Sezer Duru “Hoş Hikâyeler”de yaşadıklarından, gözlemlerinden
yola çıkarak neşeli bir dille, muzip bir bakışla çuvaldızı kendine batırmayı
ihmal etmeden eleştirerek kısa, kıpkısa hikâyeler anlatıyor.
Sezer Duru’yu usta bir çevirmen olarak tanır okurlar. Max
Frisch, Heinrich Böll, Siegfried Lenz, Hans Magnus Enzensberger ve Bertolt
Brecht’in eserlerini Türkçeye çevirdi. Son yıllarda Thomas Bernhard
çevirilerinde yoğunlaştı. Ferit Edgü, Demir Özlü ve Başar Sabuncu gibi
yazarları da Almancaya çevirdi.
Çevirmenliğinin yanında birçok özelliği, işi de var. 25 yıl
ZDF ve ARD gibi Alman TV kanallarının Türkiye muhabiri olarak çalıştı.
Uluslararası yazar örgütlerinde Türkiye’yi temsil etti. Fischer Vakfı’nın,
2006’da başlattığı, Almanca yazılmış eserlerin Türkçeye kazandırılmasını hedefleyen
“Schritte” (Adımlar) projesinin Türkiye sorumlusu. Orhan Duru'nun eşi. Demir
Özlü'nün kardeşi. Tezer Özlü'nün ablası. Tam bir “edebiyat insanı”.
Yetmiş yılı aşkın yaşamında yaşadıkları, gözlemledikleri,
biriktirdiği anıları yeri geldikçe anlatır. Küçük, neşeli, mizah yanı ağır
basan ama zaman zaman ağır gelebilecek eleştiriyi de ihmal etmeyen
anekdotlardır bunlar.
Sezer Duru söze “Aslında kendimi yazar saymam. Ama böylesi
küçük anlatılar yazmaya çalışıyorum. Bunlara öykü denilemez. Belki gözlemler,
gözlemlediğim insan davranışlarını, gülünç bulduğum olayları anlatmak” diyerek
giriyor “Hoş Hikâyeler”de (Aralık 2014, Edebi Şeyler yay.). “Öykü” yerine
“hikâye”yi tercih etmesinin nedeni de bu yaklaşımı.
Sezer Duru’nun rahat, neşeli bir anlatımı var. Bir dost
meclisinde konuşur gibi anlatıyor. Anlattıklarının satır aralarında yaşama
sevincini hissediyorsunuz. 1950’li yıllardan beri biriktirdiği gözlem ve
anılarından küçük parçaları hoş ayrıntılardan yola çıkarak anlatıyor. Beykoz
kunduraları ile geçen çocukluk yıllarından sonra kapıldığı ayakkabı tutkusunun
kendisine yaşattıkları, sandalye koleksiyoncusu İsveçli gazetecinin öyküsü,
İsveç’in en zengin ailelerinden birine üye olmasına rağmen hasisliği ile meşhur
şairin para harcamamak için yaşattıkları, asil konuklarını hacizli arabaya
bindirip zor duruma düşen misafirperver ev sahipleri, emekli maaşıyla geçinen ve
maaşını bankamatikte unutan arkadaşının günboyu başına gelen kazalar,
Baudrillard’la akşam yemeği, çapkın enstitü müdürünün gönül maceraları, Taksim
Meydanı’ndaki garip heykeli İstanbul trenindeki tesadüfle kaldırtmasının
öyküsü, Meis – Kaş dostluk maçı aklımda kalan, gülerek andığım hikâyelerden
bazıları.
Sezer Duru “Hoş Hikâyeler”de yaşadıklarının, gözlemlerinin,
anılarının çok küçük bir bölümünü anlatıyor, adeta esas anılar kitabına ya da
nehir söyleşisine okuru hazırlıyor. Merakla bekleyeceğim.
15.01.15
Yorumlar