Oktay Rifat’ın “Horozcu”luğu



Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, Oktay Rifat’ı doğumunun 100. yılında “Elleri Var Özgürlüğün” adlı sergi ile anıyor. Sergide çağdaş şiirimizin klasiklerinden Oktay Rifat’ın yaşamından kesitler, ailesi ve edebiyatçı dostlarıyla ilişkileri yansıtılıyor. Fotoğraflarının yanında el yazısı ile şiirleri, imzalı kitapları, resmi belgeleri, mektupları, daktilosu, küllüğü, pardösüsü, kasketi, saati gibi özel eşyaları da sergileniyor. Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım, Metin Eloğlu gibi ressamların fırçasından portrelerini izliyor, birkaç tablo ile de olsa ressam Oktay Rifat’ı tanıyoruz. Tüm bu gezi boyunca bize Oktay Rifat’ın sesinden şiirler eşlik ediyor. Girişteki ekranda da Oktay Rifat’ın görüntüleri izlenebiliyor.
“Elleri Var Özgürlüğün” sergisini gezdiğimizde bu büyük şairin kişiliğinde ne kadar çok niteliği buluşturduğunu bir kez daha kavrıyoruz. Oğuz Demiralp’in sergi kataloğundaki yazısında da belirttiği gibi şairliğinin yanı sıra iyi bir romancı, tiyatro yazarı, denemeci ve çevirmen.
Şiirde ilk kez Orhan Veli ve Melih Cevdet’le birlikte başlattıkları Garip anlayışı ile tanınsa, ilk kitabı birlikte yayınladıkları “Garip” (1941) olsa da Oktay Rifat kendine has bir şair. Garip’in getirdiği ünle yetinmemiş şiirde her zaman çırak hissetmiş kendini, şiirini geliştirmiş, değiştirmiş. Daha önce de yazmıştım, Oktay Rıfat “Hiçbir zaman ‘ben oldum’ demeden, sürekli arayan, bulduğuyla yetinmeyip daha ötesini isteyen bir şair. Rahatlıkla üç-dört şaire yetecek kadar şiir, şiir anlayışı, eğilimi bir arada. Üstelik ilk şiire başladığı günden beri, yirmili yaşlarından beri, her yaptığını bilerek, üzerinde düşünerek yapmış biri. İzah edemeyeceği, hesabını veremeyeceği tek bir dizesi yok! Ustalığının doruğunda bile yenilik peşinde. (...) Belki de bu niteliği nedeniyle hep genç, hep delikanlı, hep heyecan uyandırıcı.” (Şiir Ustalardan Öğrenilir, Everest yay. 2006).
Garip’le başlayan İkinci Yeni’ye, toplumculuğa, gerçeküstücülüğe, mitolojiye uğrayan, her uğrak yerinden kazanımlarla çıkıp billurlaşan bir şiiri var Oktay Rifat’ın. Her zaman önce şair olmuş, hayata ve kitaplara şair olarak bakmış, yaklaşmış. 
Sergide sevgili, eş, baba, dede, dost, arkadaş, ressam, avukat, balıkçı, marangoz, aşçı, sporcu Oktay Rifat’ı da tanımış oluyoruz. Sevdiğiniz, usta bildiğiniz bir şairi tüm nitelikleriyle görüp kavramak onun sizdeki imgesini daha da güçlendiriyor hayranlığınız artıyor. 
 “Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’nin Oktay Rifat maddesinin ilk cümleleri şöyledir; “Tam adı Ali Oktay Rifat. Kendisi kullanmadığı halde bazı kaynaklarda soyadı “Horozcu” olarak geçer. Bu madde oğlu Samih Rifat’ın 1999’da doldurduğu “Bilgi Formu”ndan yararlanarak hazırlanmış. Oysa basılı birçok kaynağa ve internet sitelerinin çoğuna göre Oktay Rifat’ın soyadı “Horozcu”dur. “Elleri Var Özgürlüğün” sergisinde Oktay Rifat’ın birçok resmi evrakı ve kimlik belgeleri yer alıyor. Pasaportuna, evlilik cüzdanına, ehliyetine, avukatlık kimliğine baktığımızda adı “Ali Oktay” soyadı “Rifat”. Hiçbir belgede “Horozcu” diye bir soyadı geçmiyor.
Oktay Rifat’ın soyadı tartışması yeni bir şey değil. Dr. Selahattin Tuncer 2005’de yayımlanan “Şair Oktay Rifat Yaşam Öyküsü ve Sanatı” adlı kitabında bu soyadı sorununu inceler. TCDD Basın Müşaviri şair Mehmet Aycı da, Rifat’ın TCDD 1. Bölge Müdürlüğü’nde uzun yıllar avukatlık yaptığını, dosyasındaki belgelerde şairin tam isminin "Ali Oktay Rifat" olarak geçtiğini gördüğünü belirtmiş (www.milliyet.com.tr/2005/11/08/son/sonyas17.html). Oktay Rifat’a “Horozcu” soyadı yapıştırılmış bir kere, her duyduğuna inanan, doğrusunu araştırmayan bu toplumda düzeltmek olası görünmüyor.
Oktay Rifat’ı doğru bilgilerle, belgelerle tanımak istiyorsanız  “Elleri Var Özgürlüğün - Oktay Rifat 100 Yaşında” sergisi 22 Haziran’a kadar Beyoğlu Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde. 
28.05.2014

Yorumlar