Elvis Peeters “Herhangi
Bir Gün”de (Haziran 2014, çev. Gül Özlen, Alef yay.) artık hayatının sonuna
gelmiş bir adamın sıradan bir günü geçirmeye çalışırken geçmişini hatırlamasını
anlatıyor. 76 yaşında. Hastalığı iyice ağırlaşıp artık özel bakıma ihtiyaç
duyan hayat arkadaşı Simone huzur evine gittikten sonra yalnız yaşamaya
başlamış. Simone’un ölümü ile tamamen yalnız kalmış. Sosyal yardım alarak
yaşıyor ve o da Simone gibi huzur evine yollanmak isteniyor. Bu teklifi kabul
ederse oturduğu ev yıkılıp toplu konut yapılacak.
Zamanla yaşam alanlarını daraltıp kendine belli rutinler
edinmiş. Her gün hemen hemen aynı şeyleri yapmaya başlamış. Ölümü bekliyor.
Emekli bir TIR
şoförü. Hayatından iki önemli ve uzun süreli ilişki yaşamış. Biri Erna diğeri
Simone. Onlarla var olmuş ama kayıplarıyla da çok fazla sarsılmış gibi değil.
Sadece özlüyor. Hatırlamaya böyle başlıyor ve biz okurlar da hem bu yaşlı adama
biraz sempati duyuyor hem de bu hayattan roman olacak ne çıkar acaba diye
düşünmeden edemiyoruz.
Bu son derece normal ve sıradan görünen adamın kendi
yaşamından hatırladıkları ise oldukça ilginç. Bir romandan çok daha fazla şeyi
yaşadığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Genç yaşta katıldığı bir toplu tecavüz olayı ile yaşamı
değişmiş. Komşu kızına arkadaşlarıyla birlikte neler yaptığını öğrenen babası
onu Kongo’da yaşayan ablası ve eniştesinin yanına yolluyor. Kısa bir süre bir
çiftlik kurup işletmeye çalışan ablası ve eniştesine yardım ediyor. Çiflikteki
davranışlarından tam anlamıyla sorumsuz bir tip olduğu, kendini yaşamın akışına
bıraktığını, olayların akışına göre yaşadığını anlıyoruz. Ne aile bağımlılığı,
ne de dost arkadaş düşkünlüğü var.
Uzun yıllar Belçika’nın sömürgesi olan Kongo’da 1950’lerin
sonunda bağımsızlık hareketleri başlamış. 1960’larda da iktidarın sık sık el
değiştirdiği oldukça çalkantılı ve kanlı bir dönem yaşanmış. Aynı yıllarda
Kongo’nun zengin yeraltı kaynaklarına sahip bölgesi Katanga da isyan etmiş, kısa
süre de olsa bağımsızlığı yaşamış.
Elvis Peeters açıkca anlatmasa da kahramanı bu yıllarda
Kongo’da yaşıyor. Çiftlikte yaşadıkları sonrasında otomobil tamircisi, pilot,
kamyon şoförü, matbaacı ve gemici olarak çalışırken “bağımsızlık” düşüncesinin
nasıl dillenmeye başladığını ve sonunda insanların nasıl isyan ettiğine “şahit”
oluyor. Çok zor, çok kötü yaşam şartları var ve tahmin edilebileceği gibi insan
hayatının hiçbir değeri yok. Hele siyah tenli bir yerliyseniz hak hukuk diye
bir şeyden söz etmeniz olanaksız.
Kahramanımız bağımsızlık hareketi başlayınca paralı asker
olarak isyanın içinde yer alıyor ama kimin tarafında olduğu onun için önemli
değil. O gününü yaşamaya ve yaşadıklarından olabildiğince kazançlı çıkmaya
bakıyor. Yaşadıklarını bölük pörçük hatırlıyor ama bunu geçmişiyle hesaplaşmak
ya da günah çıkartıp ölüme arınmış olarak gitmek için yapmıyor. Geçmişinden
utanmadığı gibi herhangi bir sorumluluk duygusu da yok. Kitap hakkında yorum
yapan biri romanın kahramanını “vicdansız” diye tanımlamış. Hak vermemek elde
değil.
Elvis Peeters “Düşünceleri bazen birbirine karışıyor,
arzuladığı şeyleri sanki gerçekten yapmış gibi hatırlıyordu. Bazen gerçekten
yaptıklarını öyle yapmamış gibi, düzelterek hatırlıyordu. Hatıraların kimseye
zararı yoktu” dese de romanın kahramanının sevilecek yanı yok.
Asıl şaşırtıcı olan tüm bunları yaşamış ve yapmış olan
kişinin aramızdaki herhangi biri olması. Sayısız insanı öldürmüş, birçok
kadınla zorla cinsel ilişki kurmuş, toplu ırza geçme olaylarına katılmış sonra
da hiçbir şey yaşamamış gibi aramıza dönmüş. Yaşadıklarından kimseye söz
etmemiş.
Elvis Peeters, 1980’lerde bir punk grubu ile müziğe başlayan
halen müzik gruplarında solistlik yapan Belçikalı şarkıcı Jos Verlooy’un
yazarlık adıymış. Kitaplarını eşi Nicole van Bael’le birlikte yazıyorlarmış.
Romanlarının yanında öykü ve şiir kitapları da var. Çocuk kitapları da yazmış.
İlk kitabı 1992’de yayımlanmış. “Herhangi Bir
Gün”ün sade bir dili, kısa cümleleri var. Yapı kronolojik değil. İhtiyar adam
yaşamı boyunca yapıp ettiklerinden parçaları bir gün içinde anlatırken zaman
akışını gözetmiyor. Normal hayatta nasıl hatırlanacaksa öyle hatırlıyor ama
olaylar hızlanınca bu yapı bozulup anlatım doğrusallaşıyor.
“Herhangi Bir Gün”
aramızda yaşayan sıradan hatta zararsız görünen birinin ne kadar dehşet verici
bir öyküsü olabileceğini gösterirken Afrika’nın, Afrikalıların yaşadığı
acılara, gördükleri zulmü de anlatan etkileyici bir roman.
Yorumlar