Başbakan Erdoğan’ın "Sanatçılara söylüyorum; siz 10 yıllık iktidarımızda bizden ne istediniz de almadınız? Ama bundan sonraki süreç
böyle çalışmayacak. Çok daha farklı çalışacak” sözleri bir işaret fişeği etkisi
yarattı.
Mehmet Ali Alabora’ya yaşatılanlar çarpıcıdır. Sanatçıların televizyon
kanallarındaki programlarının iptali, sözleşmelerin yenilenmemesi,
belediyelerin festivallerinde konser programlarının iptal edilmesi gibi birçok yaptırım
arka arkaya geldi. Kara listeler işleme konmuştu.
“Toplumda yeni mağduriyetler yaşanmaması için nefret dilinin
sona ermesini, sanatçıların ve sanat eserlerinin hedef gösterilmemesini ve
toplum üzerindeki baskıların kaldırılmasını istiyoruz” diyerek Yaşar Kemal, Ara
Güler, Orhan Pamuk, İdil Biret gibi değerli yüz sanatçı ve yazarın imzaladığı “Kaygılıyız”
başlıklı ilanlar kara liste hazırlamakta sıkıntı çekenlere yeni bir ilham
kaynağı oldu.
İlandan bir gün önce Lice’de “Kalekol” inşaatını protesto
edenlere ateş açılmış, bir genç öldürülmüş, dokuz kişi yaralanmıştı. İnsanlar
sokaklara dökülmüştü, Barış Süreci’nin yarıda kalmasından endişe ediliyordu. Bir
yanda “Kaygılıyız” ilanındaki ifadelerin hafif kaldığı, durumun çok daha vahim
olduğu kanısı yaygındı. Diğer yanda ise küçümseme, alaya alma, yok sayma havası
vardı. Bir yayıncı twitter’da defalarca şöyle yazıyordu: “100 Aydın kaygılıymış
eeee aydının aydınlatamadığı milyonlar KAYGISIZSA ne olacak!"
Kızgınlıklarını alayla gizleyemeyenler öfke ve nefretle
klavyeye saldırıyordu. İTO’nun üst düzey yöneticilerinden biri twitter’da
“Yıllardır toplumun değerlerine sanat adına saldıranlar kaygılıymış. Kaygılanın
devriniz bitiyor” diyordu. Haber Vaktim’in
“Gerçekten kaygılanın artık..” başlıklı yorumunu okuyup da yazmıştı sanki. Ve
yalnız değildi, binlerce tehdit mesajı sosyal medyada uçuşuyordu.
Muhafaza-kâr şair ve yazarlar da bu koroya katıldı. Çünkü
rahatsızdılar. Devlet olanaklarından sonuna kadar faydalanmak yetmiyordu. Artık
paylaşmak da istemiyorlardı. Gezi Parkı Direnişi’ni “eşkiyalık” olarak tanımlayıp,
hem direnişi destekleyen hem de devlet ya da belediye etkinliklerine katılan
şair ve yazarları “yüzsüzlük”le suçlayıp, “Yeter artık” diye haykıranları
okuduk. Muktedirin diliyle konuşup, “sağcıyım” “solcusun”, “beyazım” “karasın”,
“gri olmak istiyorsan sözümü dinle” diye tehdit edeni de...
Kara listelerin bazı bürokratlara sunulduğunu duymuştum ama
işin bu kadar alenileşeceğini tahmin edemezdim. Bunlardan biri yayın yoluyla muhbirliğe
başlamış. İki haftadır “Gezi Edebiyatı Çapulcu Kolu” diyerek gazetedeki
köşesinde listeler yapıyor. “Değerlerinize, dahası kutsallarınıza saldırıyor
eski ahbaplarınız” diye söze girip “hoşgörü’cü çevreleri ve siyasî iktidarı
uyandırır mı bilmeyiz” diyerek isimler sıralıyor. İlk yazıda internet
sitelerini taramış, Gezi Parkı Direnişi’ni destekleyen yazı yazan şair ve yazarları
tespit edip listelemiş. İkinci yazıda da sosyal medyada destek mesajı atan şair
ve yazarların adlarını veriyor. “Sanatçıyı değersizleştirme, hedef gösterme,
itibarsızlaştırma, suçlama, baskı altına alma” kampanyasını bir muhbir
heyecanıyla kara listelerle taçlandırıyor. Siyasi iktidar bu isimlerin üstünü
çizerse herhalde meydanın kendisine kalacağını umuyor. Buyrun sizin olsun
iktidarın nimetleri, yemeye devam!
17.07.2013
Yorumlar