Kate Atkinson’un türkçedeki yeni polisiyesi Güzel Haber Ne Zaman Gelir? (Mayıs 2012,
çev. Dilek Şendil, Yapı Kredi yay.) oldukça kanlı bir sahneyle başlıyor.
Şehirdışında bir kır evinde yaşayan anne ve çocuklar evlerine dönerken
saldırıya uğruyorlar. Bıçaklı saldırgan anneyi, kız kardeşi, bebeği, hatta
köpeği öldürüyor. Bu saldırıdan sadece ailenin ortanca kızı altı yaşındaki
Joanna kurtulmuştur.
Bu olaydan otuz yıl sonrasını anlatarak devam eder roman. Minik
bebeği, köpeği ve kocasıyla birlikte yaşayan Dr. Joanna Hunter’ı tanırız.
Kocası kuşkulu işler yapmaktadır ve polisin gözü üzerindedir. Şef dedektif Louise
Monroe’nun Dr. Hunter’ı evinde ziyaret etmesinin bir nedeni kocasıysa da ikinci
nedeni otuz yıl önceki cinayetin failinin şartlı olarak tahliye edildiğini
haber vermektir. Çünkü saldırıdan canlı kurtulan tek kişi Dr. Joanna Hunter’dır.
Joanna bunu bir sır olarak saklamıştır. Joanna’nın bebeğine bakan on altı
yaşındaki çelimsiz kız Reggie’nin çevresindekilerin başı sürekli belaya
girmektedir ve çok sevdiği iş vereninin başına da bir şeyler geleceğinden
korkmaktadır. Atkinson polisiyelerinin ana kahramanı, Suç Dosyaları ve Çarkıfelek
romanlarından tanıdığımız dedektif Jackson Brodie yaptığı bir araştırmadan
Londra’ya dönerken ters yöne giden trene biner. Londra yerine Edinburg’a doğru
yol alır ve olaylar gelişmeye başlar.
Güzel Haber Ne Zaman
Gelir? alışılmış polisiyelerin aksine çok koldan gelişiyor. Hemen her
kahramanın kendine has bir hikayesi var ve Atkinson bu hikayeleri tadını
çıkartarak anlatıyor. Bu tadını çıkartmanın dozunun tam tutturulamadığını,
biraz fazla kaçtığını söylemeliyim. Meraklandırmak amacıyla konmuş olan baştaki
kanlı cinayet sahnesi olmasa bir süre sonra bu roman ne anlatıyor, nereye
varacak, belki de böyle dağınık kalacak diye sormamanız elde değil. Cinayet
aklınızda olduğu için yazar tüm bu anlattıklarını cinayete nasıl bağlayacak,
diye merak ederek okumayı sürdürüyorsunuz. Kate Atkinson’un mahareti de burada
ortaya çıkıyor. Dallanıp budaklanarak iyice dağılan, ana eksenden kopan romanı
tesadüflerden rahatsız olmamamızı sağlayarak tüm kahramanlarını ana hikaye
çevresinde topluyor. Bu kadar da tesadüf olmaz demiyorsunuz çünkü bir mantık
silsilesi içinde, neden sonuç ilişkisini bağlı olarak bunu yapıyor.
İngiliz eleştirmenler Atkinson’un yazdıklarını “hybrid”
(melez) olarak nitelendiriyor; polisiye ile edebiyatın melezi. Sanırım birçokları
gibi Atkinson da başarılı bir polisiye yazarı olmasının yanında “edebiyatçı”
olarak da anılmak istiyor. “Postmodern” olarak nitelenen romanlar da yazmış.
Metni zorlamak pahasına üslup denemelerine, pek gerekli olmayan betimlemelere
girişiyor, göndermeler yapıyor. Baştaki cinayeti ve “katil gelecek mi?”
sorusunu bir kenara koysanız Johanna’nın öyküsü bir dram olarak da okunabilir. Çünkü
tüm ailesi katledilmiş, evden ayrı babasının ilgisini görmeden ayakta kalmayı
ve sonuçta iyi bir meslek ve aile sahibi olmayı başarmış. Otuz yıl sonra tam
annesinin durumunda bir bebek ve köpekle birlikte tehdit altında. Katil her an
kapıyı çalabilir hayatta kalan son kişiyi de öldürebilir.
Kitabın tanıtımında “dedektif Jackson Brodie’yi yine
karşımıza çıkartan roman, gücünü Atkinson’ın kusurlu karakterlerinin
çekiciliğinden alıyor” deniyor. Dedektif Jackson Brodie Güzel Haber Ne Zaman Gelir?’in ana kahramanı değil. “Kusurlu
karakter” örneği olarak olayları çözme yolunda bir başarısı yok. Şef dedektif Louise
Monroe da aile problemleri ve eski sevgilisi Brodie ile tesadüfi karşılaşması
nedeniyle olsa gerek aklı biraz karışık olduğundan zamanında çözümlere
ulaşamıyor. Hatta onun sayesinde özgürlüğüne kavuşan katilin Brodie’nin
Londra’daki evinde öldürülmesi ve Dr. Hunter’le bebeğini kaçıranların yakılarak
öldürülmesi gibi bazı olaylar da failleri yakalanmadan kalıyor. Baştan beri her
şeyden kuşkulanan Reggie’nin ise lafını kimse dinlemiyor ve sonuçta iş başa
düşüyor.
05.07.2012
Yorumlar