İstanbul Modern Sanat Müzesi Tophane’deki 4 numaralı Gümrük
Antreposu’nda kapılarını açalı 10 yıl olmuş. İstanbul Modern 11 Aralık 2004
tarihinde açıldığında 17 yıllık bir düş -proje hayata geçmiş oldu. Daha sonra
İstanbul Bienali olarak anılacak olan 1. Uluslararası Çağdaş Sanat
Sergileri’nde 1987’de ilk fikir ortaya çıkmış. Serginin gördüğü ilgiden
etkilenen İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucusu Nejat Eczacıbaşı,
İstanbul’da bir modern sanat müzesi kurmak üzere harekete geçmiş. Yıllar içinde
çeşitli girişimler yapılmış, hatta restore edilen Feshane binasının müzeye
tahsis edilmesi söz konusu olmuş ama sonuç alınamamış.
2003’de 8. İstanbul Bienali’nin 4 numaralı Gümrük
Antreposu’nda gerçekleştirilmesi müze olarak kullanılabileceği görüşünü doğurmuş.
8000 m2’lik bina bir yıl gibi kısa bir sürede süreli ve sürekli sergi
salonları, fotoğraf galerisi, eğitim ve sosyal programları, kütüphane, sinema,
restoran ve mağazası ile modern bir müze haline getirilmiş.
Sürekli serginin temelini Türk resim sanatının örneklerinden
oluşan Eczacıbaşı ailesi kolesiyonu oluşturuyor. Bu nedenle müze açıldığında genel
görünüm büyük boyutlu bir resim sergisi gibiydi. “Gözlem – Yorum – Çeşitlilik”
başlıklı sürekli sergiden Türkiye’de resmin nasıl bir evrim geçirdiğini anlamanız
mümkündü. “20. Yüzyıl Türk Resminde Etkileşimler, İlişkiler, Karşıtlıklar” alt
başlığını taşıyan, 100 ressamın eserlerinin yer aldığı serginin sunumu bu
mantığı aşmaya çalışsa da ortaya çıkan buydu. Koleksiyonun bir müze oluşturacak
büyüklükte olmadığı ve günün sanat eğilimlerini yansıtmadığı temel
eleştirilerdi.
Devletin o gün de bugün de hâlâ “İstanbul Resim ve Heykel
Müzesi”nin kapılarını açamadığı bir sanat ortamında diğer koleksiyonlardan
desteklerle bir özel koleksiyondan oluşturulan bir müzeye böyle eleştirmek
haksızlıktı bence. Yanlışın müzenin adlandırılmasından kaynaklandığını ve “İstanbul
Modern Sanat Müzesi” adının altında yapılan işin ezilmesi tehlikesi olduğunu
düşündürüyordum. Üstelik Türkiye’deki ilk modern sanat müzesiydi kurulan. Beklenti
yüksekti. New York'taki MoMa, Londra'daki Tate Modern ya da Paris'teki Pompidou
Merkezi’ndeki gibi Dünya
çağdaş sanatından örnekler görmeyi umuyordunuz ama koleksiyonda böyle eserler
yoktu.
İstanbul Modern ana koleksiyonundan kaynaklanan handikapını
süreli sergilerle aşarken bir yandan da koleksiyonu zenginleştirecek yeni
alımlar yaptı. Heykel eksiğini kapamaya çalıştı. Fikret Mualla, Cihat Burak ve
geçen yıl sonuna dek süren Erol Akyavaş retrospektifleri hemen aklıma gelen
sergiler. Fotoğraf, video gibi alanlarda yapılan sergilerle, sinema
gösterileri, edebiyat söyleşileri ile bakış açısının genişliğini gösterdi müze.
Uluslararası işbirlikleri kurdu, destekler aldı. Koleksiyonunu diğer müzelerle
paylaştı. Yurtdışında sergiler açtı. Bubi’nin bir işinin sansürlenmesi gibi
tatsızlıklar, küstürülen sanatçılar da var bu tarihte.
10 yıl uzun bir süre gibi görünse de bir müze için çok kısa.
İstanbul Modern’in 10 yılda yaptıklarına baktığımızda sürekli ilgi gören,
yaşayan bir müzede olması gereken çoğu şeyi yaptığını görüyoruz. Yaşayan bir
müze, daha çok da çağdaş sanat merkezi oldu İstanbul Modern.
İstanbul Modern 10 yılını komşu coğrafyalardan sanatçıların
yapıtlarını bir araya getirdiği “Komşular - Türkiye ve Çevresinden Güncel
Anlatılar” sergisi ile kutluyor. "Geçmiş ve Gelecek" adlı yeni
koleksiyon sergisi, fotoğraf sanatçıları
Barbara ve Zafer Baran’ın retrospektif sergisi, dünyanın farklı yerlerinden
güncel video, kısa film ve hareketli görüntüleri bir araya
getiren Artists’ Film International / Uluslararası Sanatçı
Filmleri programı süren diğer etkinlikler.
12.02.2014
Yorumlar