Masumiyet



Ian McEwan, Masumiyet’te (Ocak 2012, Çev. Roza Hakmen, Yapı Kredi yay.) II. Dünya Savaşı sonrası Berlin’de yaşanmış bir olaydan yola çıkarak kuruyor öyküyü. Yıl 1955, Soğuk Savaş’ın temelleri atılıyor. İngiliz ve Amerikan gizli servisleri, Berlin’deki Sovyet telefon hatlarını gizlice dinlemek için bir tünel projesini yürütüyor.
Londra’da posta servisinde teknisyen olarak çalışan Leonard, bu operasyonda görev almak üzere Berlin’e gönderilmiş. Leonard, 25 yaşında olmasına rağmen ailesinden kopamamış, çekingen bir genç. Berlin’deki bu görev onun hem ailesinden kopmasını hem de hayatının ilk kadınını tanımasını sağlıyor. Berlin’de tanıştığı Amerikan İstihbaratından Bob Glass’la birlikte çıktıkları ilk gece, bir kulüpte Maria Eckdorf’la tanışıyor. Bu tanışmada girişimci yan kendinden yaşça büyük Maria’dır. Leonard, oldukça deneyimli olduğunu anladığı Maria’nın kendisine aşkı, cinselliği, kadın erkek ilişkisinin kurallarını öğretmesinden hoşnuttur.
Öte yandan ‘Altın Operasyon’ adlı proje hızla gelişmektedir. İngilizlerin projede daha ağırlıklı yer almak arzusu ile Leonard hat döşeme işi bitmesine rağmen terfi ederek başka bir görevle projede çalışmaya devam eder. Rusların telefon konuşmalarını dinlemeye başlarlar.
Leonard’la Maria’nın ilişkisinde dengeler de Leonard’ın işte ve aşktaki başarılarıyla değişmeye başlar. Leonard zafer kazanmış bir ulusun vatandaşı olarak Berlin’i fethettiği gibi Maria’yı da fethetme arzusu ile dolar. Bir fantezi olarak planladığı bu cinsel fetih Leonard’ın içindeki şiddeti ortaya çıkartırken Maria onun tavrını eski anılarının yarattığı çağrışımla bir tecavüz olarak algılar. Sık sık eski kocasının şiddetine maruz kaldığı için de benzer bir olayın içine düşmekten korkarak doğu Berlin’deki ailesinin yanına kaçar.
Leonard çok pişman olsa da Maria’ya ulaşıp kendini affettiremez. Maria’yı bulup, ikna eden ve getiren Bob Glass olacaktır. Leonard, Bob’un Maria ile nasıl bir ilişkisi olduğunu anlayamaz ve kıskanmaya başlar. Biz de okur olarak Maria’nın aslında bir ABD ajanı olup olmadığını merak ederiz. Ne de olsa romanda sık sık Belin’de on binlerce ajan olduğundan, herkesi birbirini izlediğinden söz edilmektedir.
Leonard tüm kuşkularına rağmen Maria’yla tekrar birlikte olduğu için mutludur. Küçük bir törenle nişanlanırlar ve nişan gecesi eski kocanın ortaya çıkması ile her şey altüst olur. Aşk hayatındaki bu derin sarsıntı, operasyonun deşifre olup tüneli Rusların basması ile birlikte iş hayatının da son bulmasının başlangıç noktası olacaktır.
Ian McEwan, sıkı bir kurguyla romanın başından itibaren nişan gecesine ve operasyonun deşifre olacağına hazırlıyor bizi. Eski kocanın eve geleceğini, hatta bir cinayete kurban gideceğini çok önceden hissediyorsunuz. Ama bu cinayetin operasyonun kaderini nasıl etkileyeceğini tahmin etmek kolay değil.
Ian McEwan, Çehov’un ünlü kuralına uymayı seven yazarlardan. Öykünün başında duvarda asılı dolu bir tüfek varsa mutlaka daha sonra patlıyor. Boşa yazılmış bir karakter, olay ya da tasvir yok. Öyküyü olduğu gibi, karakterlerini de tüm özellikleriyle kurduktan sonra romanlarını yazdığını söylüyor ve onları çok ince tasvirlerle, yarattığı dünyada yaşar kılarak inandırıcı hale getiriyor.
Romanda bu ince işçiliğin sonuçlarını görmek mümkün, gerilimi hep yüksekte tutuyor. Roman Leonard’ın Londra’ya dönmesi ile bitebilirdi. Sonsöz adlı bölümle 1987’de tekrar Berlin’e gelip geçmişi araştırması ve her şeyi açıklama çabası pek gerekli değil. McEwan’a o sayfaya dek anlattıkları yetmemiş, her şeyi izah etmek istemiş olmalı. O kadar kusur kadı kızında da olur demişler.
Casusluk romanları okuru da ajan gibi düşünmeye itiyor. Asuman Kafaoğlu Büke romanla ilgili yazısında “Masumiyet 1993 yılında Anthony Hopkins ve Isabella Rosselini’nin başrollerde oynadığı bir filme de çekilmiş” diyor. 1993’de filme çekilmişse daha önce yazılıp yayımlanmış olsa gerek. Kitabın künye sayfasında “çeviriye temel alınan baskı: Vintage 2005” yazıyor. Ama yine aynı sayfadaki yayın hakkı tarihi 1991. Küçük bir araştırmayla İngilizcede ilk kez 1990’da Jonathan Cape yayınlarından çıktığını öğreniyorum. Türkiye’de de çok okunan bir yazarın kitabının 22 yıl çevrilmeden kalmış olması garibime gidiyor. Biraz daha araştırıyorum; roman ilk kez 1992’de Can Yayınları’ndan Armağan İlkin çevirisi ile yayımlanmış. Bu durum tercihan künyede, mümkün değilse yazarın biyografisinde belirtilebilirdi. Romanı Roza Hakmen yeniden çevirmiş, her zamanki ustalığıyla çevirinin hakkını da vermiş.
Ian McEwan, Masumiyet’te soğuk savaş Berlin’inde bir ajanlık ve aşk hikayesi çevresinde insanoğlunun masumiyetini nasıl yitirdiğinin öyküsünü, hiçbirimizin masum kalamadığı mesajını ustaca bir kurgu ve güçlü bir anlatımla veriyor. Keyifle okunan romanları özleyenlere Masumiyet’i tavsiye ederim.
09.02.2012

Yorumlar