Charles Bukowski eserleriyle olduğu kadar eserlerine açık
yürekle yansıttığı yaşam öyküsü, yaşam koşullarıyla da okurlarının çok ilgisini
çekmiş bir yazar. Okurları onu kendilerine çok yakın hissetmiş, dostluk
kurabileceklerini en azından birkaç saat misafiri olabileceklerini düşünmüş.
Evinin kapısının sık sık davetsiz misafirlerce çalınmasının nedeni de bu olsa
gerek.
1975 yılının 10 Kasım’ında gece geç saatte, yatmak üzereyken
Bukowski’nin telefonu çalıyor. “Çok seksi sesli bir kız” barda kız arkadaşının
30. Yaş gününü kutladıklarını, Buk’un hayranı olan arkadaşına en büyük
hediyenin kendisiyle tanışması olacağını söylüyor. Sakıncası yoksa evine gelip
tanışmak istiyorlar. Buk, “Olur” dedikten sonra, “Gelirken altılı bira
getirmeyi unutmayın ama” diyor.
Telefon eden Pamela “Cupcakes” Wood’dur. Pam, Bukowski’nin
adını duymuştur ama gazetedeki birkaç yazısı dışında yazdığı hiçbir şeyi
okumamıştır. Sıradan kaba bir tarzı olduğunu, okuru şok etmeyi amaçlayan yersiz
küfürlerle dolu yazılar yazdığını düşünmektedir. “Edebiyat bilgisi en geniş
arkadaşım Georgia birisine ‘büyük yazar’ diyorsa bir bildiği vardır”, diye
düşünür. Georgia, Buk’la tanışmayı çok istediğini söyleyince yaş günü hediyesi
olarak onu Buk ile tanıştırmaya karar verir ve hemen telefon numarasını bulup
arar.
Çok geçmeden kapı çalınır ve Buk karşısında iki genç kadını
bulur. Doğum günü kutlanan Georgia, kibrit çöpü gibi sıska, ince uzun, elli
kilo, siyah saçlı, yeşil gözlü güzel sayılamayacak ama erkekleri kolayca
etkileyen bir kadındır. Cupcakes ise neşeyle parlayan yeşil gözlerini
tamamlayan uzun kızıl saçları ile çok güzel yüzlü bir kadındır. Arkadaşları
göğüsleri yüzünden ona “cupcakes” adını takmıştır. Bukowski bu gece ziyaretinde
Georgia’nın sevimliliğinden, Cupcakes’in güzelliğinden etkilenmiştir. Georgia’ya
“Keşke senin ruhunu alıp onun vücuduna sokabilseydim” der.
Cupcakes, Buk’la tanıştığında 23 yaşındadır. Bir barda
kokteyl garsonluğu yapmakta, 16 yaşında doğurduğu kızı ile yaşam mücadelesi
vermektedir. Hayat onun için sürekli parti ve eğlence demektir. Kızıyla
birlikte döküntü bir bungalow’da yaşamakta, parasını bağımlısı olduğu uyuşturucu
haplara yatırdığından evinin kirasını ödeyememektedir.
Bukowski’nin kapısını çaldıklarında gördüğü manzara onu
şaşırtmaz. Çünkü Buk da onun gibi yıkık dökük bir bungalowda yaşamaktadır ve ev
oldukça bakımsızdır. Onu etkileyen “hayli uzun boylu ve hayli yaşlı” bulduğu
Buk’un yıpranmış cildidir. “Yüzüne cehennem haritası çizilmişti sanki” diye içinden
geçirir ve “hayli zor bir hayat yaşamış” diye düşünür.
Bukowski 55 yaşındadır. Los Angeles’in yer altı
gazetelerinde sürekli yazıları çıkmaktadır ve ilk kitaplarını
yayımlamıştır. Uzun ve yorucu bir hayat
mücadelesinin sonunda nihayet editörü Don Martin’in desteği ile sadece yazarlık
yaparak geçinecek duruma gelmiştir. Sürekli ayrılıp tekrar birlikte olduğu
Linda King’le oldukça gerilimli bir ilişkisi vardır ve bu ilişkiden artık
yorulmuştur. Cupcakes, ona sığınacak yeni ve huzurlu bir liman olarak görünür.
Tanışmalarından iki hafta sonra bir gece vakti yine kapı
çalar. Cupcakes yine gelmiştir. Sohbet edip, içki içerler. Buk, kızıl saçlı bu
güzel kızdan oldukça etkilenmiştir. Cupcakes de Buk’un kendini güzel
bulmasından, hayran bakışlarından hoşnuttur. Bugünlerde Linda son bir atak
yapar, Buk’un evindeki eşyaları kırıp döküp Buk’un en değerli eşyası saydığı
daktilosunu da sokağa fırlatıp paramparça ettikten sonra gözden kaybolur.
Cupcakes’le Buk görüşmeye başlarlar. Cupcakes, “Bukowski ile
üçüncü görüşmemden sonra bana vurulmuş olduğunu anladım” diye yazıyor. Buk, Cupcakes
evde yokken kapısına notlar, şiirler, küçük hediyeler bırakmaktadır. Genç kadın
bu jestlerden etkilenir. Cupcakes bir yandan kızı Stacey ile ilgilenmekte, onu
okula götürüp getirmekte diğer yandan gece geç saatlere kadar çalışmaktadır. Bu
nedenle Bukowski’yi pek sık göremez. Buk, bu durumu Cupcakes’in hayatında başka
erkeklerinde olduğuna yorar. Sık sık kapısına gelir evde bulamayınca notlar ve
bol bol şiirler bırakmaya devam eder.
