Bu sene yaz biraz geç geldi. Serin havanın ve Ramazan’ın da
etkisi ile tatiller de daha geç tarihlere programlandı. Yine de işten,
şehirden, kalabalıktan ve gürültüden uzak birkaç gün için yollara düşülüyor.
Tatile çıkarken yanımıza kitap almak adetten. Öncelikli olarak çok satanlar
tercih ediliyor. Zülfü Livaneli’nin
“Konstantiniyye Oteli” (Doğan Kitap), Buket Uzuner’in uyumsuz gazeteci
Defne Kaman’ın maceralarının yeni cildi “Toprak” (Everest yay.), Paula
Hawkins’in sürükleyici bir gerilim olarak beğenilen “Trendeki Kız”ı (İthaki
yay.), Sabahattin Ali’nin yakında tüm zamanların en çok okunan kitabı olacağını
düşündüğüm “Kürk Mantolu Madonna”sı (Yapı Kredi yay.), Karl Knausgaard'ın
hiçbir şeyi gizlemeden açık açık anlatması ile beğenilen 6 ciltlik romanı
“Kavgam”ın (Monokl yay.) ilk cildi plajlarda bol bol göreceğimizi tahmin
ettiğim kitaplar.
Tatil için benim listem ise 10 kitaptan oluşuyor. İlk sırada
Dünya şiirinin büyük şairlerinden Paul Celan’ın şiirlerinden usta çevirmen
Ahmet Cemal’in derlediği “Ellerin Zamanla Dolu”su (İş Bankası yay.) var. Paul
Celan unutulmaz dizeleri ile belleklerden çıkmayan bir şair olduğu kadar Seine
Nehrine kendini atarak intiharla son verdiği yaşam öyküsü ile de ilgiye değer. Henüz
okumamışlar için Wolfgang Emmercih’in “Paul Celan” biyografisini (Merdiven
kitaplar) ve yeni baskısı geçtiğimiz günlerde yapılan Celan’la Ingeborg
Bachmann’ın büyük aşkını karşılıklı mektuplarından oluşan “Kalp Zamanı”nı da
(Kırmızı Kedi yay.) bu derleme ile birlikte okursanız Celan’ın şiirlerlerinin
anlamının bambaşka olacağı da bir gerçek.
Mo Yan'ın epik romanı “Yaşam ve Ölüm Yorgunu” (Can yay.) ise
tatile tek kitapla çıkmak isteyenler için ideal. Mo Yan 936 sayfalık bu kitapta
sosyalist devrimden sonra Çin’de yaşananları kahramanı Ximen Nao’nun altı
reenkarnasyonla eşek, boğa, domuz, köpek, maymun ve küçük bir çocuk
kimliğindeki yaşamlarında eski ailesinin, dostlarının, rakiplerinin,
düşmanlarının başına gelenlere, yaşadıklarına tanık oluşunu anlatıyormuş. Mo
Yan Nobel’i boşuna almadığını kanıtlayacak bir biçimde kendine özgü akıcı
üslubu ile Çin’in kendine has olaylarından Dünya’nın her yerinde okunabilecek
öyküler ve trajediler yazıyor.
Şilili yazar Alejandro Zambra az ve öz sözle çok şey
anlatmayı başaran yazarlardan. Daha önce “Bonzai” ve “Eve Dönmenin Yolları”
adlı anlatıları Türkçe’de yayımlanmıştı. “Ağaçların Özel Hayatı”nda (Notos
yay.) karısının eve dönmesini beklerken uykuya hazırlanan üvey kızına ağaçlarla
ilgili öyküler uyduran genç bir adamın yaşadıklarını anlatıyormuş. Zambra’nın
anlatıları sadece öyküden ibaret değildir belki de öyküden daha önemli olan o
öykünün nasıl anlatıldığıdır. Yani konusuyla, anlatımıyla bir edebiyat şöleni
vaad ediyor Zambra’nın yeni kitabı.
Andrey Bitov’un “Puşkin Evi”i (Yapı Kredi yay.) Rusya'da
postmodern romanın ilk örneği olarak biliniyormuş. Belki de bu niteliği
yüzünden yıllarca Rusya’da yasakmış. Genç filolog Leva Odoyevtsev'in, Puşkin
Evi adıyla anılan Rus Edebiyat Enstitüsü'nde görevli olarak nöbete kaldığı bir
Ekim Devrimi kutlaması gününü merkeze alan roman, onun yaşamöyküsüyle birlikte
polisiye bir 20. Yüzyıl Rusya Tarihi gibi gelişiyormuş. Bitov’un eserini klasik
Rus edebiyatının temel eserlerinden yola çıkarak yazdığı da belirtiliyor.
Guy de Maupassant Dünya Edebiyatının, öykü türünün en büyük
ustalarından. Az sayıda da roman yazmış. “Bel-Ami” (İletişim yay.) de en önemli
romanı sayılıyormuş. Romanda zengin olma hırsıyla köyünden ayrılıp Paris’e
gelen bir gencin yükselişi para, cinsellik ve iktidar üçgeninde gelişen siyaset
ve basına da uzanan bir öykü halini alıyormuş.
Ayrıntı Yayınları “Sarı Kitaplar” adıyla bir dizi başlattı.
