Murathan Mungan “Kadınlar Arasında” seçkisinde günümüzün en
önemli öykücülerinden, romancı ve şairlerinden kadınlar arasında aşktan söz
eden öyküleri derlemiş.
Önsözde “her aşk hikâyesinin aslında kendinden başka
şeylerin de hikâyesi olduğunun unutulmaması gerekir” diyor Murathan Mungan ve
nasıl öykülerle karşılaşacağımızı da ustalıkla özetliyor, “Kadınlar arasında
yaşanan adı konmuş konmamış, bir ad konulmasına gerek duyulan ya da duyulmayan
gönül bağlarının, duygusal, tensel çekimlerin; kendini gerçekleştiremeyen
arzuların ya da sonuçları göze alınıp yaşanan tutkuların; bir ilişkiye
dönüşememiş ya da zamanla derin bir dostluk ve himayeden koyu bir çekişme ve
rekabete kadar farklı biçimler altında varlığını sürdüren köklü yakınlıkların
hikâyesi de olabilir...”.
Murathan Mungan, kitabı var olan, dergilerde, kitaplarda
yayımlanmış öykülerden derlememiş. Günümüz öykücülerinin önde gelen adlarından,
romancılardan, şairlerden bu seçki için özel olarak yazmalarını istemiş.
“Kadınlar Arasında”da (Şubat 2014, Metis yay.) Gaye Boralıoğlu, Birhan Keskin, Hakkı
İnanç, Mine Söğüt, Figen Alkaç, Murat Yalçın, Barış Pirhasan, Birgül Oğuz, Erendiz
Atasü, Hakan Günday, Fatih Özgüven, Barış Bıçakçı, Sine Ergün, Hatice Meryem, Fadime
Uslu, Ayşegül Çelik, Karin Karakaşlı, Nermin Yıldırım, Attilâ Şenkon, Mehmet
Bilâl, Neslihan Önderoğlu, Yalçın Tosun ve Pelin Buzluk’un öyküleri yer alıyor.
Her seçkide hazırlayana bu isimleri neden seçtiği sorulur.
Bu seçkide de daha önce hiç öykülerini okumadığımız bazı romancı ve şairlerin
niye seçildiği merak edilecektir. Bu tip çalışmalarda yazmayanlar, yazamayanlar
da merak edilir. Çünkü bir “ısmarlama” söz konusu. Her yazar her konuyu
yazmadığı gibi ısmarlama öykü yazmak da kolay iş değil. O nedenle bu tür her
seçkide öne çıkan, diliyle, anlatımıyla dikkati çeken, konuyu doğru ifade eden
öyküler olduğu gibi tamamen hatır için yazılmış havasında olanlar da vardır.
Kadınlar arasında aşk edebiyatımızda pek fazla işlenmemiş,
işlendiğinde de yanlış anlatılmş bir konu. Daha çok erkek yazarlar değinmiş
kadınlar arasında aşka. Çoğunlukla da önyargılar ağır basmış. Çünkü eşcinsellikten
söz etmenin bile ahlaksızlık olarak kabul edildiği bir toplumda yaşadık,
yaşıyoruz. Murathan Mungan’ın önsözde belirttiği gibi en iyi niyetli bakışla
bile lezbiyenlik genellikle yanlış bir yönelim, bir heves hatta bir kafa
karışıklığı olarak görülür edebiyatta. Ergenlik çağında bedeni ve cinselliği
keşfederken yaşanan geçici bir çocuk hastalığı olarak değerlendirilir. Daha
yaygın olarak hastalık olarak nitelenir. Lezbiyenliğin sapıklık olarak
tanımlanıp ahlaksızlık olarak nitelenmesi ise çok daha yaygındır. Devlet de
“genel ahlakı korumak” gerekçesiyle çıkardığı yasalarla cezalandıracağı
müstehcen bir ilişki olarak değerlendirir. Edebiyatta bu yaklaşımların bolca
örneği var. Bu örneklerden yapılacak bir seçme Türk edebiyatının lezbiyenliği
nasıl baktığını anlamamızı sağlar belki ama “kadınlar arasında aşk”ı anlatmaz.
Seçkide yer alan 23 öyküyü Murathan Mungan isimlere ya da
yaşa göre değil konularına göre, ergenlikten ihtiyarlığa doğru ilerleyen bir
biçimde derlemiş. Ergenlik çağından, ilk aşklardan, ilk cinsel deneyimlerden,
cinsel yönelimlerin keşfedilip, önce kendine sonra çevreye ifade edilmesinden
söz eden öykülerle başlayıp daha olgun çağlarda yaşananlara doğru yöneliyor.
Ama hiçbiri “mutlu aşk” öyküsü değil. Kadınlar arasında aşkı değil, aşkın nasıl
yaşanamadığını, toplumsal ve bireysel olarak ne gibi zorluklar ve
zorunluluklarla karşılaşıldığının öykülerini okuyoruz.
Bazı öyküleri okurken kahramanları iki kadın değil de bir
kadın ve bir erkek ya da iki erkek olsaydı ne değişirdi diye düşünmeden
edemiyorsunuz. Cinsiyet değişikliği o öykülerin anlattığı olayları, vermek
istedikleri mesajları ya da dikkati çekmek istedikleri olguları değiştirmiyor.
Kolayına kaçanlar, öyküyü okuru şaşırtmaya, yanlış anlamaya dayandırmak gibi
yollara sapanlar da yok değil. Bazılarında da kadınlar arasında aşk öyküye
sonradan yapıştırılmış gibi duruyor. O bölümler, bazısında sadece o cümleler
çıkartılsa öykü bir şey kaybetmeyecek. Bazılarında ise konu sadece cinselliğin
keşfi olarak anlaşılmış gibi aşk ortada görünmüyor.
Karin Karakaşlı’nın “Müsemma”sı, Murat Yalçın’ın “Fazıla”sı
ve Pelin Buzluk’un “Tozlu Cennet”i seçkinin amacına en uygun öyküler gibi geldi
bana. Mine Söğüt, Birgül Oğuz, Neslihan Önderoğlu ve Yalçın Tosun’un öyküleri de
anlatımı, dili, konuya yaklaşımıyla aklımda kalanlar oldu.
20.03.2014
Yorumlar