Bukowski artık dayanamayacak hale gelmiştir. Cupcakes bir
hafta aradan sonra evine gittiğinde görür görmez sarılır ve dudaklarından uzun
uzun öper. Cupcakes, Bukowski’nin öpüşünden hoşlanmıştır ama onunla yatmayı
kabul etmez. Yeni bir şilte almadan olmaz, der. Kırık dökük şiltenin buram
buram seks koktuğunu, başka kadınların izleriyle dolu olduğunu düşünmektedir.
Bir görünüp bir kaybolan bu genç kadına Bukowski iyice
bağlanmıştır. Ona bir kitap dolduracak kadar şiir yazar (bu şiirler daha sonra Cupcakes’e
ardanmış bir kitap olur) ama Cupcakes bu şiirlerden hiç etkilenmez. O,
Bukowski’yi bir insan olarak sevmiştir. Bukowski’de her gün artan hayranlarının
ilgisinden bunalmış vaziyetteyken Cupcakes’in yazdıklarını hiç okumamasından, ünü
için değil kendi olduğu için ilgi duymasından etkilenmiştir.
Buk ertesi gün arar. Yeni bir şilte aldığını söyler. Cupcakes
de hemen ona koşar. Kısa bir süre sonra kirasını ödemediği için evden atılınca
da Buk’un oturduğu sitedeki bir daireye taşınır. Cupcakes işten atılınca da
zamanlarının çoğunu birlikte geçirirler. At yarışlarına, boks maçlarına
giderler, şiir okumalarında Cupcakes hep Buk’un yanında olur ve Bukowski’ye
aşkı da hayranlığı da artmaya, tutku halini almaya başlar. Artık Buk’un
kendisine şiirler yazmasından ve okumasından etkilenmekte. Şiir okumalarında
kendine adanmış bir şiire sıra gelip Buk adını söylediğinde “O benim,” diye
ortaya atılmaktadır.
Bukowski, Cupcakes’e “aşkından sersem olduğunu” söylese de
başka hayranlarıyla tanışıp buluşmaya devam eder. Cupcakes’in de izleyicileri
arasında olduğu ve bir süre sonra ortadan kaybolduğu bir şiir okumasında Linda
Lee ile tanışır. Zengin bir ailenin kızı olan Linda Lee, 33 yaşındadır. Hippi
yaşam biçimini benimsemiş, Hindistan’a gidip bir süre yaşamıştır. Şimdi de
Hintli bir guru’nun mürididir ve sağlıklı yiyecekler lokantası işletmektedir.
Bukowski’yi keşfetmiş ve onunla tanışmaya karar vermiştir. Buk, bu ufak tefek
sarışın hayranı ile telefon numaralarını değiş tokuş eder. Bir süre sonra da
Linda Lee’yi lokantasında ziyaret eder.
Cupcakes, dengelerin değişmeye başladığını hissetmiştir.
Evinden Bukowski’nin bungalowunu gözlemekte, kimlerin girip çıktığını, kimin ne
kadar kaldığını anlamaya çalışmaktadır. Bir süre sonra da Linda Lee’nin varlığını
keşfeder. Buk da görüştüklerini inkar etmez. Ama yatmadıklarını, çünkü Linda
Lee’nin inançları gereği evlenmeden seks yapmayı kabul etmediğini söyler. Bu
arada Cupcakes de Buk’u kıskandırma umuduyla aslında pek de ilgi duymadığı genç
bir diş hekimi ile çıkmaya başlar. Tamamen koptuklarını ise kiralarını ödeyemeyip
evden atıldığında her zaman kendisine destek olmuş olan Bukowski’nin “param
yok” diyerek kendisine soğuk davrandığında anlar.
Charles Bukowski’nin
Kızıl’ında (Temmuz 2012, çev. Avi Pardo, Altıkırkbeş yay.) Pamela
“Cupcakes” Wood, Charles Bukowski’yle iki yıl süren birlikteliklerini
anlatıyor. Temel olarak da Bukowski’nin “Çılgın Bir Yaşamın Kollarında Tutsak” gibi
başarılı bulunan ve kabul gören biyografilerinde anlatılanlara uygun bir
anlatımı var Cupcakes’in. Kitabın biyografilerden farkı bu iki yılın çok daha
ayrıntılı anlatılmış olması. Cupcakes, Bukowski’den ayrıldıktan ve en yakın
arkadaşı Georgia’yı aşırı dozdan kaybettikten sonra düzenli bir hayat kurmaya karar veriyor. Hap
kullanmayı bırakıyor, içkiyi çok az içmeye başlıyor. Şansı yaver gidip emlak
piyasasında iş buluyor ve başarılı oluyor. Borsa simsarı David’le tanışıp
evlendikten sonra da tüm geçmişine sünger çekiyor. Eski evinde unuttuğu
Bukowski’nin kendisine yolladığı tüm mektuplar, yazdığı şiirler de ağabeyi
tarafından satılınca geçmişine dair hiçbir şey kalmıyor. Zaten kitabı yazmaya
da 1994’de Bukowski ölünce karar veriyor. Başvurduğu kaynaklar da Buk’un
biyografileri, belgeselleri ve onların yazarları, yapımcıları. Kendi ilişkisini
kitaplardan ve filmlerden yeniden hatırlıyor. Bu anlamda kitap bence bir anlatı
niteliği de kazanıyor. Bukowski’yi mahremiyle, aşk hayatıyla, gündelik
yaşamıyla tanımanın yanında ya da dışında Cupcakes’in yazdıkları kendine has bir
anlatı olarak da okunabilir. Uyuşturucu haplar, bol alkol ve hızlı bir gece
hayatı ile geçen bir gençlikten sonra bir kadının nasıl ayakları üzerinde
doğrulup hayata tutunduğunun öyküsü olarak da okuyabiliriz Charles Bukowski’nin Kızıl’ını.
02.08.2012
Yorumlar