Jean ve Gino’ya Mektuplar



Çağdaş Türk Edebiyatı’nın ustalarından Bilge Karasu'nun 1964 -1994 yılları arasında dostları Jean Nicolas ve Gino Harsh'a gönderdiği mektuplar kitaplaştı. Anlatımı ve biçimiyle kendine has ve önemli eserler veren Bilge Karasu’nun yaşamı hakkında çok az bilgimiz var. Pek röportaj vermemiş, verdiğinde de özelini anlatmamış. Dostluklara önem verdiği, kapısının tüm edebiyatçılara, sanatçılara açık olduğu bilinse de hakkında yazılmış anı sayısı da çok değil.
Son yıllarda Bilge Karasu’nun eserleri üzerine yapılmış çalışmalar çoğaldığı gibi, yaşam öyküsü için önemli veriler sağlayacağını umduğumuz mektupları da kitaplaştırılmaya başladı. Halûk Aker, Karasu ile otuz yıl süren mektuplaşmalarını Halûk’a Mektuplar (2. Baskı 2013, Metis yay.) adıyla kitaplaştırdı. Halûk Aker kitabın önsözünde Karasu’ya hitaben; “Keşke öteki mektupların da yayımlanabilse... Örneğin Fransa' daki Jean'a yazdıkların. Ben sadece senden adını duymuştum. Daha fazlasını bilen, belki onu tanıyanlar da vardır. O mektuplar bulunsa derim, Türkçeye çevrilse, yayımlansa” der.
Aker’in bu dileği geçtiğimiz günlerde hayata geçti. Bilge Karasu’nun bazen elle bazen de daktiloyla Fransızca yazdığı Jean ve Gino’ya Mektuplar’ını (Haziran 2013, çev. Simla Ongan, Yapı Kredi yay.) arkadaşı ve eserlerinin Fransızca çevirmeni Alain Mascarou yayına hazırlamış. Kitabın ilginç bir yapısı var; sol sayfa Fransızca, sağ sayfa Türkçe olarak basılmış. Kapak da iki dilli. Bilge Karasu’nun Fransızcasını “köşeli” bulmasına, kimi zaman “neredeyse akademik bir Fransızca kullanmasına” ve Türkçe kadar hakim olamayacağını söylemesine rağmen Alain Mascarou Fransızca metnin de görülmesini istemiş. Mascarou, Karasu’nun “okul” Fransızcası kullanmasına rağmen dil oyunları ve şakalar yaptığına dikkati çekiyor.
Türkiye’de yayımlanmış Türkçe – Fransızca iki dilli bir kitabın Fransızca bilen okura ulaşma şansının çok fazla olmadığını düşünüyorum. Eğer amaç Karasu araştırmacılarına kaynak sağlamak ise Fransızca orijinaller e-kitap olarak yayınlanabilirdi. E-kitap formatında tüm Dünya’daki Fransızca bilen okura ulaşmak daha kolay. Benim gibi gönlü hâlâ kağıda basılı kitaptan yana olanlar ise kuşkusuz Fransızca orijinallerin YKY desteği ile bir Fransız yayınevinde yayınlanmasının daha iyi olacağını düşünür.
Bir yazardan geriye kalanları yayımlarken editörün kendine sorduğu ilk soru; “Yaşasaydı yayımlanmasını ister miydi?”dir. Yazarın yaşarken nasıl bir tavır içinde olduğuna bakılır, bu konuda görüş beyan etmiş mi diye araştırılır.
Bilge Karasu’nun Jean ve Gino’ya Mektuplar’ı 1964’den 1994’e kadar süren otuz yıllık bir dönemi kapsıyor. İlk dönemler Karasu’nun mektupların yayınlanmasına pek sıcak bakmadığını yazdığını görsek de son yıllarda bir seçme yapılabileceği düşüncesinde olduğunu okuyoruz. Bir mektuplaşma kitaplaşacaksa iki tarafın da yazdıklarının kitapta yer alması gerektiğini de yazmış Bilge Karasu. Bu tavır da yaklaşımı hakkında önemli bir veri. Mascarou, karşı tarafın mektupları elde olmasa da Karasu’nun yazdıklarının bize Jean’ın neler yazmış olduğunu anlamamızı sağlayacak verileri sağladığını söylüyor ve Karasu’nun mektuplarının tek başına bile önemli bir değer taşıdığını belirtiyor.
Ama Bilge Karasu birçok belge gibi Jean ve Gino’nun kendisine yazdığı mektupları yok etmiş ya da saklamamış. Notlarını ve kendisine gelen mektupların pek çoğunu yırtıp attığını ve bunu ‘hiç olmazsa’ beş senede bir tekrar etme kararı aldığını yine Jean’a yazdığı bir mektuptan öğreniyoruz. “Hiçbir şeyi ‘müzeleştirmemeye’ kararlıyım.” (...) “Kâğıt konusundaki ‘kurban edici’ darbelerim devam edecek” diyor bir mektubunda.
“Yaşasaydı yayımlanmasını ister miydi?” sorusuna olumlu cevap verebiliyorsak cevaplamamız gereken önemli bir soru daha var; “Özel şeyler yayımlanmalı mı?” Alain Mascarou, “tamamen özel hayata ait kısımları çıkartarak” bir seçki yaptığını belirtiyor.
