Rachel Kushner “Küba’dan Teleks”te Küba’daki Sosyalist
Devrim’in arifesinde yaşananları farklı bir açıdan, Oriente vilayetinde
Amerikan Kolonisi’nde yaşananlardan yola çıkarak anlatıyor.
Küba’nın tarihine birçoğumuz aşinayız ama yine de kısaca
anımsamakta yarar var. Küba’nın sömürülme tarihi Ekim 1492’de Kristof Kolomb’un
adayı keşfederek “İspanyol Toprağı” ilan etmesi ile başlıyor. İspanyolların
1511’de adada ilk koloniyi kurduğu sırada çoğunluğunu Taynoların oluşturduğu
yerlilerin sayısı 80-100 bin. Çömlek ve alet yapımında belirli bir düzeye
ulaşmış tarımcı ve barışçı bir halk olarak tanımlanıyorlar. Sömürgeci
politikalarla gelen baskı ve zulüm sonucunda 100 bin nüfus beş bine kadar
düşüyor. Bölgede sağlanan “barış ve düzen”le bu nüfus ancak 18. yüzyılda 50
bine ulaşıyor. Küba Karayiplerdeki konumu nedeniyle stratejik önem kazanıyor. Tütün
ve şeker kamışı üretimi ile de ticari önemi daha da artıyor. Afrika’dan çok
sayıda köle getiriliyor. Köle ticaretinin yasaklanmasından sonra da işgücü
talebi Meksika ve Çin’den gelen işçilerle karşılanıyor.
İspanya’ya karşı özerklik talebi ile 1868’de başlayan On Yıl
Savaşları sonrasında imzalanan barış anlaşması sürdürülemeyince sürgündeki
Kübalı Şair Jose Marti’nin önderliğinde bağımsızlık savaşı başlıyor. İspanya
adaya 200 bin asker çıkartıyor. Savaşlar süresince adadaki şeker üretiminde söz
sahibi olan ABD’nin Havana limanında demirli Maine Gemisi'nin batırılmasını
bahane ederek İspanya’ya savaş açması ile yeni bir evre başlıyor. İspanya’nın
yenilgisi ile biten savaş sonucunda Küba bağımsızlığına kavuşuyor (!).
“Bağımsız” Küba Devleti’nin tüm işleyişinde ABD söz sahibi oluyor. ABD 1901’de
Guantanamo Koyu'nda deniz üssü kuruyor. ABD’nin desteği ya da göz yumması ile
rüşvet, yolsuzluk ve sosyal adaletsizlik üzerine kurulu bir yönetim biçimi
oluşuyor. Sözde demokratik aslında diktatörlük olan bir yönetim biçimi. Hileli
seçimler ve askeri baskılarla yönetimler belirleniyor. Bu “kukla” devlet
başkanlarından biri de 1948’den 1952’ye kadar görev yapan Carlos Prío Socarrás.
Rachel Kushner’in “Küba’dan Teleks”i (Mayıs 2015, çev. Suat
Ertüzün, Can yay.) 50’li yılların başında Prio yönetimdeyken başlıyor. Romanın
üç ana aksı var. Oriente vilayetinde yüzbinlerce dönüm arazide şeker kamışı
yetiştirip sonrada şeker hammaddesi üreten United Fruit’un önemli bir rolü var.
United Fruit “sürekli olarak çıkar sağlamak amacıyla çeşitli ülke hükümet
yetkililerine rüşvet vermek, işçilerini sömürmek, vergi vermeyerek faaliyet
gösterdiği ülkeye yatırım yapmamakla eleştiril”en bir şirket ve halen Chiquita
Brands International adı ile varlığını sürdürüyor. Üçüncü Dünya
ülkelerinden aldığı yaş meyveleri işleyip ABD ve Avrupa’da satıyor.
United Fruit Küba yönetimi üzerinde büyük bir etkinliği
olmasının yanında birçok ayrıcalığa da sahip bir şirket. Küba yasalarına tabi
değil. Vergi vermediği gibi işçilere de herhangi bir sosyal hak tanımıyor.
Haiti’den getirilen işçiler haftanın yedi günü çok kötü koşullarda şeker kamışı
tarlalarında çalışıyorlar. United Fruit, Guantanamo üssüne çok yakın bir bölge
olan Oriente’de adeta kendi krallığını kurmuş. Şirket yöneticileri ve aileleri
için kurulan evlerden oluşan mahalle zengin bir Amerikan kasabasını andırıyor
ve izinsiz olarak bir Kübalı’nın girmesi mümkün değil. Sosyalist Devrim öncesi
burada yaşananları United Fruits’un Küba yöneticisinin ergenlik çağındaki küçük
oğlu K.C Sitites’in gözünden okuyoruz.
Küba madenler açısından da zengin bir ülke. Dünya nikel
üretiminin % 6.4'ü Küba’da gerçekleştiriliyor. 50’li yıllarda Nikel
madenini çıkartıp üretenler de yine Amerikalılar. Nikel madenleri de Oriente ve
Guantanamo’nun hemen yakınındaki Nicaro’da. Yani ABD şeker ve nikel üretimini
Guantanamo’da kurduğu askeri üsle korumaya almış. Burada da çok ağır şartlarda
haftanın yedi günü işçiler nikel madeninde çalışıyor ve nikel madenin
yakınındaki fabrikada çevre kirliliği önemsenmeden üretiliyor. Buradaki ABD
yerleşimini üzerindeki kırmızı pusla kilometrelerce öteden tanımak mümkün.
