Erivan’dan baktığınızda Ağrı Dağı’nı görürsünüz. Sanıyorum
Iğdır’dan bakıldığında da Erivan’ın tepeleri görülebilir. Haritada da iki şehir
birbirlerine çok yakın görünüyorlar. Ama Iğdır’dan Erivan’a gitmek isterseniz
arabayla yüzlerce kilometre kat edip 10 saatten fazla bir yolculuğu göze
almanız gerekiyor. Çünkü Türkiye – Ermenistan sınırı 1993’den beri kapalı.
Ermenistan’a Gürcistan üzerinden ulaşılabiliyor. Alican Sınır Kapısı açık
olsaydı herhalde 1- 1,5 saatte Iğdır’dan Erivan’a gidilebilirdi. “Hem en yakın,
hem en uzak” dememin ilk nedeni bu.
Ermenistan’la Türkiye’nin birbirine “en uzak”ta olmasının
çok daha önemli nedenleri var. En önemli neden “1915”. İster soykırım, ister
tehcir, mukatele, kırım densin ortada bir gerçek var ve bu konuda adımı
Türkiye’nin atması gerekiyor.
Yakınlıkların ise çok daha fazla olduğunu düşünüyorum.
Türkler ve Ermeniler daha doğrusu Anadolu halkları yüzyıllarca birarada
yaşamışlar. Gelenekleri, görenekleri, alışkanlıkları ve görünümleri
birbirlerine çok benziyor. Birbirlerinin en yakını olmuşlar.
Hrant Dink Vakfı, Avrupa Birliği’nin (AB) desteği ile iki
komşu ülke halkı arasında doğrudan temasların artırılması ve her alanda
işbirliklerinin teşvik edilmesi amacıyla “Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu”
açmış. Bu fonla 16 aylık bir sürede 200 kişi Türkiye-Ermenistan arasında
seyahat edecek. Bu seyahatlerde gerçekleştirilecek buluşmalarda Ermenistan ve
Türkiye’den sivil toplum, gençlik ve gönüllülük politikaları, insan hakları ve
demokrasi, eğitim, çevre, tarih, kültür-sanat, kalkınma, spor, bölgesel
işbirliği ve Avrupa entegrasyonu gibi çeşitli temalar çevresinde
gerçekleştirilecek işbirliklerine katkı sunmak hedefleniyor.
“Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu” ile dört günlüğüne
Erivan’a gittik. Amacımız Ermeni yayıncılık sektörünü tanımak, işbirliği
olasılıklarını araştırmaktı. Yayınevlerini, kitapevlerini, kütüphaneleri
ziyaret ettik, sektör temsilcileri ile toplantılar yaptık.
Ermenistan için Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1990 bir milat.
Kitap dünyası için de 1990 yayıncılık sektörünün sıfırlanıp yeniden kurulduğu
bir tarih olmuş. Sovyetler döneminde her şey gibi yayıncılık sektörü de devlet
kontorlündeymiş, destekleniyormuş. 1990’da dolaşımda 10 milyon kitap varken
1995’de bu sayı 500 bine düşmüş. Günümüzde de rakamlar pek içaçıcı değil ve her
yıl daha da düşüyor. 2012’de 1549 başlık kitaptan 993 bin adet üretilmiş.
1995’e göre bir büyüme var gibi görünse de 2009’da 2064 başlıkta 2 milyon 392
bin adet kitap üretildiği düşünülürse kitap üretiminde çok ciddi bir gerileme
var.
Ermenistan’da 140 yayınevi var. Ama yayıncılık üretiminin
yarısını iki yayınevi yapıyormuş. Bu iki yayınevi matbaaları, dağıtım
şirketleri ve kitapevleri ile de sektörü yönlendiriyor. Erivan’da 20 kitapevi
var. Kitapların ortalama baskı sayısı 640. Kitap üretiminin % 80’inin ders
kitapları olduğu düşünülürse edebiyat ve kültür kitaplarında bu rakamların çok
daha düşük olduğu anlaşılır.
Ermeni yayıncılık sektörü içinde çevirinin payı sadece % 6.
2012’de 89 kitap çevrilmiş. En çok kitap çevrilen diller Rusça ve İngilizce. Kitapevlerinde
yaygın olarak Rusça kitaplara rastlanıyor. 1991’den beri Türkçeden Ermeniceye
çevrilen kitap sayısı sadece yedi. Kitapçılarda Orhan Pamuk’un “Benim Adım
Kırmızı”, Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur”
romanlarının çevirilerini gördük.
Erivan’da yayıncı, kitapçı ve kütüphaneciler bizi büyük bir heyecanla,
sıcak bir dostlukla karşıladı. Toplantılar dışında uzun sohbetler yaptık. Ne
kadar yakın olduğumuzu tekrar hatırladık. Uzaklıklarımızın nedenlerini anlamaya
çalıştık. Bu bir ilk adımdı. İkinci adımı Ermeni yayıncı dostlarımız atacak,
İstanbul’a gelecekler. Bu adımlar sıklaştıkça işbirlikleri oluşacak ve uzaklıkları
aşıp daha da yakınlaşacağız. 26.11.2014
Yorumlar