Mario Vargas Llosa “Hınzır Kız”da bir ömür boyu süren
saplantılı bir aşkın öyküsünü anlatıyor. Kendisini sevmeyen, bunu da açıkça
ifade eden bir kadına âşık bir adam neler yaşar, neler hisseder, başından neler
geçer sorularının cevabını veriyor Llosa.
Romanın tutkulu aşığı Ricardo Somocurcio, roman boyunca
sürekli adı ve kimliği değişeceği için “Hınzır Kız” adını takacağı Lily’le ilk
gençlik çağlarında, öğrenciyken karşılaşır. Kendilerini Şilili iki kız kardeş
olarak tanıtan Lily ve Lucy halleri, tavırları ve giyimleri ile hemen ilgi
odağı olurlar. Çünkü 1950’lerin Peru’su için iki genç kızın Şili’den gelmiş
olması bile yeterince gizemlidir, buna bir de kızların onlara yukarıdan bakan
tavırları eklenince etkileri daha da artar. Bir süre de bu hava sürer. Sonunda
gerçek ortaya çıkar, büyü bozulur; kızların Şili ile bir ilgisi yoktur. Kızlar
ortadan kaybolur. Ama Ricardo’nun Lily’e aşkı bitmez. Onu hep özler.
Ricardo ile Lily’nin bir dahaki karşılaşmaları yıllar sonra
Paris’te olacaktır. Ricardo Peru’yu terk etmiş, Dünya üzerinde yaşamak istediği
tek şehir olan Paris’e yerleşip çevirmen olmuştur. Bir daha Peru’ya dönmeyi
düşünmemektedir. Ülkesiyle tek bağı akrabalarından gelen mektuplardır. Latin
Amerika’daki devrimci hava Peru’yu da etkilemiştir. Perulu gençler Paris
üzerinden Küba’ya gidip gerilla eğitimi almaktadır. Bu eğitime gidenlerden biri
de Yoldaş Arlette’dir. Lily bu kez de Arlette kimliği ile ortaya çıkmıştır.
Ricardo Hınzır Kız’ı hemen tanır ve sanki araya yıllar girmemiş gibi yeniden
aşkını ilan eder. Hınzır Kız da onun ilgisini karşılıksız bırakmaz. Ama bu
ilginin altında yatan niyet kendisine sevdalı olan adamla evlenip mutlu bir
yuva kurmak değil onun olanaklarından yararlanarak Paris’te kalmaktır. Ricardo
yakın dostu olan Devrimci önderlerle çatışmak istemediği için Hınzır Kız’ın
isteğini yerine getirmez ve kız Küba’ya gider.
Araya yine yıllar girer. Ricardo “dana gibi âşık” olduğu
Hınzır Kız’ı unutamadığı için başka bir kadınla ilişkiye girmez, hep onu
bekler. Tekrar karşılaşmalarında ise Hınzır Kız artık bambaşka bir kimliktedir.
Ricardo onunla Fransız bir diplomatın karısı, soylu bir İngiliz’in eşi, mafya
tipli bir Japon’un metresi olarak farklı yerlerde, yeni kimliklerle karşılaşır.
Ricardo Hınzır Kız’a aşkını yeniden ilan eder, kısa sürelerde birlikte olurlar
ve sonra Hınzır Kız ortadan kaybolur. Aslında her defasında aynı şey
olmaktadır. Hınzır Kız bir ilişkiyi tüketip yenisini ararken bir an soluklanmak
için “Uslu Çocuk” dediği Ricardo’ya sığınmakta, onunla birlikteyken yaralarını
onardıktan sonra yeni bir ilişkiye koşmaktadır. Çünkü onun düşlediği mutlu bir
aşk değil güç ve paraya ulaşmaktır. Güç ve paraya ulaştığı bir ilişki kurduğunda
da bir süre sonra onu tüketmekte ve yenisini aramaktadır.
Mario Vargas Llosa “Hınzır Kız”da (Temmuz 2015, çev.
Süleyman Doğru, Can yay.) tutkulu âşık Ricardo’nun yaşadıklarını anlatırken
1950’lerden 90’ların sonuna kadar yaklaşık 50 yıllık bir zaman diliminde
Peru’da Dünya’da yaşananları da anlatıyor. Ricardo’nun gönüllü göçmenliği seçip
Paris’e yerleşmesi ve sonunda Fransız vatandaşı olmasının temelinde Peru’nun
bir türlü istikrara kavuşup haklar ve özgürlüklere saygı gösteren bir ülke olamaması
yatmaktadır. Ricardo, birçok vatandaşı gibi Peru’da kendine bir gelecek görmez.
Diğer yandan Dünya da önemli değişimler yaşamaktadır. Latin Amerika’daki
devrimci kalkışma, 68 Olayları gibi değişimler hep ilgi alanındadır.
Eray Ak “Hınzır Kız'ın, kurgusu ve tipik kişilikleriyle
klasik bir Yeşilçam örgüsü olduğunu” yazmış. Evet, bir yere kadar Hınzır Kız’ı
bir Yeşilçam filmi olarak algılayabiliriz ama Mario Vargas Llosa’nın bu ana
öyküyü nasıl derinleştirdiğini, yan hikâyelerle zenginleştirirken nasıl farklı
anlamlar kattığını da göz önüne almamız gerekli.
“Hınzır Kız” yaşayan büyük bir yazarın ustalık dönemi romanı
olarak, bildik, klişeleşmiş gibi görünen bir konuya usta eli değdiğinde neler
olduğunu görmek için okunmalı. “Hınzır Kız” keyifle, merakla okunan sürükleyici
bir roman.
18.09.2015
18.09.2015
Yorumlar