Bilge Karasu, Jean ve Gino ile Paris'in yedinci bölgesinde Hôtel de Lille'de Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nın ilk sayfalarını yazarken tanışmış. Jean ve Gino aynı sokakta bir kaç metre ileride oturuyor. Karasu ile aynı otelde kalan Amerikalı bir arkadaşları tanıştırıyor. Bilge Karasu’nun 1964 yılbaşında “Roma'dan gönderdiği kartpostal otuz yıla yayılacak bir mektuplaşma”nın başlamasını sağlıyor. “Jean edepli, meraklı, kültürlü, önyargısız, ressamlara yakın, popüler sanata, alimlere ve yabancı topraklara tutkun bir amatör. (...) Bilge sayesinde Türkiye kâşifi” (...) “olağanüstü yumuşak bir yapıya sahip olmakla beraber, sosyal sorumluluklarla ilgili, militan, özellikle eşcinsel davanın her daim taraftarı, sevme hakkının coşkulu bir savunucusu.” Yani Jean’la Bilge Karasu’nun birçok ortak noktaları olduğu gibi, tartışacak konuları da çok. Bilge Karasu’nun da yazarlığının, çevirmenliğinin yanında felsefe, arkeoloji, resim, müzik, tiyatro gibi birçok alana ilgisi ve derin bilgisi olduğunu biliyoruz.
Karasu ile Jean’ın dostlukları entelektüel düzeyde, mektup arkadaşlığı ile sınırlı kalmıyor. Jean, birçok kez Türkiye’ye geliyor, Bilge Karasu’nun evinde kalıyor, birlikte seyahat ediyorlar. Karasu da defalarca Jean ve Gino’yu ziyaret ediyor. Çok yakın arkadaşlar. Alain Mascarou, “tamamen özel hayata ait kısımları çıkartarak” bir seçki yaptığını belirtse de dostluğun yoğunluğunu mektuplardan anlıyoruz. Çünkü Mascarou “tamamen özel hayata ait kısımları çıkarta”cağım derken birçok mektubu amiyane deyimle “kuşa çevirmiş” olmasına rağmen özel hayatı tamamen çıkartmayı başaramamış ya da önsözde “özel hayata ait kısımları çıkart”tım diyerek dedikodu meraklısı okuru savuşturmak istemiş. Zira mektuplarda Bilge Karasu’nun günlük hayatını, birlikte yaşadığı annesi ile ilişkilerini, arkadaşlarıyla yaşadıklarını okuduğumuz gibi sık sık aşkları ile ilgili de açık yürekli ifadelere ve yaşanmışlıklara rastlıyoruz. Bilge Karasu’nun yaşarken okurlarına anlatmayı tercih etmediği birçok özel’ini mektupların satır aralarından öğreniyoruz. Bilge Karasu biyografisi yazacaklar için çok önemli bilgi ve veriler var bu mektuplarda.
“Kuşa çevirme” meselesine gelirsek, niye böyle dediğimi anlatabilmek için bir alıntı yapayım. 05/05/1965 tarihli mektup olarak kitapta şu satırlar var; “Esenboğa’ya kesin geleceğim, hayatta kalırsam tabii (Türkçe dendiği gibi (...)” / “Şimdilik Ankara sular seller altında. Yeni ilahi-iklim modası olsa gerek.” (s.25). Mektubun orijinali mi bu kadar? Herhangi bir dipnot olmadığı için bilemiyoruz. Orijinali daha uzun da “özel hayata ait kısımları çıkart”ılınca geriye sadece bu (yarım) üç cümle kalıyorsa kitaba neden koymak gereği duyuldu? Alain Mascarou editörlük tercihlerini önsözde ya da başka bir yerde açıklamıyor. Özellikle 60’lı yıllardan yapılan seçmelerde böyle mektup parçaları öyle çok ki bir süre sonra metinden soğumaya başlıyorsunuz. Mektup duygusu ise hemen hiç oluşmuyor. Tüm “mektup”lar tırnak işaretleri içinde yani birer alıntı olarak yer alıyor. Tam olarak yayımlanmış bir mektup var mı, diye merak etmemek elde değil. Öte yandan Bilge Karasu’nun Jean ile yazışmaları sadece mektuplardan oluşmadığı, kartpostalların da varolduğu belirtildiğine göre bu tür kırık ya da tamamlanmamış cümlelerden oluşan kartpostalların olabileceği olasılığını da var. Ama yapılan alıntıların hangisinin bir mektuptan hangisinin bir kartpostaldan olduğu belirtilmediği için anlamamız olanaksız.                           
Editoryal tüm zorlaştırmalara rağmen Jean ve Gino’ya Mektuplar’ın havasına girip okumaya koyulursanız Bilge Karasu’nun yaşamına, düşünce dünyasına dair birçok bilgiyi verdiğini, mektuplarını kendine has bir üslupla merakla okunan bir anlatı havasına soktuğunu göreceksiniz. Bilge Karasu’nun yazma süreci, okuduğu, çevirdiği kitaplar gibi edebi dünyasının yansımaları yanında günlük hayatı, yaşadığı zorluklar, sıkıntılar, hastalıklar, acılar yanında aşklar, keyifler, tatiller ve unutulmaz dostlukları da bu satırlara yansıyor. Bilge Karasu’yu da eserlerini de daha çok merak ediyorsunuz. 
11.07.13

Yorumlar