Perihan Mağden Yıldız
Yaralanması’nda (Kasım 2012, Everest yay.) büyük bir pop starla genç
hayranının birlikte yaşadıklarını anlatıyor. Çocuk yaştan beri hayran olduğu
pop starın evine gizlice giren genç kızın o evde yaşadıkları parlatılmış
hayatların aslında ne büyük sırlarla, acılarla ve tabii derslerle dolu olduğunu
gösteriyor.
Kariyerinin en üst noktasında olan Yıldız, Şile yakınlarında
geniş bir arazi içindeki büyük bir malikânede yaşıyor. Sayısız odası,
salonları, mutfak ve banyoları olan karmaşık yapıda Yıldız’ın çevresi
menajerler, asistanlar, terziler, şoförler, hizmetçilerle dolu. Evde hep büyük
bir kalabalık ve koşuşturmaca var. Sun tutkulu bir hayranı olduğu Yıldız’ın
evinde uzun süre kendisini fark ettirmeden yaşıyor. Fark edildiğinde de
kimliğinin tespit edilmesi kolay değil. İşe yeni alınmış bir asistan, terzi
yamağı ya da temizlikçi olabilir. Çalışanlar Yıldız’ı hoşnut etmek için sürekli
koşuşturduğu, çoğu birbirini yeterince tanımadığı için Sun’u fark etmiyorlar,
fark etseler de kimliğini sorgulamıyorlar. Günü ortada pek görünmeden geçiren
Sun gecelerini Yıldız’ın giysi odasında, onun kürklerine sahne kıyafetlerine
sarılıp uyuyarak tamamlıyor. Sun’la birlikte Yıldız’ın yaşadığı bu malikâneyi ve
soluksuz geçen gündelik hayatını tanıyoruz.
Günler geçtikçe Sun’un kendine güveni artıyor, fütursuzlaşıyor
ve evin büyük mutfağına gitmeye, ahçı’dan (aşçı değil) kendisi için yemekler
istemeye ya da Yıldız’ın havuzunu kullanmaya başlıyor. Tabii sonunda, bir gün
havuzda hem de Yıldız’ın mayosu ile yüzerken yakalanıyor. Sun korktuğu gibi
evden kovulmuyor aksine Yıldız bu kendi gençliğine çok benzeyen güzel ve narin
kızı yakın çevresine katıyor. Sun önce hemen hepsi Yıldız’a delice tutkun, onun
için hayatını vermeye hazır bu yakın çevreyi tanıyor. Yıldız’ın tüm işlerini
yürüten Hikmet Hanım, menajer, şoför, sık sık değişen asistanlar, garsonlar,
hizmetçiler... Onlar sahnelerde parıldayan Yıldız’ın bir anlamda yaratıcıları.
Onun herkesin ve her şeyin üzerinde dokunulmaz ve erişilmez imajının sürmesini,
her zaman genç, güzel, mutlu ve parıltılı görünmesini sağlıyorlar.
Yıldız, Sun’u arkadaşı, kardeşi, kızı, oyuncağı yapıyor. En
yakınında bulunduruyor, mahremini açmaktan, en gizli konuları yanında
konuşmaktan çekinmiyor. Sun yavaş yavaş Yıldız’ın parıltılı hayatının ardındaki
gerçekleri öğrenmeye başlıyor. Yıldız her an kırılmaya hazır, hep yarası
kanayan, acılarını kendinden bile gizlemekten yorgun biri aslında. Yıldız’ın en
büyük sırrını daha onun bu kadar yakınında olmadan odasını karıştırırken
öğrenmişti Sun. “On yedi yaşındayken yapayalnız kaldım”, “Annem öldü”, diyen
Yıldız’ın annesinin hayatta olduğunu keşfetmişti. Şimdi annenin Manisa’da bir
tımarhanede olduğunu öğreniyor. Anne sürekli yazdığı mektuplarla kızını
suçluyor ve varlığını hissettiriyor. Yıldız, bir yandan annesini tamamen
belleğinden kazımak isterken diğer yandan onun gibi olmaktan, bir gün tımarhaneye
düşmekten korkuyor.
Yıldız’a kendini “annem
babam ölmüş, yetimhaneden de on sekiz yaşına girdiğim için attılar” diye
tanıtan Sun da benzer durumda. 17 yaşındaki Sun, anneannesi ile yaşıyor.
Zamanında çok varlıklı olan anneanne tüm parasını kumarda yedikten sonra yoksul
bir hayat sürmeye başlamışlar. Annesi çoktan evi terk etmiş. Trabzon’da bir adamla
birlikte yaşıyor. Annesinden gelen paralarla hayatlarını sürdürüyorlar.
Sun’un hayatında hiç kimse yok, ne bir sevgili, ne de yakın
bir kız arkadaş. Otoriter anneannesine hesap vermek, kendisini merak edeceğini,
üzüleceğini düşündüğü annesini teskin etmek dışında geride bıraktığı bir şey
yok. Arkadaşları olmadığı gibi okulu için de endişe duymuyor. Yıldız’la
birlikte olmaktan, onunla yaşamaktan mutlu. Ona olan hayranlığı özdeşleşmeye
dönüşüyor. Onun gibi giyinmeye, konuşmaya, davranmaya başlıyor. Yıldız da
Sun’da kendi gençliğinin bir kopyasını yaratmaktan memnun, Sun’un bu çabasını
destekliyor.
