Genç Türkiye İnşa Edilirken



Mimar Ernst Arnold Egli “Genç Türkiye İnşa Edilirken”de 1930’larda Türkiye’nin yaşadığı mimari değişimi anlatırken Cumhuriyetin ilk yıllarına da tanıklık ediyor. “Atatürk’ün Mimarının Anıları” üst başlığı ile sunulan kitapta başkent Ankara başta olmak üzere birçok kentte önemli yapılara imza atmış Ernst Arnold Egli’nin sadece mimari çalışmalarını değil Türkiye’de yaşadıklarını, gözlemlerini de okuyoruz.
Ernst Arnold Egli, 1893 Viyana doğumlu. İsviçreli bir annenin çocuğu olduğu için hem İsviçre hem de Avusturya vatandaşı. Bu İsviçrelilik daha sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın bu tek güvenli ülkesinde yaşama şansına kavuşmasını sağlayacak. Egli, Viyana Teknik Üniversitesi’nde mimarlık eğitim almış. Güzel Sanatlar Akademisi’nin yöneticisi Clemens Holzmeister’in asistanlığını yapmış. Holzmeister, Ankara’nın başkent olarak imarı sırasında önemli birçok devlet kurumunun mimarı. Eğitimle ilgili binalarda cumhuriyetin ruhunu yansıtacak modern binalar yapacak bir mimar arayan Türk Eğitim Bakanlığı yöneticilerine Egli’yi öneren de Holzmeister.
Egli, 1927’de Eğitim Bakanlığının Ankara’daki inşaat bölümüne baş mimar olarak atanır. Aynı zamanda da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin başına getirilir. Egli, başta Atatürk olmak üzere cumhuriyetin kurucuları ile tanışır, birlikte çalışır.
Ankara ve Türkiye’nin çeşitli kentlerinde çok sayıda okul binası yaparak işe başlayan Ernst Arnold Egli daha sonra birçok resmi binayı, hatta rica üzerine özel kişiler için konutları da planlayacak, yapımını denetleyecektir.
Egli, Türkiye’ye geldiğinde 34 yaşında genç ve idealist bir mimar. İlk görevi de biraz cansıkıcı. Mimar Kemalettin’in yapmakta olduğu Gazi Eğitim Enstitüsü binasının (şimdiki Gazi Üniversitesi rektörlük binası) inşaatını devralmasını istiyor Atatürk. Sürmekte olan inşaatı beğenmemektedir. Cumhuriyetin yeniliğini simgeleyecek, batıdaki örneklere benzeyen modern binalar istemektedir. Hem binanın mimarı Mimar Kemalettin Bey’i hem de projeyi sahiplenen Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’i kıracak, küstürecek bir görevlendirmedir bu. Atatürk’ün niyeti geçmişten esintiler yansıtan milli mimariden gelişmeyi, batıya dönüklüğü ve modernliği yansıtan bir mimari anlayışa geçmektir. Egli bu değişimin kolay olmayacağını, birçok dirençle karşılaşacağının farkında olsa da emir Atatürk’ten geldiği için itirazsız kabul ediyor. Türkiye’de çalıştığı 13 yıl boyunca da Atatürk’ün desteğini hissederek, rahat bir çalışma ortamı buluyor.
Egli’den bir yandan Ankara’da özellikle eğitimle ilgili yapıları tasarlaması istenirken bir yandan da İstanbul’daki Güzel Sanatlar Akademisi’ni modern bir okul haline getirmesi isteniyor. Egli’nin Ankara ve İstanbul arasında geçen bir hayatı olacaktır. Bu ikili hayat yanında meraklı ve öğrenmeye açık biri olan Egli ülkeninin yaşam koşullarını, mimari alışkanlıklarını daha iyi anlamak için sık sık yurt gezilerine çıkacak, Türkiye’de ayak basmadık yer bırakmayacaktır.
Egli’nin mimari eserleri arasında cumhuriyetin simgesi olmuş birçok önemli yapı var. Ankara’da yaptığı binaların bazıları şunlar; Devlet Konservatuarı, Ankara Ticaret Lisesi, Eski Sayıştay Binası, İsmet Paşa Kız Lisesi, Ankara Kız Lisesi, Ziraat Fakültesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Gazi Lisesi, Atatürk Orman Çiftliği kompleksi ve Bira Fabrikası, Marmara Köşkü, İsviçre Büyükelçiliği, Irak Büyükelçiliği, Türk Hava Kurumu , Etimesgut Uçuş Okulu, Koç Han, Etimesgut Yatı Mektebi...
Egli çalışkan ve yaratıcı mimar. Öğrenmeye açık, istekli. Türkiye’yi tanımakla kalmıyor, kısa zamanda Türkçe’yi de öğreniyor. Harf Devrimi’nde Atatürk’ün yeni harflerin okunuşlarını denediği birkaç kişiden biri. Viyana’da kalsa hayal bile edemeyeceği görevlere gelmiş. Devlet katında büyük hürmet görüyor. Sedad Hakkı Eldem gibi önemli mimarları yetiştiriyor. İyi de bir yaşamı var. Boğaz kıyısında ev, tekne, davetler...
