Türk Romanı’nda 12 Eylül



Darbeler ve muhtıralarla örülü siyasi tarihimizde 12 Eylül askeri darbesinin ayrı bir yeri var. Üzerinden otuz yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen günlük ve siyasi hayatta 12 Eylül’ün etkilerini yaşıyoruz. 12 Eylül’ün anayasası, yasaları hâlâ yürürlükte. Kurumları hayatımızı belirliyor. Mehmet Özger Türk Romanı’nda 12 Eylül’de (2012, Kaknüs yay.), 12 Eylül darbesini öncesi ve sonrasıyla romanlar üzerinden anlamaya, yorumlamaya çalışıyor.
“Darbe toplumsal bellek üzerinde izler bıraktığı gibi, sanatçıların bellekleri üzerinde de izler bırakmıştır. Kitapta bu izlerin peşine düştüm. Darbe siyasal bir olay olduğundan, romanları incelemek için sadece edebiyat teorileri ve roman kuramları yeterli olmayacaktı. Dolayısıyla siyaset, siyaset felsefesi, antropoloji, sosyoloji ve felsefe gibi farklı bilim dallarından faydalandım ve disiplinler arası bir çalışma ortaya çıktı” diyor önsözde.
Çağdaş Türk romanı üzerine yazılar yazar bir çok eleştirmen henüz 12 Eylül’ün romanının yazılmadığı, 12 Eylül’ün diğer “darbelerdeki gibi romanda politik ideolojik bir iz bırakmadığı” kanısındadır. Mehmet Özger 12 Eylül Darbesi’ni işleyen yüzün üzerinde romana ulaştığını belirtiyor. Ama kitapta bu romanların listesini vermemiş. Oysa, edebiyat dünyasında yaygın olan bir kanıyı kırmak açısından bu liste çok önemli. Nicelik olarak üretimin çokluğunu görmüş olurduk. Öte yandan 12 Eylül sonrasında “yeni” bir roman yazıldığı günümüzün birçok önemli romancısının darbe ertesinde eserlerini yayımlattıkları göz önüne alınırsa darbenin edebiyatın rotasını değiştirdiğini savlamak bile mümkün. Tabii ki bu başka bir tartışmanın konusunu.
Bir doktora çalışmasının kitaplaşmış hali olduğunu anladığımız Türk Romanı’nda 12 Eylül akademik dünyanın nihayet Tanpınar’ın ötesine geçip günümüze iyice yakınlaştığının, yani edebiyat eleştirisine tartışılabilecek ürünler sunmaya başladığının kanıtlarından biri. Özger’in çalışmasının 12 Eylül’ün edebiyata etkilerini araştıran tek akademik çalışma olmadığını da belirtmeliyim. 
Mehmet Özger yüzün üzerinde olduğunu belirttiği 12 Eylül Darbesi’ni işleyen romanlardan kırkını araştırmasında inceliyor. Bu romanlar nasıl seçtiğini belirtmiyor ama listeyi incelediğimizde edebi nitelik açısından önemli olanlar kadar belge niteliği taşıyan hatıra-roman diyebileceğimiz, yazarlarının yaşanmışlıklarını aktaran romanları da incelemesine dahil ettiğini görüyoruz. İncelenen romanlar arasında Bilge Karasu, Latife Tekin, İbrahim Yıldırım, Mehmet Eroğlu gibi önemli romancılar var. Darbe sırasındaki siyasal eğilimlerin tümünü inceleyebilmek amacıyla olsa gerek sağ, sol ve İslamcı anlayışları yansıtan romanları incelemesine dahil etmiş. Yahya Akengin, Naci Bostancı, Tarık Buğra, Emine Işınsu, Lütfi Şehsuvaroğlu bu türden romanlar yazmış isimler. Edebiyatçıları siyasi eğilimlerine göre ayırmak hoş olmasa da listeyi incelediğimde 12 Eylül Darbesi’ni konu alan romanları büyük oranda sol eğilimlilerin yazdığını söylemeliyim. Özger’in incelemesi açısından önemli olan edebi nitelikten çok 12 Eylül’ün romanlara nasıl yansıdığını olabildiğince farklı siyasi bakış açısından yansıtmak olduğu için Orhan Pamuk, Ahmet Altan gibi adlar neden yok diye sormuyorum.    
