Örümcek Kapanı



Cemil Kavukçu’nun  “Örümcek Kapanı” değişik bir kitap. Türler arasında bağlar kurup kendine yeni bir biçim yaratıyor. Kitabın kapağında tür olarak “deneme” yazılması da o nedenle çok uygun.
Ataç’tan, Nermi Uygur’a, Salâh Birsel’den Enis Batur’a önemli denemecilerimiz olsa da deneme çok ihmal edilmiş bir türdür edebiyatımızda. Artık çok deneme yazılmıyor yazılsa da hakkı verilip denemelerde dil ve anlatım açısından yeni arayışlara girilmiyor. “Deneme” denince ortaya çıkan daha çok makale ile köşe yazısı arası bir şey. Bu nedenle ilk anda biraz soğuk yaklaştım “Örümcek Kapanı”na (Eylül 2013, Can yay.). Cemil Kavukçu Akşam Kitap’ta yayınlattığı yazılarını derlemiş diye düşündüm. Ama okumaya başlayınca farklı bir kitapla karşı karşıya olduğumu anladım.
Cemil Kavukçu denince akla öykücülüğü gelir. Kendine has, duru, sakin bir anlatımı vardır. İlk öyküsü “Pazar Güneşi” 1981’de Ankara’daki Sesimiz dergisinde yayımlamış. Otuz yılı aşan bir öykücülük serüveni var. Bu serüven sırasında öğrendiklerini paylaşıyor denemelerinde Cemil Kavukçu. Arka kapakta da yazdığı gibi “Her şey öykü olur mu? Yazar, tanık olduğu, yaşadığı, işittiği her ilginç olaydan bir öykü çıkarır mı? Öykü fikri nereden gelir, nasıl gelişir ve okuru büyüleyen bir metne nasıl dönüşür?” gibi öykü yazanların karşılaştığı temel sorunlara açık yürekli cevaplar veriyor.
Ama bununla yetinmiyor Kavukçu, öykü yazmanın inceliklerini anlatır, yazma yöntemini açıklarken bunu yaşamından örneklere, anılara dayandırıyor. “Örümcek Kapanı”nı değişik bir kitap yapan da bu. Doğup büyüdüğü İnegöl’ün, mesleği jeofizik mühendisliğinin, karada ve denizde evden uzakta geçirdiği yılların, yaşadıklarının, gözlemlediklerinin, anların ve imgelerin öykülerine nasıl yansıdığını ve öykücülüğünü belirlediğini yazarak başlıyor. Çocukluk, gençlik çağlarından “işte bundan öykü olur” diyebileceğimiz “bunu neden öyküleştirmemiş” dediğimiz anılar anlatıyor. Dostları akrabaları da benzer sorular sormuş, “bu yaşadığımız öykü olur mu?” demiş. Cemil Kavukçu yaşananların nasıl öyküleşeceğini ve neden çoğunlukla öyküleşemiyeceğini bu anılardan yola çıkarak anlatıyor. Yani anlattıklarını somutlaştırıyor. Böyle olunca da soruların cevabı çok daha iyi anlaşılıyor.
İşin bir de yönü daha var; Kendinin öykü kahramanı yapıldığını sananlar. Cemil Kavukçu bunlarla ilgili olarak da çoğu tatlı bazısı buruk anılar anlatıyor. Öykü kahramanlarına verilecek isimlerin bile nasıl sorunlar, tatsızlıklar yaratabileceğini örnekliyor.  
“Örümcek Kapanı”nındaki denemeler Cemil Kavukçu’nun öykü uğruna denemeciliğini hatta eleştirmenliğini de feda ettiğinin kanıtı. Anılarla, yaşam öykülerinden parçalarla harmanlayıp öykücülüğün sorunlarına cevap aradığı denemelerinin yanında başta bu yıl Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Alice Munro olmak üzere James Joyce, Andre Gide, Ernest Hemingway, Antonio Tabucci, Bulgakov, Muzaffer Hacıhasanoğlu, Didem Uslu gibi yazarlardan yola çıkarak yazdığı denemeler okuduğu eserleri nasıl eleştirel bir gözle inceleyip yorumladığını örnekliyor.
“Örümcek Kapanı” öncelikle öykü yazmak isteyenler için tatlı dilli bir el kitabı. Ama bunun yanında Cemil Kavukçu’dan anılar okuyup onların öykülerine nasıl yanısıdığını ya da yansımadığını öğrenmek isteyenlerin de keyifle okuyacağı bir kitap. Hepsinden önemlisi “Örümcek Kapanı” anlatı ile düzyazının karışımından yeni tadlar yaratan iyi bir deneme kitabı.   
18.11.2013

Yorumlar