“Türkiye Meyhaneler Rehberi”nde sistemli bir şekilde yok
edilmeye çalışılan bir kültürün son temsilcileri, meyhaneler tanıtılıyor. Erdir
Zat'ın yayın yönetmenliğinde hazırlanan rehberde 1230 meyhane var.
Türklerin meyhane kültürünün İstanbul’a gelmeleri ile
başladığı düşünülüyor. İstanbul’da var olan ve özellikle Galata’daki mekânlarda
“adabınca” içki içilirmiş. Deniz Gürsoy’un “Çilingir Sofrasında Rakı” (Oğlak
yay.) adlı kitabında şöyle anlatılıyor: “Türkler İstanbul’u ve Galata’yı
aldıkları zaman zaten liman olan bu şehrin meyhaneleri de dünya ölçülerindeydi.
16. yüzyıl yazarlarından Kastamonulu Latifî Tarifname-i İstanbul adlı
eserinde İstanbul meyhanelerinin özellikle Tahtakale’de toplandığını, Galata’nın
ise ‘serapa meyhane’ olduğunu kaydeder.” (aktaran Elif Türker, “Yıllardır
Sabahları Oldurmayan Kültür: Meyhane ve Rakı” buyukkeyif.com). Meyhane
kültürümüz Rum meyhanelerinden kaynaklanmış ama zamanla çok çeşitlenmiş,
renklenmiş. Reşat Ekrem Koçu meyhaneleri sınıflandırırken gedikli (yasal),
koltuk (izinsiz) ve ayaklı (seyyar) meyhanelerden söz ediyor.
“Türkiye Meyhaneler Rehberi”nin (Haziran 2014, Overteam
yay.) yayın yönetmeni Erdir Zat meyhaneyi şöyle tanımlıyor: “En yalın haliyle
"içki içilen yer" olarak tanımlayabiliriz. Tarihte
"meyhane" denince, adı üstünde, "şarap içilen yer"
anlaşılırdı, günümüzde "rakı içilen yer" anlaşılıyor. Bunu asal
kriter olarak görebiliriz. Konunun kültürel, toplumsal ve tarihsel boyutları
hayli geniş, birçok açıklayıcı tanım getirilebilir. “Türkiye Meyhaneler Rehberi”ni
(TMR) tasarlarken Rakı
Ansiklopedisi'nde "meyhane" kavramı etrafında çizilen teorik
çerçeveyi esas aldık. Asıl güçlük bunun bugün pratikte ne anlama geldiğini
yorumlamaktı. Klasik meyhanenin yerini içkili lokantalara bırakıp tarihe
karışmasına tanık olduğumuz bir dönemdeyiz. Kültürel olarak meyhane
bellediğimiz yerler hızla ortadan kalkıyor. Yanında rakı içilse de yemeğin ön
planda olduğu içkili lokantalar anaakım haline gelmiş durumda. Son dönemde, bu
defa içkili lokantalara tepki olarak doğan bir "modern meyhane"
dalgası ortaya çıktı. Meyhane geleneğine yeni bir ruh kazandırmaya çalışan ve
farklı toplumsal kesimlerden destek bulan
mekânların sayısı artıyor. TMR'nin
içeriğini oluşturmak için öncelikle bütün bu kategorilerin ortak paydasını
bulmak zorundaydık.”
Ortak payda tahmin edilebileceği gibi gelenekten geliyor; çilingir
sofrası. “Klasik meyhanenin en önemli mirası "çilingir sofrası" bize
kılavuz oldu. Meyhane mezelerin ortaya geldiği, masadaki herkes tarafından
paylaşıldığı bir yer olmalı, dedik. Bu sembolik paylaşımı, rakı adabının, dost
meclisinin, hemdem sofrasında hoş vakit geçirmenin, kısacası meyhaneyi meyhane
yapan eğlence biçiminin anahtarı olarak gördük. Mekânlar değişse de muhabbet yaşıyor…”
diyor Erdir Zat.
