları’nı yeniden okumaya, üzerinde düşünmeye, tartışmaya çağırıyor.
14.07.2011

Yorumlar