Uygar Şirin Karışık
Kaset’te yirmi yıldır bir türlü başlayamayan bir aşkın hikâyesini Türkçe
sözlü pop müziğin rehberliğinde anlatıyor.
Karışık Kaset’in
(Şubat 2013, Kırmızı kedi yay.) anlatıcı kahramanı Ulaş, hayatını Türkçe Pop’un
1965 -80 yılları arasındaki öyküsünü siyasi değişimle karşılaştıran bir kitabı
yazmaya adamış bir babanın oğlu olarak doğuştan müzik meraklısı. İlk bölümde
1990’ların Kadıköy’ündeyiz. 13 yaşındaki Ulaş’ın gözünden 90’larda çocuk olmanın
öyküsünü okuyoruz. Ulaş’ın öyküsü ile birlikte 90’lı yıllarda İstanbul’da ve
Türkiye’de neler yaşandığını, orta halli bir ailenin nasıl yaşadığını da küçük
ayrıntılardan çıkarak resmediyor Uygar Şirin.
Beş yaşından beri âşık olmadan tek bir gün geçiremeyen ama
henüz hiçbir aşk macerası yaşayamamış olan Ulaş, mahalle komşuları ve aile
dostlarının kızı 12 yaşındaki İrem’e âşık oluyor. İrem’den de olumlu işaretler
alıyor ya da öyle sanıyor. Ulaş biraz cesur olup hislerini ifade edebilse belki
ilk aşkını yaşayacak ama o yaşta böyle cesur gençlere pek rastlanmıyor. Ulaş da
hislerini dönemin modalarından karışık kasetlerle anlatacaktır. Ama çok
anlayışlı bir kız olsa da bu anlatım tarzı ile söylenmek isteneni İrem’in
anlayıp anlamayacağı meçhuldür. Bölümün sonunda bir yanlış anlama sonucu küçük
Emrah havasına giren Ulaş “Aşk Şarkıları” başlıklı ama tamamen yalnızlık
şarkılarından oluşan bir karışık kasetle hislerini İrem’e anlatmaya çalışacak,
tahmin edildiği gibi başarısız olacaktır.
Ulaş’ın psikolojik yapısı romanın gelişimini de etkiliyor.
İçine kapanık, pek fazla arkadaşı olmayan, daha çok tek başına zaman geçiren
bir çocuk. Konuşup paylaşmayı bilmiyor. Sorunlarını müzik dinleyerek çözüyor ya
da çözdüğünü sanıyor. Şarkı sözleri hislerini ifade etmekte aracı oluyor. Her
sorunun çözümünü şarkı sözlerinde arıyor ve şarkı sözlerinde kendi haliyle
benzer bir durum da buluyor. Babasıyla yakın ama onun bitmek bilmeyen kitap
yazma hikayelerinden dertlerini paylaşmaya fırsat bulamıyor. Annesi ile ise
hemen hiçbir bağlantısı yok. Zaten ilerleyen sayfalarda anne ile baba
ayrılacak, anne, baba-oğulu terk edip başka bir şehre yerleşecektir.
İkinci bölümde 2000 yılında ve Gayrettepe’deyiz. Ulaş 23
yaşındadır. Hürriyet gazetesine müzik yazıları yazmaktadır. Bazı kısa ilişkileri
olsa da Küçük Emrah havasından çıkamamıştır. Profilo Alışveriş Merkezi’nde
elinde hediyesi ile beklerken son flört girişimi ekilme ile sonuçlanır. Ruhen
çökmüş vaziyette tek yakın arkadaşı Yusuf’un ısrarı ile gittiği Tango gecesinde
İrem’le karşılaşır. İrem artık genç bir kadındır ve insan ilişkilerinde Ulaş’a
göre çok mesafe kat etmiştir. Babasının reklam ajansında çalışmaktadır. 2000’li
yıllar cep telefonu, CD gibi gelişmelerle yeni bir dönemdir. İnsan ilişkileri
de o anlamda farklılaşmıştır ama Ulaş bu değişimi yaşamamış, bir türlü
büyümemiş gibidir. O hâlâ tüm yaşadıklarını, duygularını Türkçe pop ve biraz da
arabeskle ama müzikle ifade etmektedir. İrem’le hem geçmişin hesaplaşmasını
yaparlar hem de soluk soluğa bir gece yaşarlar. O gecenin sabahına aynı yatakta
uyanırlar ve Ulaş yeni karışık kasetini CD formunda “Yatak Şarkıları”
başlığıyla hazırlar. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine diyemeyiz çünkü
daha okunacak 120 sayfa daha vardır. Tahmin edileceği üzere bu bölüm mutlu
sonla bitmez. Ergenliğini bir türlü tamamlayamamış olan Ulaş İrem’in içinde
bulunduğu durumu da ruh halini de anlayamaz. Kahramanının anlayışsızlığı o
dereceye varmıştır ki yazar baştan beri Ulaş’ın anlatımıyla geliştirdiği romana
müdahale eder ve yapıyı bozma pahasına sözü beş sayfalığına da olsa İrem’e
verir. Biz okurlar İrem’in aşkla dolu olduğunu anlarız ama Ulaş yine de anlamaz
ya da yanlış anlar.
Üçüncü bölümde 2010 yılında Taksim’deyiz. Ulaş, hedeflerine
ulaşmıştır. Açık Radyo’da (Naim Dilmener’in tekelin rağmen) Türkçe Pop programı
vardır, kulüplerde DJ’lik yapmaktadır ve
ilk kitabı matbaadan o gün çıkacaktır. Radyo programını bitirip çıktığında
İrem’le karşılaşır. İrem de ilk uzun metrajlı filmini çekmenin arifesindedir.