Rehberde meyhane tanımı bu yaklaşımla geniş tutulmuş gibi, ilk
bakışta meyhane diyebileceğimiz mekânların yanında balık lokantası, kebapçı,
birahane, bar hatta kafe diye bildiğimiz yerler var. “Mekânı insanlar yapar.
Özellikle taşrada seçenekler o kadar sınırlı ki, insanlar gündelik hayatın
dayattığı koşulları zorlamak durumunda kalıyor. Bir bakıyorsunuz, bir kafenin
üst katı, orayı meyhane olarak kullanan müdavimler edinmiş; rakı var, meze var,
muhabbet var… Kapısında "kafe" yazıyor diye veya alt kat kafe olarak
işletiliyor diye böyle bir mekânı kapsamdışı bırakabilir misiniz?
Bırakamazsınız. Aksi halde rehberlik hizmeti vermemiş olursunuz. Tam tersine,
"şurası aslında kafedir, ama üst katta sizi şirin bir meyhane bekliyor,"
demeniz lazım. Burada teorideki meyhane tanımını gündelik hayatın gereklerine
göre yeniden yorumlamak zorundasınız… Anadolu'nun birçok köşesinde şehir
kulüpleri, öğretmenevleri, dernek lokalleri, vs. gibi farklı formlarda birçok
mekân, yakın zamana kadar müdavimleri tarafından meyhane olarak kullanılıyordu.
TMR'de hâlâ işletilen birkaç örnek
bulunabilir… Muhafazakârlığın egemen olduğu bölgelerde sıkça karşımıza çıkan
enteresan bir grup da otel lokantalarıydı. Bazı otel lokantaları yerel
müşterilerin devam ettiği meyhaneler haline gelmişti…” diye açıklıyor Erdir
Zat.
Meyhane kültürünün en çok tehdit altında olduğu, tamamen yok
edilmek istendiği bir dönemde yaşıyoruz. Birçok mekân farklı adlarla kendini
gizleyip varlığını sürdürmek istiyor olabilir bunun yanında Erdir Zat’ın
belirttiği gibi müşterisinin zamanla dönüştürdüğü mekânlar da var. Bunlar yeni
şeyler değil, geçmişte de “meyhane” diye bildiğimiz birçok yerin tabelasında,
ticari unvanında “meyhane” teriminin geçmediğini biliyoruz. Eskiden
meyhanecilik küçümsenen bir meslek olduğu için çoğunlukla lokanta, restoran ya
da birahane tanımlamalarını kullanmışlar. Erdir Zat, “Cumhuriyet Meyhanesi'nin
kapısında ‘Cumhuriyet Birahanesi’ yazdığını unutmayalım. Evet, fıçı bira da
işin içine girmişti, ama rakı her zaman ağırlıktaydı ve meyhane kimliğini
hiçbir zaman yitirmedi… Kriterlerimizin esneme payını gösteren bir başka
kentsel örnek de Pub Avni benzeri "anason kokulu barlar" olabilir.
Müdavimleri bu barları formel bar kategorisinden çıkarıp birer özgün meyhaneye
çevirmişlerdir. Adında "bar" veya "pub" yazıyor diye
almamazlık edemezsiniz… Balık lokantaları, kebapçılar, ocakbaşılar, vs. gibi
yerler ise ayrı bir yaklaşım gerektirdi. Buralarda "atmosfer" kriteri
koyduk. Sözgelimi, Beyoğlu Ocakbaşı, kendine özgü atmosferiyle meyhane
karakteri taşıyan bir kebapçıdır” diyor.
