İstanbul Bienali’nin dev bir haritası var. Boğaz’ın
kuzeydeki en uç noktalarından güneye Adalar’a dek uzanıyor. İki yıl önce esas
olarak merkezde konumlanıp kabuğuna çekilmiş gibi görünen Bienal bu yıl
Marmara’nın ve Karadeniz’in akıntılarını izleyerek İstanbul’a yayılmış.
Rumeli Feneri’nde Lawrence Weiner, Riva Kumsalı’nda Andrew
Yang’ın işleri var. Adalar’da ise işler Büyükada’da yoğunlaşmış. Sivriada’da da
Pierre Huyghe’un bir işi olduğu görülüyor haritadan ama oraya nasıl ulaşılır
araştırmak gerek.
Bir ev, otopark, tarihi bir sarnıç, oteller, hamam, han
odası, kütüphane, Osmanlı Bankası’nın kasa dairesi, Troçki’nin evi, metruk
köşkler, balıkçı teknesi ve İDO’nun deniz otobüsü ilginç mekânlardan. Bienal’da
80’in üzerinde sanatçının 1500’den fazla işi sergileniyormuş. Bunlardan 1000
tanesini tek bir sanatçı, Christine Taylor Patten yapmış. Bienal’de yer alan
tüm eserleri görmek isterseniz tuzlu suyu izleyip maceralı yolculuklar yapmanız
gerekecek. Örneğin Boğaz’ın kuzeydeki en uç iki noktasındaki ve haritaya
bakarsanız birbirine yakın görünen sergi alanları arasında yapılacak yolculuk
eğer deniz yolundan olmazsa oldukça uzun sürecektir.
Bienal’in yoğunlaştığı bölge ise her zamanki gibi Beyoğlu.
İstanbul Modern, Galata Rum Okulu ve Arter karma sergilerle ana mekânlar.
Bienal’in 36 mekânından 21’i Beyoğlu’nda. Boğaz’ın kuzey’inde iki, Balat’ta
bir, Şişli’de iki ve Kadıköy’de de bir mekânda işler sergileniyor. Beyoğlu’ndan
sonra en çok mekân Büyükada’da.
Bienal’i gezmek için tek bir gününüz varsa karma sergilere
yönelmeniz ve gününüzü Beyoğlu’nda geçirmeniz normal ama Bienal’in 1 Kasım’a
dek süreceğini gözönüne alırsanız bir hafta sonunu Büyükada’ya ayırmakta fayda
var. Ama Bienal’in İstanbul’un bilinmeyen mekânlarını keşfetmeye vesile
olacağını fark ettiyseniz çeşitli günlerde farklı yerlere seyahatler yapmak gerekli.
Örneğin büyük ustalardan Füsun Onur’un bir balıkçı teknesindeki işini görmek
heyecan verici olacaktır. Özellikle Bienal’in “hayali mekânları” olarak
tanıtılan yerler ve oralarda ne bulacağımız da fazla meraklı izleyiciler için
kışkırtıcı.
İstanbul gibi bir metropolde bienallerin, festivallerin
belirli merkezlerde toplanması kaçınılmaz. Ama bu merkezin hep Beyoğlu olması
zamanla tek düzelik duygusu yaratıyor. Üstelik Beyoğlu’nda kalmak tüm şehre
hitap edememek de demek. Kendisine küratör denmesini istemediği için herhalde
klasik deyimle sergi komiseri diye tanımlamamız gereken Carolyn
Christov-Bakargiev iyi bir açılım yapmış. Gelecek Binaller’de Beyoğlu’nun
dışında daha çok mekân kullanmakta fayda var. Kadıköy’de, Balat’ta kolayca
birden fazla mekân bulunabilir. Bienalle eş zamanlı düzenlenen Cibali Kadir Has
Üniversitesi, Maslak Elgiz Müzesi, Rumelihisarı Borusan Contemporary ve Emirgân
Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki önemli sergiler, Haliç kıyısında gerçekleştirilen
Art International bunun göstergesi. Bir başka açıdan bakıp “Paralel
Etkinlikler”le birlikte değerlendirirsek Bienal tüm İstanbul’a yayılıyor da
demek olası. İnternette “14b.iksv.org/parallel_events.asp” adresini ziyaret
etmeden Bienal turunuza başlamamanızı öneririm. Pera Müzesi’nde, Salt’ta, Akbank
Sanat’ta, Tütün Deposu’nda, Şekerbank Açık Ekran’da da önemli sergiler var.
İstanbul’un tüm önemli galerileri de Bienal’le eş zamanlı sergilerle sezonu
erken açıyor.
Bienal’in Büyükada’daki mekânlarındaki yoğunluğa
baktığımızda ise Şehir Hatları kaptanlarının deyimi ile “tekmil adlar”da bir
Adalar Bienali yapılsa büyük ilgi göreceği anlaşılıyor. Hemen her adasının bir
büyük yazarla anıldığı Adalar’da bir edebiyat festivali bile yapılmadığını
düşünürsek Adalar Belediyesi’nden ya da kaymakamlığından böyle bir girişimi
beklemek büyük bir hayal olur. İş yine İKSV’ye düşer.
23.09.2015
Yorumlar