Ulaş’la İrem on yılda bir karşılaşırlar ama her karşılaştıklarında tüm günü ve
geceyi birlikte geçirirler. Yine hızlı ve yoğun saatler yaşarlar. İçlerinde
birikenleri söyledikleri, karın ağrılarından kurtuldukları uzun sohbetler
yaparlar. Ulaş yine bir karışık kaset hazırlar. Artık internetin, i-pod’un, USB
stick’in devridir. “Yenilik Şarkıları” adlı karışık kaset de bir USB stick’e
kaydedilecektir.
Romanın son sayfalarına geldiğimizde Ulaş’ın bir türlü
büyüyememesinde en önemli etkenin babası olduğu iyice netleşir. O aslında hep
babasının izinde yaşamış, zamanla ona benzemeye başlamıştır. Babası öldükten
sonra bile bu etki sürmüştür. Hesaplaşabilmesi için babasının bir türlü
bitirmediği kitabı kendisinin yazıp yayınlatması ve İrem’le yüzleşmesi
gerekecektir. İrem’le birlikte olduğu gecenin sabahında kitabını alıp babasının
mezarına gider ve büyümeye doğru ilk adımı atar.
Romanın hikâyesi bir anlamda romantik aşk filmlerini
hatırlatıyor. Rahatlıkla filme çekilebilir. Bu çıkarımı Uygar Şirin’in sinema
ile ilgili deneyiminden yola çıkarak yapmıyorum. Romanın doğrusal anlatımı,
diyaloglarla gelişen yapısı, anlatımında görsel ve ayrıntıcı zenginlik bu fikri
doğruyor. Karışık Kaset’i herhangi
bir romantik aşk hikâyesinden farklılaştıran 1990- 2010 arasında ülkemizde
yaşanan değişimi resmetmekle kalmayıp Türkçe Pop Müziğin unutulmaz ya da
unutulmaya terk ettiğimiz şarkıları eşliğinde seslendirmesi. Popüler kültürün
toplumsal yaşamla birlikte nasıl bir değişime uğradığını da anlıyoruz
böylelikle. Kitabın ekinde roman boyunca sözü edilen şarkıların bir karışık
kasetinin bulunmaması büyük eksiklik. Romanı okurken şarkıları da
dinleyebilseydik sanırım kitap farklı bir değer kazanırdı. İşte e-kitabın böyle
bir faydası var, şarkıların bulunduğu sitelerin linklerini ilgili sayfaya
koyabilirsiniz. Yayınevine e-kitap için bir öneri de sayılabilir bu yazdığım.
Nick Hornby’nin Türkçeye Ölümüne
Sadakat (Nisan 2005, Sel yay) olarak çevrilen High Fidelity adlı romanının
kapağında bir kaset fotoğrafı vardır. Uygar Şirin’in Karışık Kaset’inin de kapağında üç kaset var; “Aşk Şarkıları”,
“Yatak Şarkıları”, “Umut Şarkıları”. Ölümüne
Sadakat’ın kahramanı Rob insanları müzik zevklerine göre değerlendiren,
ilişkilerini İngiliz pop müziğinin şarkıları ile yürütmeye çalışan, başarılı
olamayan bir kahraman. 35 yaşına geldiğinde niçin başarısız ve yalnız biri
olduğunu tüm geçmiş aşk ilişkilerini hatırlayarak sorgularken yine yoldaşı
şarkılar olacaktır. Türkçede benzer bir roman Mert Özmen’in Sezen Aksu Şarkılarıyla Büyüyen Kız Çocuğu’ndur
(2005, İstiklal Kitabevi). Romanda 78 Kuşağının öyküsü Sezen Aksu şarkılarını
yaşam rehberi edinen bir genç kızın yıllara yayılan bir aşk öyküsüyle anlatılır.
Bir de Mehmet Akif Derbent’in ergenlikten delikanlılığa geçen Pendikli bir
gencin yaşadıklarını dinlediği Rock şarkıları eşliğinde anlattığı, şarkıların
kitap ekinde bir CD ile verildiği Yalnız
Balayı (2000, Altıkırkbeş yay.) vardır.
Uygar Şirin’in Karışık Kaset’ini
görünce bu romanları hatırlamamak elde değil. Kuşkusuz Dünya Edebiyatı’nda bu
türde birçok örnek vardır bilmediğimiz. Bu tür romanların varlığı Uygar
Şirin’in romanını değerini eksiltmiyor kuşkusuz ama ister istemez Nick
Hornby’den başlayarak bu yapıda yazılmış romanları hatırlamadan edemiyor ve
benzerlikleri ve farklılıkları karşılaştırıyorsunuz.
Uygar Şirin’in Karışık
Kaset’i müzik edebiyat birlikteliğinin yeni bir örneği olarak kuşkusuz
benzerlerinden bir adım önde. Arka planda ele aldığı dönemi (1990 – 2010) İstanbullu
orta sınıftan bir gencin yaşadıkları bağlamında ayrıntılardan çıkarak anlatmış
ve Türkçe Popun kendine has şarkılarının yankılandığı bir müzik tarihi ile
romanını farklılaştırmayı başarmış. Rahat anlatımı ile hızlı ve keyifli bir
okuma vaat ediyor.
07.03.2013
Yorumlar