Yıldız’ın Sun’a karşı tavırları ise oldukça dengesiz, değişken.
Onu kızı gibi şımartıp, bir an bile yanından ayırmaz, hediyelere boğarken
hayatına hiç girmemiş gibi günlerce unutabiliyor. Yıldız’ın bazen çok
yakınında, yatağında, banyosunda olmak, bazen tamamen unutulmak Sun’un
dengesini bozuyor. Sun sürekli bu evden atılmaktan, Yıldız’ın yanından
uzaklaştırılmaktan, mutluluğunun bştmesinden korkuyor. O korku ile kabuslar
görüyor.
Yıldız sadece anne sevgisinden yoksun değil aynı zamanda bir
aşk kırgını da. Kendisi gibi ünlü bir şarkıcı olan Teo Man’la bir türlü noktalanamayan
ama sürdürülemeyen bir ilişkisi var. Zaman zaman biraraya gelip, bir kaç saatte
ya da bir gecede birbirlerini yaralayıp, mahvedip bir dahaki buluşmaya kadar
kopuyorlar. Yıldız, Teo Man’ın ve annesinin açtığı yaraları içki ve uyuşturucu
haplarla kapatıyor. Teo Man’dan görmediği ilgi ve şefkati hepsi birbirinden
zengin ve tüm varlıklarını sevdikleri kadın için harcamaya hazır geçici
sevgilliler ile tamamlamaya çalışıyor. Teo Man’a yapamadığı tüm kaprisleri
yapıp, eziyetleri o adamlara çektirip, kendisine birbirinden değerli hediyeler
aldırıp teskin olmaya çalışıyor.
Yıldız’ın hiçkimseyle düzgün bir ilişkisi yok. Sun’a da
benzer bir şekilde davranıyor. Bir yandan ona aşırı sevgi ve şefkat gösterirken
diğer yandan sık sık görmezden gelerek ya da kötü davranarak ruhsal, saçını
keserek, jiletle isminin baş harfini tenine kazıyarak bedensel yaralar açıyor.
Bir çocuğun çok sevdiği bebeğini duvara vurup parçalaması gibi...
Yıldız’ın bu değişken tavırları Sun’un ona karşı duyduğu
sevginin azalmasına, kuşkularının artmasına neden oluyor. Yıldız’ın geçmişini
daha derinden sorgulamaya, onun gizlediklerini, yalanlarını bulmaya başlıyor.
Hikmet Hanım’ın Yıldız’a çok fazla yakınlaşmaması yönündeki uyarılarını, şoför
Muhittin’in laf arasında anlattıklarını ve en önemlisi kendisine hesapsız
sevgiyle yaklaşan, bir anlamda babalık yapan aşçının uyarılarını hatırlıyor. Aşçı,
Yıldız’ın hayatının, yaşadıklarının ve yaşattıklarının çok büyük bir hayat
dersi olduğunu, Sun’un bunlardan ders çıkartarak gelecekteki hayatını kurmasını
öğütlüyor ve hemen Yıldız’ı terk etmesini söylüyor.
Genç kızların sevgi ve şefkat arayışları, kendi cinslerinden
birine, anneye ya da yakın arkadaşa koşulsuz bağlanma istekleri, kaybetme
korkusu, egemen kişinin kendisine edilgin bir biçimde bağlı olan diğer kişiyi
etkisi altına alması ve zamanla özdeşleşip benzer ruh hallerine girmeleri ve en
önemlisi, arızalı anneler, anne – kız ilişkilerinde kız açısından yaşanan
sevgisizlik, ilgisizlik, terk edilmişlik hemen tüm Perihan Mağden romanlarında
rastladığımız temalar. Yıldız Yaralanması’nda
da tüm bu temalar tekrar ediliyor ve zaman zaman “ben bunu daha önce okumuştum”
duygusuna kapılıyorsunuz. Yıldız’ın, Sun’un hatta Hikmet Hanım’ın hayatlarını
hep bu temalar belirlemiş, yaralarıyla yaşamışlar, yaşayacaklar.
Yıldız Yaralanması’nı
önceki Perihan Mağden romanlarından ayıran özelliği Sun’un zaman içinde gerek yaşadıklarından
öğrendikleriyle, gerekse kulak arkası ettiği uyarıları hatırlayarak Yıldız
tarafından nasıl konumlandırıldığının ayırdına varması. Sun, Yıldız’ın hayat
öyküsünden ve onunla yaşadıklarından çıkarttığı dersle annesini de anneannesini
de başka bir gözle, daha sevecen ve empati kuran bir anlayışla değerlendirmeyi
başarıyor ve Yıldız’ı terk edip eski hayatına dönüyor.
29.11.2012
Yorumlar