14. İstanbul Bienali’nin konusu “Tuzlu Su; Düşünce Biçimleri
Üzerine Bir Teori”. 5 Eylül’de başlayacak olan bienal Carolyn
Christov-Bakargiev’in açıklamasına göre “sanatta araştırma ile diğer bilgi
türlerini birbirine bağlayan, doğrusal olmayan ve organik formlar vasıtasıyla,
çizginin nerede çekileceğini, nerede geri çekilmek gerektiğini ve nelerden
faydalanılabileceğini arıyor. Bunu açık bir denizde, yüzey düzken parmak
uçlarıyla olduğu kadar sualtının derinliklerinde, katlanmış kodlama katları
açılmadan da yapıyor.”
“Çoğu iş ilk bakışta anlaşılamayacak kadar karmaşık
olabiliyor” demiş çağdaş sanat koleksiyoneri Tansa Mermerci Ekşioğlu ve
çoğumuzun hislerine tercüman olmuş (bkz. İstanbul Art News, Temmuz 2015).
Modern sanat, güncel sanat söz konusu oldu mu hemen herkeste ortak bir kavrama
sorunu var. Sanat simsarı, akademisyen ya da müze küratörü olsanız da durum pek
farklı değilmiş. Alanın en önemli otoritelerinden Tate Gallery’nin patronu Sir
Nicholas Serota bile yeni bir sanat iş’ini gördüğünde gözünün biraz korktuğunu
söylemiş, “Çoğu kez ne düşüneceğimi bilmiyorum, ürkütücü bulabiliyorum” demiş
Biz sıradan izleyiciler yeni bir güncel sanat iş’ine
baktığımızda öncelikle ne anlattığını “anlamak” istiyoruz. “Ne anlatıyor” diye
merak ediyor, birbirimize soruyoruz. Çünkü karşımızdaki Mona Lisa değil. Güncel
sanat işlerinin yanında Andy Warhol’un çorba kutuları bile çok daha anlaşılır
geliyor. Tabii Warhol’un işleri için de zamanında “peki bunlar sanat mı?” diye
sorulduğunu da anımsamakta fayda var.
Marcel Duchamp’ın “Çeşme” adını verdiği 1917 tarihli pisuarını
gördüğümüzde soru değişmiş, “şimdi bu sanat eseri mi?” halini almıştı.
Baktığımız nesne de estetik bir nitelik yoktu. Duchamp o pisuarı bir nalburdan
satın almış, R.Mutt takma adıyla imzalamış, tarih atmış ve sergilenmek üzere
sunmuştu.
Turşusu kurulmuş köpek balığı, üst üste dizilmiş tuğlalar ya
da dağınık bir yatak için ise kullanılan tanımlama değişmişti. Artık “sanat
eseri” olarak değil “iş” olarak tanımlanıyorlardı. Yaptıkları da fikir
üretmekti. Çoğunun boyaya, fırçaya, taşa ya da başka malzemeye el sürmediği, ya
hazır malzemeyi yerleştirdikleri ya da yönergeler yazdıklarını ve işleri de
işin uzmanı ustaların yaptığı biliniyor.
Olanca cahilliğimizle “bunları çocuklar bile yapabilir” diye
küçümseyebilir ya da sahtekarlık diyebiliriz ama sanatçının elini bile
sürmediği bir işin nasıl milyonlarca dolara alıcı bulabildiğini izah etmemiz
mümkün görünmüyor.
Konunun uzmanları “mesele son derece yeni bir güncel sanat
işinin iyi mi kötü mü olduğuna karar vermek değil – bizim adımıza bu işi zaman
halledecektir. Mesele daha çok bir sanat işinin modern sanatın hikayesine nasıl
ve neden oturduğunu anlamaktır” diyor.
Will Gompertz BBC’nin
sanat editörü, Tate Gallery yöneticiliği yapmış, konunun uzmanı bir yazar. Bu
soruları o da kendi kendine sormuş ve konu hakkında yazmaya karar vermiş.
“Pardon Neye Bakmıştınız?”da (çev. Süreyya Evren, Yapı Kredi yay.) “modern
sanatın 150 yıllık şaşırtıcı, sarsıcı, kimi zaman da tuhaf hikayesi”
anlatılıyor. Hem de kavramlara, isimlere boğmadan, ilginç öykülerle bezeyerek.
Bienal hazırlık çalışmalarına bu kitapla başladım. Size de öneririm.
15.07.15
Yorumlar