Egli Türkiye’yi, insanları seviyor, düşlediklerini çok fazla engelle karşılaşmadan hayata geçirmekten memnun. Cumhuriyetinin temellerinin atılmasına, yaşanan olaylara şahit olmak onu heyecanlandırıyor. Aklında Tük vatandaşlığına geçmek bile geçiyor. Öylesine bağlanmış Türkiye’ye.
Ataürk’ün ölümü ile her şey hızla değişmeye başlıyor. Artık alıştığı çalışma koşullarını bulamayacağını, işine karışılacağını, istediği gibi yapılar inşa edemeyeceğini anlıyor. Türkiye ile birlikte Dünya da hızla değişmekte, İkinci Dünya Savaşı’na doğru hızla ilerlemektedir. Hitler’in durdurulamayan yükselişi Avrupa’yı, özellikle Avusturya’yı yaşanmaz bir hale getirmek üzeredir. Egli gelişme çağında olan kızlarının geleceğinden de endişe ederek güvenli bir liman olarak vatandaşı olduğu İsviçre’ye yerleşmeye karar verir.
Avrupa’da mimari anlayış değişmiştir. Birçok yeniliğin gerisinde kaldığını, istediği gibi görevler alamayacağını anlayınca Zürih Teknik Yüksek Okulu’ndan gelen teklifi kabul edip, orada dersler verir. 1953’de Birleşmiş Milletler’den Ankara’daki Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde görev yapmak üzere teklif alınca da hemen kabul eder. “Çok Partili Türkiye” diye tanımladığı Demokrat Parti İktidarı dönemi eskisyle karşılaştırılmayacak ölçüde farklıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yerleştirilen modernist anlayış terk edilmiş yaşamın her alanında muhafazakarlaşma artmış, dindarlık dikkati çekici boyutlara varmıştır. 1955’e kadar kaldığı Türkiye’de bir yandan değişimi gözler mutsuz olurken diğer yandan günlerini boşa geçirmez yine Anadolu’ya geziler yapar, şehircilik anlayışı ile ilgili raporlar hazırlar, öneriler getirir.
Bir daha Türkiye’ye gelmese de bağını koparmıyor. Başta Mimar Sinan ve Türk Evleri hakkında olmak üzere Türkiye’deki mimarlık sanatı ve şehircilik çalışmaları hakkında önemli eserler veriyor.  
Ernst Arnold Egli “Genç Türkiye İnşa Edilirken”de (Nisan 2013, çev. Güven Göktan Üçer, Türkiye İş Bankası yay.) yer alan anılarını emeklilik döneminde, 1966 – 69 yıllarında kaleme almış. Yaşam öyküsünün Türkiye ile ilgili bölümlerinden oluşuyor kitap. Anılar henüz anadili Almanca’da bile basılmamış. Egli’nin Türkiye ile ilgili anılarını Leyla Alpagut’un “Bir Kültür İnsanı, Modernist Bir Mimar: Ernst Arnold Egli” başlıklı makalesi tamamlıyor. Tamamlıyor diyorum çünkü bu makale olmasa Egli’nin önemini tam olarak kavramak mümkün değil. Çünkü Egli anılarında mimarlık çalışmalarından da söz etse de ayrıntılara girmiyor esas olarak Cumhuriyeti kuran Türkiye’de yaşadıklarını, gözlemlerini anlatıyor. Mimari eserlerden çok Türkiye’nin çeşitli bölgelerine yaptığı gezilerde yaşadıkları, gördükleri ve o yörelere ilişkin görüş ve önerileri var anılarda. Bu açıdan da cumhuriyetin kuruluş yıllarının dışarıdan bir bakışla nasıl göründüğünü anlamak için önemli bir kaynak. Bir yakın tarih tanıklığı. Ama Egli’nin esas önemi Leyla Alpagut’un makalesinde belirttiği gibi Atatürk’ün yeni, batılı, modern Türkiye planını mimaride başarılı bir biçimde hayata geçirmesi. Clemens Holzmeister’in eserleri ile birlikte değerlendirdiğinizde Ankara’daki simge sayılabilecek önemli binaların neredeyse tümünü yaptıklarını görüyorsunuz.
Egli ile ilgili bir önemli çalışma da internette araştırırken gördüğüm ama basılı halini inceleyemediğim Leyla Alpagut’un “Cumhuriyetin Mimarı Ernst Arnold Egli” adlı (Boyut yay.) Türkiye yılları, anılar ve Ankara için yapılar” alt başlıklı çalışması. Kitapta “Egli’nin 1927 yılında başlayan ve 13 yıl süren ilk Türkiye dönemi, yapıtlarının orijinal fotoğrafları, prototipler, eskizler, tasarımlar, Egli'ye ait orijinal planlar...” yer alıyormuş. Benim gibi Ernst Arnold Egli’yi “Genç Türkiye İnşa Edilirken”de tanıyıp merak edenler için önerilir. Egli’nin “Osmanlı Altın Çağının Mimarı Sinan” (Arkeoloji ve Sanat yay.) adlı eserinin de kitapçılarda bulunduğunu ekleyeyim.

Yorumlar