İliştirilmiş Yazarlar



Sivas Katliamı’nın ardından, İsmet Özel “Sivas Göklerinde Sırp Tayyareleri Uçacak mı?” başlıklı yazısında katliamın sanıklarını “Haysiyetli, yurtsever, millet bütününün selametini kapsayan bir siyaset lehine ağırlıklarını koyan Müslümanlar” olarak tanımlıyor ve destek veriyordu. (Milli Gazete, 8 Temmuz 1993).  Gazete yöneticileri de bu görüşleri pek beğenmiş olmalı ki sürmanşetten vermişlerdi.
O sırada dikkatlerden kaçan İsmet Özel’le aynı siyasi düşüncede olan birçok yazar ve şairin sessiz kalmasıydı. Onlar Sivas Katliamı konusunda bir görüş beyan etmemeye çalışarak durumu idare edeceklerini umuyorlardı. Oysa biliyorduk ki “susmak onaylamaktır”.
Sivas Katliamı’nın üzerinden 20 yıl geçti. Dava zaman aşımına uğratıldı. Katiller salıverildi. Avukatları milletvekili yapıldı. İsmet Özel görüşlerini açıkça yazdığı için gözden düştü ama görüşleri iktidardakiler tarafından sahiplenildi.
Gezi Parkı Direnişi sırasında ise “muhafaza-kâr” yazarlar farklı bir süreç yaşadı. İlk başlarda çoğu Sivas Katliamı’nda olduğu gibi susarak olayı geçiştirmeye çalıştılar. Gözlerini yumdular, kulaklarını tıkadılar. Küçük bir bölümü ise Gezi Parkı Direnişi’ni destekliyormuş gibi görünen yazılar yazdı.
Rüzgâr, başbakanın danışmanlarının iktidarı kaybediyoruz korkusu ile attıkları “Başbakanı yedirmeyiz” sloganı ile yön değiştirdi. O güne kadar özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından, kardeşlikten söz eden yazarlar çark edip iktidarın, şiddetin, ötekileştirmenin dilini, nefret ve kin söylemini sahiplendiler. Gezi Parkı Direnişi’nin dış güçlerin, faiz lobisinin hatta Sırpların işi olduğunu yazmaya başladılar. On yıldır AKP’ye oy verdiklerini, fikirlerinin hiç değişmediğini, tek seçeneğin AKP iktidarı olduğunu, başbakanın “sert üslubunu sürdürmesi” gerektiğini, demokrasinin sadece bir araç olduğunu, başkanlık sisteminin en iyi yönetim biçimi olduğunu yazdılar. Bu düzen sürmeli, AKP iktidarı devam etmeliydi. Bunu açıkça söylemeleri gerekiyordu çünkü susmaları bile Gezi Parkı Direnişi’ni onaylamak anlamına gelecekti birisine göre.
Bir inanç, siyasi görüş sorunu gibi görünse de aslında vicdanla cüzdan arasında kalmışlardı. İktidarla birlikte imtiyaz ve para sahibi olmuşlardı. Onlar, ABD ordusu eşliğinde Irak’a giren ve işgali meşru gösteren iliştirilmiş (embedded) gazeteciler gibi iliştirilmiş yazarlardı. İktidarın görmek ve göstermek istediğini yazmaları gerekiyordu. Yoksa üzerleri çizilirdi. Konumlarını kaybederlerdi.
İktidarın iliştirilmiş yazarlara, şairlere getirdiği büyük nimetler var. Gazetelerde köşe yazarlığının yanında başta TRT olmak üzere televizyon kanallarında program yapımcılığı, danışmanlık, Kültür Bakanlığı ve belediyelerin yarattığı işler, TMSF ve devlet denetimindeki şirketlerde yönetim kurulu üyelikleri… En marjinal, anarşist görünenler bile iktidardan bir şekilde nemalanıyor.
Gezi Parkı Direnişi’nde 4 kişi öldürüldü, 60’ı ağır 7832 kişinin yaralandı, 11 kişi gözünü kaybetti, 20 kişinin kafa travması geçirdi, bir kişinin dalağı alındı (TTB verileri).
Vicdanı olan bir yazar bu kanlı tabloya gözünü yumamaz.  İliştirilmiş bir yazar olmasa barışçı gösterilerin şiddetle bastırılmasına destek vermez, insan olduğunu unutup, demokrasiyi oy sandığı sanan politikacıların diliyle gerçekleri çarpıtmaya çalışırken zavallılaşmaz.  
26.06.2013

Yorumlar

taylan asır dedi ki…
Ne güzel yazmışsınız, kaleminize sağlık!