Yavuz Ekinci’nin editörlüğünde ana dillerinin dışında yazmak zorunda kalmış ve
kendi ülkelerinin dışında başka ülkelerde başka dillerde meşhur olmuş Kürt
yazarlarının romanları Türkçe ve Kürtçe yayımlanıyor. Dizinin ikinci kitabı
“Sınırlar Ülkesinde”. Sherko Fatah 1964’de Doğu Berlin doğmuş. Almanca kaleme
aldığı “Sınırlar Ülkesinde” de ilk romanı. Bu romanla birçok önemli edebiyat
ödülünü de kazanmış. İsmen bildiğim ama Türkçede hiçbir eserini okumadığım bir
yazar. “Sınırlar Ülkesinde”de Türkiye Irak sınırında kaçakçılık yapan birinin
öyküsü üzerinden Güney Kürdistan’daki, Irak’taki yaşamı anlattığı, bölgenin
coğrafyasını, insanlarını, dertlerini, ümitlerini, ruh hallerini ve umutlarını
en azından yaşadığı ülkenin zihniyeti kadar derinden eserine yansıttığı
belirtiliyor.
Jaume Cabre günümüz Katalan edebiyatının en önemli isimlerinden,
Türkçeye yeni çevrilen romanı “İtiraf Ediyorum” da (Alef yay.) Katalan
edebiyatının başyapıtlarından sayılıyor. “İtiraf Ediyorum” “Bir Avrupa romanı”
olarak sunuluyor. Tanıtımında da “Roman boyu
karşımıza çıkan bir tablo, bir kitap, bir elyazması, bir manastır, bir
madalyon, bir keman, bir müzik parçası, Avrupa’da yaratılmış bütün
güzellikler ile bütün bu güzelliklerin üzerine düşen kötülüklerin ya da
kötülüklerin üzerine düşen güzelliklerin gölgelerini gösterir” deniyor.
Türkçede Katalan yazarların eserlerine pek rastlanmıyor, o açıdan da ilgiye
değer.
“Türkçe edebiyat çizgisinde Yusuf Atılgan ve Oğuz Atay arası
bir yerde duran” bir yazar olarak tanıtılan Barlas Özarıkça’nın ilk romanı
“Ters Adam” tanıtımında belirtildiği gibi kıymeti pek bilinmemiş bir
"kayıp" romandır. Zamanla kültleşen bu romanın yeni baskısı yıl
içinde yapılmıştı. Barlas Özarıkça az ve öz yazan iyi bir yazardır.
Yazdıklarını takip ederim. Yeni romanı “Kaçkınlar Kahvehanesi” (Encore yay.)
“Yaşarken kendi hayatınızı değil de başkalarının size verdiği hayatları
yaşadığınızı; bazı kurumların, verilmiş hayatları sizin aleyhinize
sürdürebilmek için örgütlendiğini fark ettiniz mi? Kendi hayatınızı bulmak
için, başkalarının hayatlarından hiç kaçtınız mı? Kaçtığınız yerde bile, tutsak
edildiğinizi, çırpındıkça mahrem yaşantılarınızın bile size karşı
kullanıldığını; dünya denilen büyük, egemen sistem içinde dönüştürülmeye
çalışılan bir denek olduğunuzu gördünüz mü?” diye tanıtılıyor.
Elena Ferrante kimliğini gizli tutan bir yazarın müstear
adı. Elena Ferrante'nin dört ciltten oluşan "Napoli Romanları",
sadece İtalya'da değil tüm dünyada fenomen olmuş, kısa sürede 22 dile
çevrilmiş, milyonlarca okura ulaşmış. Dizinin ilk romanı “Benim Olağanüstü
Akıllı Arkadaşım”da (Everest yay.), 1950’li yıllardan bir öykü, İtalya'da bir
kenar mahallede yetişen iki genç kızın çekişmeler, kıskançlıklar ve sırlarla
örülü dostlukları, zorluklarla geçen büyüme ve varoluş serüvenleri
anlatılıyormuş. İki genç kızın “boğucu erkek-egemen kültür, duyarsız, buyurgan
aileleri ve yoksunluklar karşısında” dayanışmaları, dostlukları ile ayakta
kalmayı başarmalarının öyküsü.
Hint asıllı Britanyalı yazar Rana Dasgupta’nın Türkçe’deki yeni kitabı
“Tokyo Uçuşu İptal” (Metis yay.) Boccaccio'nun Decameron'u ve Chaucer'ın
Canterbury Hikâyeleri'ninkine benzer bir ruhla yazılmış ama günümüzün
insanlarının başlarından geçenleri anlatıyormuş. Dünyanın farklı köşelerinde,
birbirinden çok farklı karakterlerin başından geçen ilginç olayları anlatan on
üç hikâyeden oluşuyormuş kitap. Hava koşulları yüzünden başka bir şehre mecburi
iniş yapan Tokyo uçağının yolcularından on üçü “tutkuları ve zaaflarıyla insan
ruhunun karanlık yönlerini eşeleyen, olayların hiç de beklendiği gibi
gelişmediği, kaderin cilve ve silleleriyle örülü” öyküler anlatmışlar
birbirlerine. 23.07.15
Yorumlar