Özger, akademik çalışmalarda adet olduğu üzere Osmanlı’dan başlayarak 12 Eylül öncesine dek Türkiye’deki siyasi duruma ve Türk romanındaki eğilimlere genel olarak bakıyor ilk bölümde. Sonra da araştırmasının esasını oluşturan “bellek”, “özne ve iktidar”, “darbe sonrası travmatik süreç” konularındaki teorik dayanaklarını açıklıyor. O dayanaklarla romanları okuyup tezini kanıtlayacak örnekler alıyor.
Ülkemizde iktidarların halka bakışı onları kendi anlayışlarına göre biçimlendirmek şeklinde gelişmiş. Yani hep toplum mühendisliği söz konusu. Özger’e göre Osmanlı bireye “kul” olarak muamele etmiş, kayıtsız şartsız iktidara itaat etmesini istemiş. Cumhuriyetin cumhurun yönetimi olduğu söylense de Tek parti döneminde de 60, 70, 80 darbelerinde de öznenin iktidar karşısında ezildiğini yazıyor.Böyle bir değerlendirmede Demokrat Parti yönetimini görmemenin ne kadar doğru olduğu bence tartışmalı. Zira o dönem de bireye diğer iktidarlardan farklı yaklaşılmıyor. Muhalefet edenin sağcı da olsa solcu da olsa gözünün yaşına bakılmıyor.
İktidarlar ne kadar kendi anlayışlarına göre bireyi biçimlendirmeye çalışsa da sonuçta sağ, sol ve İslamcı olarak kabaca tanımlanacak siyasi anlayışlar 12 Eylül’e kadar varlıklarını koruyor. Seksen öncesinde yaşam biçimlerinden giyimlere kadar siyasi anlayışların bireylerde somutlandığını görüyoruz. Toplum her şeyiyle saflara ayrılıp darbenin koşulları hazırlanmıştır. Özger esas olarak sol anlayışla yazılan romanlardan örnekler vererek solcuların kendilerine has giyimleri (parka, postal), erkeklerin bıyık biçimleri gibi ideolojiyi belirtici nesnelerden olduğunu, toplu yaşam biçimi, örgüt anlayışları, toplanılan yerler, önem atfedilen Taksim Meydanı, Kızıl Meydan gibi bazı yerlerin toplu bir nesneler, iletişim ve kültürel bellekler oluşumu yarattığını romanlardan örneklerle anlatıyor. Özger’in verdiği örneklerden darbe öncesi yaşananların olduğu kadar yaşam biçimlerinin, örgütlenme anlayışlarının da romanlarda ayrıntılı olarak işlendiğini görüyoruz.
12 Eylül Darbesi ile gerçekleştirilen gözaltılar, tutuklamalar, işkenceler bu örgütlenmeleri dağıtıp darbecilerin arzu ettiği bireyi biçimlendirmek amacındadır. Varolan tüm siyasi anlayışları (muhafazakar, liberal, sosyal demokrat, sosyalist vb.) bir hamlede yok etmek, tek tipleştirmek arzusundadır darbeciler. Bireylerin tüm belleğini silmek yeni bir sayfa açmak isterler. Hapishaneler kışlalaştırılır, gözetim ve denetimin yanında ehlileştirme araçları olarak da kullanılır. İktidara uyumlu, itaat eden bireyler yaratmaya çalışılır.  Türk Romanı’nda 12 Eylül’de incelenen romanlarda tüm bu konuların ayrıntılı olarak yazıldığını görüyoruz. Kısaca söylemek gerekirse roman klasik anlamdaki en önemli görevlerinden biri olan “tanıklık etmek” görevini yerine getirmiş. Ayna görevi görüp 12 Eylül Darbesi’ni öncesiyle, gerçekleştirilmesi sırasında yaşananlarla ve sonrasıyla yansıtmış.
