Taksim: İstanbul’un Kalbi



Tarihi boyunca hep İstanbul’un kalbi olan Taksim, Gezi Parkı Direnişi ile Kızıl Meydan, Tiananmen ya da Tahrir Meydanları gibi Dünya tarihinde simgeleşen meydanlardan biri olarak yakından izlenmeye başladı. Üstelik Taksim, diğer ünlü meydanlar gibi üzerinde siyasi eylemler, gösteriler gerçekleştirilmesinin yanında hakkında siyasi projeler gerçekleştirilen bir meydan da oldu. Bunların sonuncusu Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı’na Topçu Kışlası’nı yeniden yaptırma projesidir. Topçu Kışlası henüz yapılamadı ama Erdoğan’ın kışlanın yeniden yapımını da içeren “Taksim Yayalaştırma Projesi” kısmen gerçekleştirildi. Trafiğin bir bölümü yer altına alındı. Bu proje Danıştay’ın iptal kararı ile şimdilik durmuş gibi görünüyor. Taksim her türlü mitinge uygun boş bir beton alan halinde ama valilik hiçbir gösteriye izin vermiyor. Bugünlerde Beyoğlu Belediyesi’nin iftar sofraları Taksim’de kurulacak ama meydanda arkadaşlarımızla orucumuzu açmak isterseniz engelleneceksiniz. Bu da ileri demokrasinin “herkes yasalar önünde eşit değildir” anlayışının bir sonucu.     
Erdoğan’dan önce de birçok politikacı Taksim’i kendi siyasi görüşüne uygun olarak şekillendirmeye çalıştı. Muhafazakâr iktidarlarda hep gündeme gelen Taksim’e cami yapma arzusu da bunların en simgesel olanı.
Taksim Meydanı adını, Belgrad Ormanları’ndan gelen suyun dağıtımını sağlamak amacıyla 1701’de III. Ahmet tarafından başlatılan 1731 – 1750 arasında I. Mahmut tarafından tamamlanan maksemden almış. Öncesinde Taksim “az ağaçlı geniş bir kırlık” olarak biliniyor. 18. yüzyılda bu alan “Ölüler Alanı” diye adlandırmış. Surp Agop Ermeni Mezarlığı, müslümanların defnedildiği Ayaspaşa Mezarlığı, Gümüşsuyu’na inen yanda katolik mezarlığı ve Harbiye yönünde de ortodoks ve gregoryen mezarlıkları yer alıyormuş. Taksim’in eski halini canlandırmak isteyenler bu mezarlıkları da hatırlamalılar. “Ecdad” lafını ağzından düşürmeyenlerin atalarının mezarları ne oldu acaba? Mezarlığı yıkmaya başlayanın da söylendiği gibi İsmet İnönü değil Sultan Abdülmecid olduğunu anımsatalım. (bkz. “Taksim Meydanı eskiden mezarlıktı ve yapılan binaların akıbeti de tuhaf oldu”, Murat Bardakçı, haberturk.com, 2 Haziran 2013).
Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde açılan ve 11 Ekim’e kadar devam edecek olan “Taksim: İstanbul’un Kalbi” sergisi Taksim Meydanı’nın öyküsünü fotoğraf, gravür ve haritalarla anlatıyor.
Serginin girişinde Taksim Meydanı’nın tarihi kısaca anlatılıyor, ardından fotoğraf ve haritaları görmeye başlıyoruz. Taksim Meydanı’nın kuruluş tarihi olarak maksemin yapılışını almak gerekiyor sanırım. Pera’nın sınırı olan bu bölgeye önce askeri bir işlev kazandırılmış daha sonra da ilk şehircilik denemeleri yapılmış. Meydanın oluşması da bu modern şehircilik denemeleri ile bağlantılı. 1928’de Cumhuriyet Anıtı yapılıyor ve sonra anıtın çevresi modern bir meydana dönüştürülüyor. Meydan yapılırken de önce Topçu Kışlası’nın ahırları sonra da tamamı yıkılıyor. Gezi Parkı da İstanbul’u yeşille buluşturacak 18 kent parkının ikincisi. Şimdi polis dinlenme tesisi olarak kullanılan Atatürk Kültür Merkezi de meydanın önemli simgelerinden. 1946’da temeli atılmış 23 yıl süren inşaatttan sonra 1969’da hizmete girmiş kısa bir süre sonra 1970’de yanmış ve 1978’de tekrar açılmış. Osmanlı Başkenti Cumhuriyetin en büyük kentine dönüşüyor. Taksim Meydanı da cumhuriyetin simgesi halini alıyor.
“Taksim: İstanbul’un Kalbi” sergisinde Taksim Meydanı’nın kuruluşundan 60’lı yıllara kadar nasıl bir değişim yaşadığının fotoğrafları var. Çoğunu usta fotoğrafçı Selahattin Giz’in çekmiş ve Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyonundan derlenmişler. 43 yıl Cumhuriyet’te görev yapan Giz’in eserlerine bakarken belgesel değeri olan fotoğrafların sanatsal bir nitelik taşıyabileceği de bir kez daha görülüyor. 
02.07.2014

Yorumlar