Alberto Manguel’i okuma günlükleriyle, Borges’e kitap okuduğu
günlerin anılarıyla tanımıştık. Bir düzyazı ustası olarak biliyorduk.
Manguel’in tüm eserlerini Türkçeye kazandırmayı görev edinen Yapı Kredi
Yayınları, bir anlatı (Palmiyelerin Altında Stevenson) dışında Manguel’in
deneme ve anılarından yana kullanmıştı tercihini. Okuma fırsatı bulamadığım Palmiyelerin Altında Stevenson’da (2004,
Yapı Kredi yay.) Define Adası’nın ve Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın yazarı Robert
Louis Stevenson’un son günlerini ve ölümünü anlatıyormuş Manguel.
Bütün İnsanlar
Yalancıdır’da (Eylül 2012, Çev. Saliha Nilüfer, Yapı Kredi yay.) otuz yıl
önce Madrid’de geride sadece bir roman bırakarak ölen bir yazarın hayat hikayesini
yazmaya çalışıyor. Gazeteci Jean-Luc Terradillos, yazar Alejandro Bevilacqua’nın
hayatını araştırmaktadır. Bevilacqua’yla, hayatının çeşitli dönemlerinde yakın
ilişki kurmuş dört kişiden Bevilacqua’yı anlatmalarını ister. Bu dört kişi,
Bevilacqua’nın sırdaşı Alberto Manguel, sevgilisi Andrea, hapishane arkadaşı
Domuz ve yayıncısı Gorostiza’dır. Tahmin edileceği gibi her anlatıcı farklı bir
Bevilacqua anlatır. Anlattıkları aslında kendi hikayeleri ve Bevilacqua
hakkındaki kanılarıdır. Dört farklı açıdan
Bevilacqua’nın yaşam öyküsünü oluşturmaya çalışırken sonuç olarak varacağımız
mesaj romanın adı da olan “Bütün İnsanlar Yalancıdır” mıdır? Bunu anlamak için
kitabı okumak gerek.
“Onun kaderine karar verecek olan, seyahatnamesine mana
katacak olan benim. İşte budur hayatta kalan kişinin vazifesi: Anlatmak,
yeniden yaratmak ve –neden olmasın– yabancı bir hikayeyi icat etmek... Bir
adamın hayatındaki olaylardan istediğiniz miktarda alın, onları canınızın
çektiği gibi dilediğinizce karın ve işte karşınızda su götürmez akla
yatkınlıkla bir şahsiyet çıkacaktır. Bir nebze farklı bir tarzda karın da bakın
aman Tanrım! Şahsımız değişivermiş, başka biri oluvermiş ama eşit oranda hakiki”
(s.14).
Alberto Manguel bu oldukça tanıdık kurgu tekniğini ustalıkla
kullanıyor. Ama esas ustalık bu kurgunun bildikliği içinde oluşturduğu
anlatının ilettikleri. Ömer Türkeş’in kitapla ilgili yazısında belirttiği gibi
Borges’i hatırlatan bir anlatımı olsa da ustasını aşan bir anlayışı var
Manguel’in. Borges gibi metinlerarası bağlar kuruyor, gizli ya da açık
göndermeler yapıyor ama ustasından farklı bir yaklaşımla Manguel anlatısını
somut tarihler ve yerler üzerine kuruyor. Alejandro Bevilacqua’nın yaşam
öyküsünü parça parça oluştururken Arjantin’in yakın siyasi tarihini, insanların
üzerindeki etkisini, siyasetle ilgilenmese de entelektüel bir kişinin hayatını
nasıl altüst edip kaderini değiştirebileceğini anlatıyor. Bize oldukça tanıdık
gelen bir hayat öyküsü bu. 12 Eylül 1980 darbesi ile darmadağın olan hayatları
hatırlatıyor. Alejandro Bevilacqua’nın hikayesi de bizimkilere benzer şekilde
hapishanelerden sürgüne doğru uzanıyor ve Madrid’te noktalanıyor.
01.11.2012
Yorumlar