Tabii ki bu ince ayrımları yapabilmek için dikkatli olmanın
yanında titiz bir çalışma da gerekiyor. “Türkiye Meyhaneler Rehberi”nde yer
alan mekânlar tek tek seçilip her biri ziyaret edilmiş, özellikleri,
benzerlikleri, farklılıkları belirlenmiş. Bu amaçla 8 editör, 27 muhabir ve 9
fotoğrafçıdan oluşan bir ekip kurulmuş. “Eskiden gazetelerde bulunan ‘yurt
haberler servisi’ gibi örgütlendik. Türkiye'yi bölgelere ayırdık ve bu
bölgelerin her biri için birer editör görevlendirdik. Editörler de sahada
çalışacak muhabirler buldu. TMR
kapsamına aldığımız mekânların neredeyse tamamını bizzat ziyaret ettik. Çeşitli
güçlüklerden dolayı telefonla bilgi almak zorunda kaldığımız yerlerin sayısı
otuzu geçmez. Bu ziyaretlerde muhabirlerin elinde mekân sahibi veya
işletmeciyle birlikte dolduracağı bir anket bulunuyordu. Rehbere aldığımız
bütün bilgileri bu anket sorularına doğrudan aldığımız cevaplarla ve tabii muhabirlerin,
editörlerin yerel basından şehir kütüphanelerine uzanan araştırmalarıyla
edindik. Muhabirlerin izlenimleri ise işin tuzu-biberi oldu” diyor Erdir Zat.
Bazı şehir merkezlerinde ve ilçelerinde çok iyi meyhaneler
olduğunu ama onları rehberde yer almadığını söylediğimde; “Tespit edip iletişim
kurduğumuz ama çeşitli gerekçelerle katılmak istemeyen yerler hayli fazla”
diyor. TAPDK'nın veritabanında “açık alkollü içki satan yer” olarak listelenip
sonra da kendilerini tanıtmak, daha fazla müşteriye sahip olmak istememek
çağımızın ruh hali olsa gerek. Bu tip yerlerin üzerinde ruhsat iptali gibi
resmi baskıların yanında yaygın bir mahalle baskısı olduğu gerçeği böylece bir
kez daha örneklenmiş oluyor.
“Türkiye Meyhaneler Rehberi”ni ve TAPDK'nın veritabanını
incelediğimizde bazı şehirlerde tanıma uyan meyhane bir yana içkili yerlerin
bile hiç kalmadığını görüyoruz. Çoğu şehir merkezinde de içkili yer diye
karşımıza otel restoranları ve herkesin giremediği dernek lokalleri çıkıyor. TAPDK'nın
veritabanından öğretmenevleri, polisevleri gibi yerlerde içki satılmadığı, orduevlerinin
de aynı akıbeti yaşamasının yakın olduğu izlenimine kapılıyoruz. Her etki
tepkisini de beraberinde getirir, meyhane kültürünün yok edilmek istediği bu
ortamda “ben meyhaneyim” diyerek, övünçle tabelasına “meyhane” diye yazan
mekânların sayısı da çoğalıyor. Rakı yasaklanıp yok edilmeye çalışıldıkça daha
çok ilgi çekiyor, genç kuşaklar meyhaneleri merak ediyor, müdavimi oluyor.
“Türkiye Meyhaneler Rehberi” adına uygun olarak pratik bilgilerin
sistematik biçimde derlendiği bir rehber olarak hazırlanmış. “Mekânda canlı
müzik veya otopark var mıdır, keseye uygun mudur, kredi kartı geçerli midir,
rezervasyon gerekli midir vb. birçok pratik bilginin sistematik biçimde derlenmiş.”
Mekânların fotoğrafları, adresleri, telefonları var. Gerekli bilgiler
simgelerle de verilmiş.
Erdir Zat’ın dediği gibi “Türkiye Meyhaneler Rehberi mekânların
formu değişse de, bu muhabbetin süreceğini müjdeliyor. Biz rakı içeriz ve
çilingir sofrasından vazgeçmeyiz. Bektaşilerin, dervişlerin, kalenderlerin rakı
desturuyla bitirelim: ‘Allah kimseyi meyhanesiz memlekete düşürmesin.’”
28.08.2014
Yorumlar