2014’de 50 bine yakın yeni kitap yayınlandı. Bunların yüzde
15’i edebiyat eserleri. Yani 7,500 yeni edebiyat eseri yayımlanmış geçen yıl.
Ayda 600’den fazla yeni kitap kitapçı vitrinlerinde okura ulaşmak için yer
almış. Bunların % 60’ını, yaklaşık 4500’ünü Türk Edebiyatından eserler
oluşturuyor. Listelerdeki kitapların neredeyse tamamı roman. Çok satan
listelerine şiir, öykü, deneme, eleştiri türünde kitaplar giremiyor. Ağırlık
romanda. Yüzlerce ilk roman yayımlanıyor. Bu ilk romanların yazarlarının
çoğunun ikinci kitaplarını yazmadığını ya da yayımlatma şansı bulamadığını da
biliyoruz. Kayıtlara geçirilemeyecek kadar çok sayıda da şiir kitabı
yayımlanıyor ve bunların büyük bir bölümüme kitapçılarda ulaşmak olanaksız.
Öykü tür olarak çok daha tutarlı. Az sayıda ama iyi öykü kitapları
yayımlanıyor. İlk kitapların neredeyse tümü belli bir seviyenin üzerinde,
okunaklı ürünler oluyor. Akademik yaşamda başarının yolu yayın yapmaktan
geçtiği için araştırma, inceleme kitaplarında sayıca bir artış ve konu
çeşitliliği var ama nitelik açısından pek iyi şeyler söylemek olası değil.
Eleştiri de ise az, öz ama nitelikli kitaplar yayımlanıyor.
İyi bir okurun ayda okuyabileceği kitap sayısı 6-7’yi geçmez.
Normal bir okur ayda ancak 1-2 kitap okuyabilir. Ben yılda yüz civarında kitap
okuyabiliyorum. Bunlardan 50 - 60’ı hakkında da yazıyorum. Yıl sonu
değerlendirmeleri yaparken bu okuduğum kitaplardan yola çıkıyorum. Kuşkusuz
ıskaladığım, okuma fırsatı bulamadığım birçok değerli kitap var. Yani
değerlendirmelerim okuduğumla sınırlı ve kuşkusuz öznel.
İskender Pala’nın “Bir Eyüp Sultan Romanı” alt başlıklı
“Mihmandar”ı (Kapı yay.), Ayşe Kulin’in anılarından oluşan “Hayal” (Remzi) ve
romanı “Handan” (Everest), yönetmen Ferzan Özpetek’in ilk romanı “İstanbul
Kırmızısı” (Can), Emrah Serbes’in “Deli Duman”ı (İletişim), Kürşat Başar’ın
“Yaz” (Everest), Enver Aysever’in “Bu Roman O Kız Okusun Diye Yazıldı” (Doğan),
Canan Tan’ın “Pembe ve Yusuf” (Doğan) yılın çok satanlarıydı.
Edebiyatımızın yaşayan büyük ustaları 2014’ü yeni kitapları
ile taçlandırdılar. Oktay Akbal’ın “Selimiye Bir Yokuştur” (Cumhuriyet), Adalet
Ağaoğlu’nun “Dert Dinleme Uzmanı” (Everest), Vedat Türkali’nin “Bitti Bitti
Bitmedi” (Ayrıntı) ve Ülkü Tamer’in yeni şirlerinden oluşan “Bir Adın
Yolculuktu” (Islık) ve öykü kitabı “Tarihte Yaşanmamış Olaylar” (Can) aklıma
gelenler. 2014’de yayımlanan kitaplardan seçtiğim ilk 11 de şöyle;
1. Ayfer Tunç “Dünya
Ağrısı”nda (Can) Anadolu’da küçük bir şehirde yaşayan bir otelci ile otelin
sürekli müşterilerinden birinin dostluklarından yola çıkarak Türkiye’nin gizli
– saklı ağrılarını anlatıyordu. “Dünya Ağrısı” kolayca havasına girilemeyen,
ama havasına girildi mi merakla okunan farklı okumalara açık bir edebiyat
eseri. İki arkadaşın tamamen şahsi görünen ağrı’larını anlatıp bireysel
varoluşumuzu sorgulamamıza neden olurken Türkiye’nin gündemindeki temel
meseleleri, yakın geçmişteki toplumsal travma yaratan olayları da anımsatıyor,
bugüne gelmemizde nasıl bir katkımız olduğunu sormamıza neden oluyor.
2. Kemal Varol’un “Haw”ı (İletişim) hem Cevdet Kudret Roman
ödülünü kazandı, hem de Sabit Fikir’in yazarlar ve eleştirmenler arasında
yaptığı “Yılın 50 Romanı” soruşturmasında birinci oldu. Kemal Varol onlarca
yıldır yaşanan düşük yoğunluklu savaşı ve onun insanlar üzerindeki etkisini bir
köpeğin bakış açısından anlatıyor “Haw”da. Hem işlediği konu hem de anlatımı
ile başarılı bir roman “Haw”.
3. İhsan Oktay Anar “Galiz Kahraman”da (İletişim) Tanrı
dahil herkesin kendisine borcu oluduğuna inanan, Dünyaya alacaklı gelen bir
kahramanın öyküsünü anlatıyordu. “Galiz Kahraman” Anar’ın önceki romanlarına
göre dil açısından daha kolay anlaşılır, anlattığı olaylar açısından da yakın
döneme göndermelerde bulunan yapısı ile önceki yapıtlarından farklı bir
konumda. Anlatımı ve konusunu işleyişi açısından “Galiz Kahraman”ın Anar’ın
romancılığında bir kavşak olup olmadığı, daha kolay okunur ve popülist bir
anlayışa yönelip yönelmediği kuşkusuz gelecek romanında anlaşılacak.
