Deniz Kavukçuoğlu’nun adanın iç yakan yakın tarihini
anlattığı “Hüzün Adasında Bir Köy”ü (Can yay.) okuduktan sonra Gökçeada’yı daha
çok merak etmeye başlamıştık. İki günlüğüne Gökçeada’ya, İmroz’a yolumuzu düşürdük.
İmroz’un Poyraz’ı ve Lodosu meşhur. Sürekli rüzgâr esiyor.
İstanbul’un aşırı nemli sıcağından sonra büyük bir ferahlık. Verimli toprakları
olan suyu bol bir ada. Dört baraj gölü ve bir tuz gölü var. Çam ormanları,
makilik ve zeytinliklerle güzel bir Kuzey Ege adası. Zeytincilik, arıcılık,
bağcılık ve balıkçılık yapılıyor. Küçük baş hayvancılıkta da ünlü. Koyun ve
keçi yetişiyor. Bu tarımsal zenginlik eşsiz lezzetlerin de kaynağı.
Bademli Köyü’nden (Gliki) Efterpi “Efi” Sguromali’nin
kendine has bir yöntemle yaptığı ünlü bademli kurabiyelerini adanın merkezinde
bulunan Meydani Pastanesi “Efi Badem” adıyla marka haline getirmiş. Keçi
Peyniri, bal ve karadut reçelinin de markalaşması gerektiği söyleniyor.
Zeytinli Köy de (Ayatodori) dibek kahveleri ile meşhur.
Mehmet Yaşın ya da Vedat Milor gibi lezzet avcısı olmasak da adanın kendine has
lezzetlerinin izini sürüyoruz. Zeytinli Köy’ün küçük meydanında Madamın
Kahvesi, Orhan Amca (Karatay) ve Panayot da dibek kahvesi yapıyor. Kahvenin
yanında sakızlı dondurmayı öneriyorlar. Barba Hristo da sakızlı muhallebi ile
ünlü. Deniz ürünleri yapan iyi lokantalar da var. Hemen her köyün kendine has
lezzetleri var. Ama bizi en çok etkileyen Gökçeada girişindeki küçük bir bahçede
Ecem Mantı - Gülsen Hanım’ın yaptığı yemekler oldu. Gökçeada 2006’da “Slowfood”
(Yavaş Yemek) şehri olmuş. Bu ünvanı hak ediyor ama “slowfood” pahalı yemek
demek değil. Restoranların gereksiz pahalılığından, şişirilmiş faturalardan çok
yakınılıyor.
Zeytinli Köy’e kahve içmeye geldiğimizde park edecek yer
yoktu. "Gökçeada'yı Koruma Yardımlaşma Geliştirme ve Yaşatma
Derneği" binasında Ioakim Boutaras’ın “İmroz Eğitim Tarihi” kitabının tanıtım toplantısı varmış. Törene İmrozlu Rum
Ortodoks Patriği Bartholomeos ve Yunan konsolosluk yetkilileri de katılıyor. Dernek
Başkanı ve Rebetiko müziğin önemli adlarından Stelyo Berber 1964’de
kapatılan Rum İlkokulu’nun 3-4 öğrenci ile bile olsa bu dönem öğretime
başlayacağını müjdeliyor.
Adadaki tüm oteller ve pansiyonlar dolu. 15 Ağustos Meryem Ana
Yortusu için Yunanistan, Kanada, ABD ve Yeni Zelanda’dan gelen İmrozlular
tatillerine devam ediyormuş. 90’lı yıllarda yaşanan olumlu hava İmrozluların
vatanlarına dönmesini yazlarını burada geçirmelerini sağlamış. Sit alanı olan
Bademli Köy ve Zeytinli Köy’de yıkık evler eski hallerine uygun olarak
yenileniyor.
Bademli Köy’ün girişindeki oteli Deniz Kavukçuoğlu’nun
yazılarından hatırlıyoruz. Sit alanına inşa edilen 5 katlı bu yapı
mühürlenmesine rağmen inşaat durmamış ve kullanıma açılmış. Benzer bir durum Kaleköy
sahilinde... Çarpık kentleşme ile mücadele etmesi gereken belediye denizin
hemen kenarına, kumun içine bir otel inşa etmiş. Kaleköy’de denize girilemediğinden,
kanalizasyon sorunundan da söz ediliyor.
Gökçeada’ya gelmesi de dönmesi de zor. Gestaş’ın yeni
feribotları bir saatte Gökçeada’ya ulaştırıyor ama feribot kuyruğunda 7 saat
bekleyince hiçbir şeyin tadı kalmıyor. Gestaş, İdo’yu örnek alarak bir bilet
satış sistemi geliştirmeli, saatlerce limanda beklemeden feribota
binilebilmeli. İmroz görülmesi, yaşanması gereken bir yer, gitmesi ızdırap
olmamalı.
Yorumlar