Sonrası da önemli, çünkü 12 Eylül, iktidarın onaylamadığı tüm siyasi oluşumları dağıtmakla kalmadı uygulamaya koyduğu toplum mühendisliği uygulamaları ile hem bireyde hem de toplumla önemli hasarlar yarattı. Türk sinemasının klişeleştirerek ve yüzeysel biçimde bolca işlediği “değerlerini kaybeden, yozlaşan, ideallerini kaybeden” “yaralı bilinçleri”in romanlarda çok daha serinkanlı bir biçimde işlendiğini görüyoruz.
Mehmet Özger, Türk Dili ve Edebiyatı alanında uzmanlaşmış bir akademisyen. Bu niteliği nedeniyle ister istemez ele aldığı konuya edebi açıdan da yaklaşmasını bekliyorsunuz. Kitabın son bölümünde “12 Eylül Roman Poetikası” başlığı altında edebi açıdan “12 Eylül’ü işleyen romanlara yön veren temel eğilimler” üzerinde durduğunu söylüyor Mehmet Özger. Romanların çoğunun darbeden on beş ya da yirmi yıl sonra yazıldığına dikkati çekerek romancıların yıllarca beklemesinin “darbenin sıcak etkisinin geçmesini, olayların üzerinde düşünülebilecek bir ‘nesne”ye dönüşebilmesini beklemiş olabileceklerini vurguluyor. Yaratılan bu “eleştirel uzaklık” yaşanmışlıklara, olaylara daha nesnel bakmayı sağlamış olabilir ama bu romanların çoğunun hatırat, tanıklık ya da “geçmişe özlem” düzeyini aşamadığı bir gerçek. Mehmet Özger “temel eğilimler”e bakmanın yanında en azından belli başlı romanların edebi nitelikleri üzerinde de dursaymış sanırım çalışması daha da bütünlüklü hale gelirmiş. Üstelik tezlerden en önemlisi “12 Eylül Darbesi’nin edebiyatı değiştirdiği” ise buna ihtiyaç daha da artıyor.
Biz de akademik araştırmaların en önemli özelliği bir konu hakkında kendi görüşünü beyan etmemek. Üzerinde çalışılan konu hakkında daha önce neler yazılmış onları iletmekle yetiniliyor tezlerde. Oysa her araştırmacının kendine has bakış açısı var ve o bakışın sonucunda varacağı yargılar olması da kaçınılmaz. Akademik araştırma o yargıların yazılmasını hoş karşılamıyor mu, yoksa akademisyenler 12 Eylül’ün temel direklerinden YÖK hâlâ varlığını sürdürürken görüş beyan edip mimlenmek mi istemiyor bilmiyorum ama bu halleriyle araştırmalar eksik kalıyor.
Mehmet Özger’in Türk Romanı’nda 12 Eylül’ü hem azımsanmayacak sayıdaki 12 Eylül romanlarının döneme tanıklık eden önemli belgeler olduğunu örneklemesi hem de darbeyi romanlar üzerinden okuyup anlamak açısından önemli bir çalışma.  
06.09.2012

Yorumlar

VEYSEL ÇOLAK dedi ki…
Sevgili metin,
Eline sağlık.
12 Eylül'ü Türk şiirinde de okumak gerek. Bu da fena bir çalışma olmaz.
Sen laklıma getirdin.
Kalemin hep sivri kalsın.
İyilikle.
yesiltahta dedi ki…
İbrahim Yıldırım Kuşevinin Efendisi romanını okumusmuydunuz? Bu romanla ilgili fikirleriniz nedri?