Everly Lederer, nikel madeni işletmesinin yeni müdürünün ergenlik çağındaki
kızı. Sosyalist Devrim öncesi burada yaşananları da onun bakış açısından
öğreniyoruz.
Oriente’den bin kilometre ötedeki Havana’da da iki kahramanımız
var. Bunlardan biri kendini Fransız olarak tanıtan gece kulübü dansçısı Rachel
K. ve geçmişi oldukça karanlık bir silah tüccarı olan Christian de La Mazière. Rachel
K. sevilen beğenilen, karizmatik ve güzel bir kadın. Kübalı devlet büyüklerinin
dostu. Diktatörlerin gizli sevgilisi. Devrik başkan Prio’nun da yeni diktatör
Batista’nın da gözdesi, sırdaşı.
La Mazière, II. Dünya Savaşı sırasında hem Fransız
Direnişçileri ile hem de Nazilerle birlikte çalışmış, savaş suçları işlemiş, savaşın
bitiminde de çareyi Amerika’ya kaçmakta bulmuş. Karayiplerde yaşanan darbeler
ve askeri yönetimler ortamında silan satarak geçiniyor. İyi bir silah tüccarı olarak müşteri seçmiyor
devrimcilere de darbecilere de silah satıyor. Silah satacak ortam yoksa yani
barış hakimse de ticaretini gerçekleştirecek provakasyonları yapmaktan geri
durmuyor.
La Mazière’in Küba’ya gelme nedeni adada bir isyanın
filizlenmekte olduğunun duyumunu alması. İsyanı bastırabilsin diye Küba
yönetimine silah sattığı gibi Fidel ve Raúl Castro kardeşlerin önderlik ettiği devrimcilerle
de bağlantı kurmayı ihmal etmiyor.
Rachel Kushner sonunda ne olacağını “teaser” olarak başta
anlatıp, United Fruit’un şeker kamışı tarlalarının yakılmasını anlattıktan
sonra birkaç yıl geriye gidip Küba Devrimi’ni oluşturan şartların nasıl
olgunlaştığını bu şartları yaratan Amerikalılar cephesinden anlatmaya başlıyor.
Everly Lederer ve K.C. Stites’in yaşamları, anne ve babalarını ilişkileri, Amerikan
Kolonisi’ndeki insanlarla ilişkileri, yanlarında kölelik koşullarında çalışan
ve yaşamaya çalışan Kübalılar, Haitililer ve Çinliler’in durumu akıcı bir dille
hikaye ediliyor. Sömürü en üst düzeyde, sömürücülerin keyfi yerinde. İş
dışındaki yaşam sürekli partilerle yani sürekli bir eğlence halinde sürüyor.
Hemen yakınlarındaki dağlarda başlamakta olan isyanın ise farkında değiller ya
da herzamanki gibi ABD destekli Küba yönetimince bastırılacağını zannediyorlar.
ABD’yi rahatsız etmeye başlayan Prio bir darbe ile görevden
alınıyor, yerine Batista geliyor. Bu sırada da Castro’lar başkentte istihbarat
ağlarını oluşturmaya başlıyorlar. Castro’lara ölümü göze alarak bilgi
aktaranlardan biri de Rachel K. Onun gibi hükümetle, yöneticilerle ilişkisi
olan birçok kadın da bilgi aktarıyor devrimcilere.
“Küba’dan Teleks” Rachel Kushner’in ilk romanıymış. Kitabın
arka kapağında belirtildiğinde göre Kushner’in annesi Oriente’deki Amerikan
Kolonisi’nde büyümüş. Bu açıdan bakılırsa otobiyografik bir aile romanı olarak
değerlendirilebilir. Romanın sonundaki teşekkür bölümünde de annesinin ve
teyzesinin katkılarını belirtiyor Rachel Kushner. Ama “Küba’dan Teleks” bir
aile romanından daha çok önemsenmesi gereken nitelikli bir yapıt. Belgesel bir
roman olarak değerlendirmek sanırım daha doğru. Roman boyunca hem tarihsel
anlamda gerçeğe uygunluk var hem de ana kahramanların dışında hemen tüm kahramanları
gerçek kişiler. Roman kahramanlarının Hemingway, hatta Sartre’la yollarının
kesişmesi, küçük sohbetler yapmaları da bu gerçekçiliğe katılmış hoşluklardan.
“Küba’dan Teleks” günümüzde pek rastlanmayan “büyük”
romanlardan. İyi bir yakın tarih romanı. Kushner’in daha ilk romanında böyle
bir anlatı gücüne erişmiş olması ve böyle “sahici” bir konuyu tüm açılarından
nesnel bir bakış açısıyla, hem de oldukça akıcı ve okurun merakını sürekli
canlı tutacak bir üslupla anlatabilmiş olması da dikkate değer.
Onlarca yıldır süren ABD ambargosunun bittiği bu günlerde Sosyalizmin
son kalesi Küba’nın başına neler geleceğini merak ederken okunması gereken,
anlatılanlardan bugüne ışık tutacak dersler çıkartılabilecek bir roman
“Küba’dan Teleks”. 30.07.15
Yorumlar