4. 100. yaşını kutladığımız Orhan Veli’nin “Yalnız Seni
Arıyorum”u (Yapı Kredi) yaşamındaki tek büyük aşkı Nahit Hanım’a yazdığı
mektuplardan oluşuyordu. Orhan veli genç, yeni tanınan bir şair. Nahit Hanım
edebiyat çevrelerinde tanınan, evinde ünlü yazarları, sanatçıları ağırlayan
evli bir öğretmen. Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a aşkı söylenti düzeyinde bilinen
bir olay, ama bu aşkın boyutları ise bir sırdı. “Yalnız Seni Arıyorum”da yer
alan mektuplar bu aşkın ne boyutta olduğunu anlamamızı sağlıyor.
5. Enver Ercan’ın 17 yıl aradan sonra yayımladığı “Türkçenin
Dudaklarısın Sen” (Varlık) yılın en çok ilgi gören, hakkında yazılar yazılan
şiir kitabıydı. “Türkçenin Dudaklarısın Sen”de aşklar, hastalıklar, insan
sevgisinin önemi, yaşama tutunma çabaları var. Tüm hınzırlığın, yaşama güler
geçerim tavrının ardında okuyor ya da hissediyorsunuz bu hali. Okuru kolayca
saran şiirler, akılda kalan dizeler var kitapta.
6. “Yüklük” (Can) Ahmet Büke’nin kendine has öykücülüğünü
geliştirdiği yeni kitabı. Daha önce yazmıştım; Ahmet Büke öykülerini başı sonu
olmayan an’larla, zaman dilimleri ile oluşturur. İlk cümlede kendinizi öykünün
ortasında bulursunuz ve sonunu bulmadan da bir yerinden çıkarsınız. Her cümlesi
ihtimam ve tabii katılım ister okurdan. Kısa, duru ama o ölçüde bir çok anlam
kazanan cümleler. Durup düşünmek gerekir. Okunup geçilemez. Ahmet Büke her yeni
kitabında bu kendine has anlatımı daha da geliştiriyor. Öyküler kısayken
kıpkısa oluyor. Her cümlenin taşıdığı imgeler, göndermeler artıyor.
7. Irmak Zileli “Gözlerini Kaçırma”da (Remzi) yalnız bir
kadının ruh hallerini yansıtırken annelik hallerinden kadınlık hallerine,
insanlık durumlarına uzanan bir öykü anlatıyor. “Gözlerini Kaçırma”nın ana
kahramanı tanımadığı bir adamla bir gecelik bir ilişkiden hamile kaldığını
öğreniyor ve babası belli olmayan bu bebeği doğurmaya karar veriyor. Babasız
çocuk doğurmak da, o çocuğun babasız olarak büyümesi de kolay göğüslenecek bir
durum değil. Toplumun nasıl tepki vereceği bir yana ailenin bakışı bile koskoca
ve bitmek bilmez sorunlar yumağı demek. “Babasız”lığın çocukta yaratacağı
psikolojik ve pedagojik sonuçlar da olayın önemli bir boyutu.
8. Faruk Duman “Köpekler İçin Gece Müziği”nde (Can)
ustalıkla kurduğu kendine has puslu, masalsı ama bir o kadar da gerçekçi
anlatılarına bir yenisini ekliyor. Faruk Duman diliyle, anlatımıyla da farklı,
kendine has bir yazar. Doğayla insanın ilişkisini, insanın doğayı tahrip
tutkusunu, onun derinlerinde neler yattığını anlatıyor.
9. Aslı Tohumcu “Ölü Reşat”ında (Doğan) çocukluğuna yoğunlaşarak
yaşam öyküsü anlatılan kahramanı Adnan doğum sırasında Reşat’ın sırasını
çalmıştır. “Sırası çalınan ve ne bu dünyaya ne de diğer dünyaya ait olan sadece
istediği gözlere görünen Reşat, daha ilk günden başlayarak Adnan’ı ortadan
kaldırmak için akla hayale gelmeyecek kazalar tertip eder. Elbette “Azrail
Efendimiz”den de fikir ve yardım alarak.” “Ölü Reşat” konusuyla, anlatımıyla,
akıcı diliyle, temposuyla keyifle, merakla okunan, edebiyat tadı alınan bir
roman.
10. Beşir Ayvazoğlu “He’nin İki Gözü İki Çeşme”de (Kapı
yay.) yaşadığı yıllarda değeri anlaşılamamış, alaya alınıp aşağılanmış büyük
bir şairin, Asaf Halet Çelebi’nin yaşam öyküsünü anlatıyor. Çelebi’nin şiiri ve
önemi ölümünden onlarca yıl sonra anlaşılmış ve şiirseverlece heyecanla
karşılanmıştı. Ayvazoğlu çalışmasında Çelebi’nin yaşam öyküsünü anlatırken
40’lı, 50^li yılların edebiyat ortamını da ince ayrıntılarda anlatıyor.
Çelebi’nin şiir kaynaklarını, bağlarını ortaya koyarken, neden
anlaşılamadığının nedenlerini de somut olarak gösteriyor.
11. Orhan Pamuk’un altı yıl aradan sonra yayımlanan yeni
romanı “Kafamda Bir Tuhaflık” (Yapı Kredi yay.) 1969 ile 2012 arasında, kırk
yılı aşkın bir süre İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark
bekçiliği gibi pek çok iş yapan Bozacı Mevlut’un yaşadıklarını bir aşk öyküsü
ile birlikte anlatırken aslında Türkiye’nin yaşadığı değişimi, İstanbul’un
bugünkü haline nasıl geldiğini anlatıyor.
01.01.2015
Yorumlar