Cem Selcen “Tek Kişilik Din”de farklı yerlerde yaşayan,
birbirleri ile herhangi bir ilişkisi ya da benzerliği olmayan kişileri öldüren
bir seri katil ya da katilleri bulmaya çalışan bir yazarla komiserin yaşadıklarını
anlatıyor.
“Yaklaşık üç ay önce benim alt komşum öldürüldü” diye
yazmaya başlıyor New York’ta bir otel odasında yaşayan anlatıcı. Gelip geçerken
kapı önünde kısa sohbetler ettiği bir felsefe profesörü öldürülen komşu. Pek
tanımasa da komşusunu kendine yakın bulmuş, dostluk edebileceğini düşünmüş.
Kendi gibi yalnız biri olduğunu düşünüyor profesörün. Gerçekten de
asistanlığını yapan bir öğrencisinin dışında kimsesi yok.
Hüseyin gece yarısı bardan eve dönerken olaya dahil
oluyor. Bıkkın, yorgun, gereksiz sert görünüşlü komiserle tanışıyor. Komşu
olarak belki bir şey görmüştür, biliyordur diye sorgulanıyor. Bu sorgudan sonra
da komiser sık sık Hüseyin’e danışıyor ve Hüseyin katili yakalamaya çalışan
ekibe dahil oluyor. Cinayet soruşturmasına dahil olmasında sıradan hayatında
canı sıkılan komiserin onunla arkadaşlık etmesi kadar öldürülen profesörün
yalnızlık üzerine çalıştığını öğrenmesi de etkili oluyor. Yine de Türkiye’de
geçen bir polisiye roman için bir cinayet soruşturmasına böyle eklemlenmenin
pek de inandırıcı olmadığını söylemeliyim.
Profesör, “sırt üstü, bacaklar bitişik, kollar göğsün
üstünde, bilekler üst üste” salonun ortasında bulunmuş. Türkiye’nin çeşitli
şehirlerinde de benzer şekilde öldürülmüş yalnız adamlar olduğunu öğrenince
Hüseyin’in olaya ilgisi daha da artıyor. Bir seri katil söz konusu olabilir ama
bu birbirini tanımayan ve herhangi bir ortak yanları olmayan adamların hangi
sebeple öldürülmüş olabileceğini de merak etmemek elde değil. Kimseyle bağları
olmayan, eşi dostu bulunmayan bu adamların öldürülmesi için bir sebep
görünmüyor. Seri katillerin adam öldürmesi için bir sebep olması gerekmediğinin
ise üzerinde durmuyorlar.
Komiser ve yazarın katili yakalaması klasik ekseni
üzerine oturtulan romanın asıl meramı ise günümüzde insanın “yalnız” olması, yalnız
yaşamasının en doğru yaşam biçimi olduğu ve kitabın ismine ve yalnızlık
durumuna atfen “herkesin kendi tek kişilik dinini yaratması” gerekliliği. Google’da
kitapla ilgili bilgileri ararken Zeki Müren’in yalnızlık halini anlattığı “Tek
Kişilik Din” adında bir şiirine rastladığımı belirteyim. Ama kitapta bu şiire
bir gönderme yok.
“Tek Kişilik Din” (Ağustos 2013, Sel yay.) “felsefi bir
kara polisiye” diye tanıtılıyor. Bir polisiye roman yapısında kurulmasına
rağmen aslında alıntılarla oluşturulmuş kitap. Romanın sonundaki “Notlar”
bölümüne göre Cem Selcen, Kierkegaard, Nietzsche gibi düşünürlerden, Octavio
Paz, Michel Tournier, Fyodor Dostoyevski gibi yazarlardan 34 ayrı alıntı
yapmış. Ayrıca altı ayrı araştırmadan da yararlanılmış ya da alıntılar
yapılmış. Cem Selcen sadece yalnızlık
üzerine değil onunla bağlantılı olarak yaşam, ölüm, varoluş, insanlar arası
ilişkiler, insanın doğayı kullanımı hakkında da düşünceler geliştiriyor.
“Tek Kişilik Din”in “felsefi” yanını bu alıntılar
üzerinden geliştirilen tartışmalar, öne sürülen görüşler oluşturuyor. Ağırlığın
da “felsefi” yanda olduğunu polisiye’nin felsefi tartışmaya vesile edildiği
için geride kaldığını söylemeliyim. Polisiyenin “kara” yanına gelince, Hüseyin
ve komiser birlikte çalışıp, iz sürüp, akıl yürüterek sonuç olarak katile ya da
katillere ulaşsalar da onları yakalayıp adaletin önüne çıkartmaya güçleri
yetmiyor.
Türün sıkı takipçileri “Tek Kişilik Din”de polisiye roman
yapısı açısından önemli açıklar bulacaklardır ama felsefi ve edebi metinlerden
hareketle bir cinayeti çözme düşüncesinin polisiye okuru için çekici olduğunu
belirtmeliyim. Edebiyat okuru da kitabı roman olarak değerlendirmekte
zorlanacaktır. Alıntıların ve felsefi tartışmaların, düşüncelerin yoğunluğunun
ana yapıyı ve romanın akışını sekteye uğrattığı bu açıdan temel eleştiri olarak
ileri sürülebilir.
“Tek Kişilik Din”de Cem Selcen, felsefi bir deneme olarak
yayınlasa okurların çoğunun ilgisini çekmeyebilecek bir çalışmayı polisiye
roman biçimi içinde sunarak okur sayısını artırmaya çalışıyor. Polisiye ve edebi
yanlar biraz daha güçlü olsaymış, konu felsefi tartışmanın ve bol alıntının
altında bu denli ezilmeseymiş ortaya daha iyi ve farklı bir eser
çıkacakmış.
12.09.2013
Yorumlar